Cumhuriyet’in Işığında Bir Akşam: Ardahan’dan Bornova’ya
Ardahan’ın karla kaplı geçmişiyle Bornova’nın sıcak akşamı birleşti bu yıl.
Bir yanda 93 Harbi’nin izleri, bir yanda Cumhuriyet’in ışıltısı…
Her 29 Ekim’de aynı cümleyi yineliyoruz:
Atatürk yalnızca bir tarih değil, halkın dilinde hâlâ yazılan bir şiirdir.
Kura’nın Üstünde Yanan Işık
Ardahan’da soğuk, hep erken inerdi.
Ekim sonu demek, karın kokusunun havada hissedildiği,
sobaların tütmeye başladığı günlerdi.
Ama o sabah, her evde başka bir ateş yanardı:
Cumhuriyet ateşi.
Kadınlar erkenden kalkar,
çocukların başına yün berelerini geçirir,
bayrağı özenle evin duvarına asarlardı.
Kimi zaman o bayrak eski bir mendildi,
kimi zaman bir dantel örtüye işlenmiş hilal.
Ama hepsi aynı kalpten dokunmuştu:
Atatürk’e minnetin, Cumhuriyet’e inancın kalbinden.
93 Harbi’nin Ardından Doğan Sabah
Dedem anlatırdı:“93 Harbi’nde karla karışık gözyaşı yuttuk biz.
Rus askerinin çizmeleri karın üstünde yankılanırdı,
ama hiçbir ses bizim kadar inançlı değildi.”
Sonra bir sabah, bir adam çıktı Samsun’a.
Biz Ardahan’da o rüzgârı aylar sonra hissettik.
Ama o kadar güçlüydü ki,
her yürek ısındı, her çocuk yeniden doğdu.
O yüzden Ardahan’da 29 Ekim,
yalnızca bir tören değil, bir hatıradır.
Kura’nın kenarında dizilen öğrenciler,
ellerinde defter değil, umut taşır.
Bir öğretmen kürsüye çıkar,
Atatürk’ün adını söyler;
kalabalığın içinden bir kadın ağlar sessizce.
Belki o kadın, oğlunu Sarıkamış’ta kaybetmiştir,
ama o gün “Artık özgürüz,” diyebilmenin
onuruyla yaşar.
Bornova’da Aynı Işık, Aynı Nefes
Yıllar sonra Bornova’da,
Cumhuriyet’in ışıltısında buluştuk.
**“Bornova Kent Söyleşileri”**nin yedincisi,
Cumhuriyet’in 102. yılına adanmıştı.
Salonda Atatürk’ün ışığı vardı,
ama ben her cümlede Ardahan’ı hissettim:
karlı çatılar, tahta sıralarda okunan İstiklâl Marşı,
ve 29 Ekim sabahlarında meydanı dolduran çocuk sesleri.
Milli Kütüphane Vakfı Başkanı Av. Ulvi Puğ,
Atatürk’ün sanat anlayışını anlatırken,
sözleri arasında ışıktan bir köprü kuruldu sanki —
Bornova’dan Ardahan’a.
Sazın tellerinde Erdoğan Çördük’ün türküsü yankılanırken,
ben gözlerimi kapadım.
Sanki yeniden Ardahan’daydım:
Bir kız çocuğu, karın üstünde bağırıyordu;“Yaşasın Cumhuriyet!”
Bir Halkın Şiiri: “Bir Vatan Kurdu Atatürk”
O akşam, Bornova’da, Cumhuriyet’in ışığında kendi şiirimi seslendirdim.
Dizelerim, Ardahan’ın dağlarından yükselen bir teşekkür gibi salona yayıldı:
BİR VATAN KURDU ATATÜRK
Üveyik gibi geçti sabah —
Edirne’den Ardahan’a yankılandı adın,
Samsun’un rüzgârı savurdu denizi,
Çanakkale’de taşlar kanla yazıldı,
bir destanın kalbinde.
Memleketim dedim —
dört yanı umut kokar hâlâ,
bir çocuğun cebinde saklı kalan
o küçük, o kimsesiz gülüş gibi.
Rüzgârlar geçti üstümüzden,
taşlara kazındı tarih,
sessizliğin bile adı “Cumhuriyet” oldu.
Alev saçlarınla yaktın geceleri,
deniz gözlerinle baktın geleceğe,
bir halkın kaderini değiştirdin sessizce.
Cumhuriyet dedin…
Özgürlük dedin…
Bir dağın doruğunda değil,
bir köy çocuğunun gözlerinde!
Ah Atatürk!
Sen yürüdün…
Yıldızlar geriye çekildi,
gökyüzü önünü açtı.
Bir vatan kurdun sen —
taşın, toprağın, dilin,
bir halkın alnında parlayan alın terinle.
Şimdi biz —
aynı rüzgârın çocukları,
aynı umudun izinde yürürüz:
Bir vatan kurdun Atatürk,
biz o vatanın nefesiyiz!
M.Eminoğlu
O akşam, Bornova’da bir fotoğraf kaldı geriye:
gözlerinde ışık taşıyan insanlar,
ellerinde kitaplar, dudaklarında Atatürk’ün adı.
Zaman bir karenin içinde dondu belki,
ama benim için o ışık hâlâ Ardahan’da yanıyor —
Kura’nın üstünde, karın sessizliğinde,
bir çocuk hâlâ bağırıyor:
“Yaşasın Cumhuriyet!”
Yorumlar
Kalan Karakter: