Kadınlar eziliyor. Eğitimde, iş hayatında, günlük yaşamda… Ama asıl tehlikeli olan, bu ezilmişliğin normalleştirilmesi. “Kadının yeri evidir” diyenler hâlâ aramızda. “Okuyup ne yapacaksın?” sorusu hâlâ soruluyor. Ve tüm bunlar, eşit fırsatlar ülkesi olma hayalimize her geçen gün biraz daha gölge düşürüyor.
8 Mart: Bir Kutlama Değil, Bir Direniş Günü
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Pek çok kişi için çiçekler alınıp verildiği bir gün gibi görünse de, aslında çok daha derin bir anlam taşıyor. 8 Mart, kadınların eşitlik ve adalet için verdiği mücadelenin simgesidir. 1857’de New York’ta daha iyi çalışma koşulları isteyen kadın işçilerin başlattığı grev, tarihe kanla yazıldı. Yüzlerce kadın, eşitlik uğruna hayatını kaybetti. O günden bu yana, 8 Mart kadın haklarının, emeğin ve mücadelenin günü oldu.
Eğitimde Eşitlik: Kağıt Üzerinde mi Gerçek Hayatta mı?
Okullara gittiğimizde kız ve erkek öğrenciler yan yana oturuyor. Ama bu eşitliğin devamı var mı? Birçok kız çocuğu, aile baskısıyla eğitimi yarıda bırakıyor. Okuyabilenler ise kariyerlerinde "kadın işi, erkek işi" ayrımına takılıyor. Kadın mühendisler hâlâ şaşkın bakışlara maruz kalıyor, kadın doktorlara güven az. Yani eğitimde eşit fırsat var diyenlere sormak lazım: Gerçekten mi?
İş Hayatında Kadın Olmak: Cam Tavanın Ardındaki Gerçek
Kadınlar üniversiteyi bitirse de iş hayatında aynı haklara sahip olamıyor. Ücret eşitsizliği hâlâ büyük bir sorun. Aynı işi yapan bir kadın, erkek meslektaşından daha az kazanıyor. Yönetici pozisyonlarında kadın oranı ise hâlâ çok düşük. “Kadın liderler duygusal olur” bahanesiyle birçok kadın üst kademeye yükselmeden eleniyor. Cam tavan denilen bu görünmez engel, kadınların başına çarpıp duruyor.
Toplumsal Cinsiyet Ayrımcılığı: Sessizce Kabul Ettiklerimiz
Toplumda cinsiyet ayrımcılığı bazen açıkça, bazen sinsi bir şekilde kendini gösteriyor. Küçük yaşlardan itibaren kız çocuklarına “Sessiz ol, ağırbaşlı ol” öğütleri veriliyor. Erkek çocukları cesur ve güçlü olmaya teşvik edilirken, kızlar uslu ve itaatkâr olmaya yönlendiriliyor. Kadınlar hem iş hayatında başarılı olup hem anne olamazmış gibi bir algı yaratılıyor. "Kadın dediğin önce çocuklarına bakmalı" cümlesi, kadının birey olma hakkını yok sayıyor.
Eşitlik İçin Mücadele Bitmedi!
8 Mart bize bir gerçeği hatırlatıyor: Kadınlar eşitlik için yüzyıllardır mücadele veriyor ve hâlâ yolun başındayız. Bugün hâlâ dünyanın birçok yerinde kadınlar eğitim hakkından mahrum bırakılıyor, şiddete maruz kalıyor, ekonomik ve sosyal hayatta geri planda tutuluyor. Ama bu mücadele sürecek. Çünkü kadınların özgürleşmesi bir toplumu küçültmez, aksine güçlendirir.
8 Mart sadece bir gün değil, bir direnişin, bir değişimin ve bir umudun adıdır. Şimdi sorulması gereken soru şu: Eşit fırsatlar ülkesi hayal mi, yoksa mücadeleyle gerçek olabilir mi?