Gençlerin bilime ilgisi artıyor.” sözü eğitim sistemini henüz oturtamamış Türkiye için fazla iddialı gelebilir. Kaldı ki, böyle bir hükmü ciddi araştırmalar yapmadan vermek tutarlı olmaz. Fakat bunu bilimle içli dışlı olan, 6 yıl Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde (CERN) çalışmış ve hâlen Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) öğretim üyeliği yapan bir bilim insanı söylüyorsa durup düşünmek lazım.
Evet, Doç. Dr. Bilge Demirköz, uzun süren gözlemlerine dayanarak yapıyor bu tespiti. Demirköz, tezine o kadar inanıyor ki, iddialı bir işe girişerek CERN’deki deneyleri Türkiye’ye taşımaya karar veriyor. Başarıyor da. Geçen hafta ODTÜ’de açılan (8 Temmuz’a kadar gözilebilir) ‘Evrenin Başlangıcına Yolculuk’ sergisi bu inancın ürünü, bir anlamda.
Hakikaten öğrencilerin ilgisine biz de şahit olduk. Hatta ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar, CERN Başkanı Prof. Dr. Rolf-Dieter Heuer’in açılışta verdiği konferansa katılan öğrenci sayısını görünce şaşkınlığını gizleyemedi. O salonda ancak pop sanatçılarının bu kadar ilgiye mazhar olduğunu ifade etti. Zaten Heuer, konuşmasına başlarken, Kültür ve Kongre Merkezi’ndeki büyük salonun merdivenlerine kadar dolduğunu görünce memnuniyetini ifade etmeden geçemedi. Gençler de CERN’ün misyonu ve orada yapılan deneyler hakkında ayrıntılı bilgiler veren Heuer’i soru yağmuruna tuttu.
Elbette, Demirköz’ün tespiti sadece bu olaya dayanmıyor. Onun gözlemleri daha geniş ve uzun bir süreci kapsıyor. Bunu anlamak için serginin Türkiye’ye taşınma hikâyesini biraz bilmek gerekiyor. Kendisinden dinleyelim: “CERN’de (Cenevre) bulunduğum 6 yıl boyunca birçok Türk grubu gezdirdim. Cenevre’ye gelen turistleri, hatta Galatasaraylılar Derneği’ni bile ağırladık.
Bu arada bazı özel liselerden ziyaret talepleri geldi. Başarılı öğrencilerini getirdiler, CERN’ü anlattık. Bu ziyaretler basına yansıyınca istekler daha çok arttı, bizzat bana gelen başvurular oluyordu. Mesela bu yıl 18 okul gitmeyi planlıyor. Tabii bunların hepsi özel okul, bir maliyet gerektiriyor. Çok istemesine rağmen gidemeyen, teknik sebeplerden dolayı kabul edilmeyenler oluyor. Bunun üzerine CERN’ü Türkiye’de geniş kitlelere nasıl anlatabiliriz diye düşünmeye başladım. Merkezin gezici sergisini bildiğim için, konuyu oradaki yetkililere açtım. Sergiyi Türkiye’ye taşımak istediğimizi söyledim. Onlar da kabul etti.”
Aslında serginin gelişi, anlatıldığı kadar kolay olmaz. Çünkü Türkiye henüz CERN’e üye değil (üyelik başvurusu var). Daha önce üye ülkelerden sadece İtalya, Danimarka ve Avusturya’da açıldı. CERN’ün bütün önceliklerini üye 20 ülkeye verdiği düşünüldüğünde 500 bin İsviçre Frangı değerindeki malzemelerin hemen gönderilmesi beklenmemeli. Önce CERN yönetiminin ikna edilmesi gerekiyordu. Uzun görüşme, inceleme ve bürokratik işlemlerin ardından izin çıkar. Ancak izinde, ODTÜ ve Demirköz’ün CERN nezdindeki itibarının da etkisi vardır.
Bu karar aslında Türkiye’nin üyeliği için bir işaret sayılıyor. Demirköz’e göre Heuer, Türkiye’nin üyeliğine inandığı ve CERN’ün Türk kamuoyunda daha fazla tanınmasını istediği için onay verdi. Hatta Heuer’in kafasında üyelik işi tamam gibi. Çünkü ODTÜ’deki konferansı öncesinde dinlediği enstrümantal konser hakkında yorum yaparken ilginç bir ifade kullandı: “Bu ekibi kesinlikle Türkiye’nin CERN’e üyelik anlaşması imzalanırken de dinlemek istiyorum.” Heuer’in özellikle ney sesine hayran kaldığı ekipte Burcu Karadağ (ney), Orkun Eruygun (kanun), Talat Er (keman) ve Ahmet İzgi (ritm) vardı.
CERN Başkan Yardımcısı Prof. Emmanuel Tsesmelis de üyelik konusunda net konuşuyor. Türkiye’nin üyelikle ilgili hazırlıklarını incelerken çok heyecanlandıklarını vurgulayan Tsesmelis, “Hem üniversitelerde hem endüstride hem de devletteki yaklaşım bizi memnun etti. Türkiye ekonomik, bilimsel ve politik anlamda üyeliğe hazır görünüyor.” diyor. Tsesmelis, üyelik sürecini yöneten Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile yaptıkları son toplantının çok olumlu geçtiğini hatırlattıktan sonra, 2012 içinde Türkiye’nin CERN üyeliğinin kabul edileceğine inandığını belirtiyor. Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak istediklerini kaydeden Tsesmelis’e göre, ‘Evrenin Başlangıcına Yolculuk’ sergisi bu ilişkinin bir başlangıcı.
Tekrar sergiye dönelim. Açılış günü sadece ODTÜ’lüler gezmedi sergiyi, Ankara’daki birçok üniversiteden gelen öğrenciler vardı. İlgi sadece üniversite öğrencileri ve Ankara’yla sınırlı değil. Türkiye’nin dört bir yanından lise ve üniversite seviyesinde talep var. Nereden mi biliyoruz? Çünkü Demirköz’ün önündeki listede randevu alan onlarca üniversite, yüzlerce lisenin adı var (grup ziyaretleri randevusuz kabul edilmiyor). Zaten Demirköz’ü heyecanlandıran ve gençlerin bilime yaklaşımıyla ilgili tespitini destekleyen asıl faktör bu.
Demirköz, ilginin arka planına dair de ilginç fikirlere sahip. “Gençler artık magazinden, içi boş popüler kavramlarla meşgul olmaktan bıktı.” diyor. Ona göre, yeni nesil artık daha değerli ve anlamlı işlerin peşinden gitmek istiyor. Teknolojik gelişmeler ve bilim bunların başında geliyor. Kısa sürede unutulan popüler kişi ve olaylar gençleri tatmin etmiyor.
Yeri gelmişken belirtelim, sergi sadece fizik ya da bilimle ilgili olanlara hitap etmiyor. Ya? 12 yaş üzerinde iseniz ve kendinizle, vücudunuzla veya kâinatla ilgili en ufak bir meraklarınız varsa, tam size göre. ‘Bilimi Hızlandırıyoruz’ ve ‘Hepimiz 14 milyar yaşındayız’ gibi sloganları olan sergide bilimi görme (üç boyutlu), duyma hatta dokunma imkânı bulacaksınız.
Bu da karmaşık gibi görünen birçok konuyu kolayca kavramanızı sağlıyor. Ufak bir tüyo verelim; Fizik Bölümü’nde doktora yapan Ayşenur Gencer’in rehberliğinde gezerseniz, serginin tadına doyum olmayacaktır. Zira kendisi onca teknik bilginin Türkçeye doğru çevrilmesinde rol alan isimlerden.
Peki, sergi neden bu kadar önemli ve ilgi çekici? Soru sizin için anlamlıysa CERN hakkında malumat sahibi değilsiniz demektir. Kısaca ifade edelim; CERN bütün dünyanın dikkat kesildiği bir bilim merkezi. Farklı milletlerden yaklaşık 10 bin araştırmacı (aralarında 100 kadar Türk var) çalışıyor. Halen maliyeti 10 milyar doları bulan Büyük Patlama (Big Bang) deneyi yapılıyor. Deneyin neticesinde karanlık madde (esir) ve maddeye kütle kazandıran Higgs parçacığının bulunması hedefleniyor.
Aralık 2011’de hedef doğrultusunda önemli veriler elde edilmişti. En ilgi çeken konulardan biri üzerinde çalışılan parçacıkların küçüklüğü ile kullanılan malzemeler ve harcanan paranın büyüklüğü arasındaki devasa fark. Dünyanın göndemine oturan son deneyden örnek verelim. Higgs parçacığının keşfi için atom çekirdeği içinde bulunan protonlar kullanılıyor. Bir protonun kütlesi (kg) 1,6 rakamının soluna tam 27 sıfır konarak ifade ediliyor. İşte bu parçacıklar yerin 100 metre altında 27 kilometre uzunluğundaki bir tünel-tüp içerisinde ışık hızına yakın bir hızda çarpıştırılıyor...
Bunlar işin teknik tarafı, bizi ilgilendiren yanı ise deneyler sırasında bugün hayatımızın her alanına giren icatların çıkması. Neler mi? Meselâ kanser tedavisinde kullanılan ve kısaca ‘PET’ denilen Pozitron Emisyon Tomografisi bir CERN buluşu. PET tarayıcıları tüm vücuttaki tümörleri ve metastazları (kanserli bir hücrenin diğer hücreye sıçraması) saptayabiliyor. Ayrıca beyin fonksiyonlarının incelenmesinde kullanılıyor. Diğer yandan dünya çapında kullanılan internet ağı, www (World Wide Web) CERN’de fizikçilerin kolay bilgi alışverişi yapabilmesi için oluşturulmuştu. Aynı şekilde, beyin, kas, kalp ve kanser görüntülenmesinde kullanılan Manyetik Rezonans (MR) cihazları, güvenlik noktalarının vazgeçilmez sistemi X-ray (röntgen) birer CERN icadı.
Bilimin merkezine yolculuk
ODTÜ’deki kapalı tenis kortlarında açılan sergi, evrenin kökeni ve maddenin temel bileşenleri hakkında merak gideriyor ama aynı zamanda yeni meraklar da uyandırıyor. Ayrıca, CERN’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’ndaki (LHC) deneylerin, kâinatın bazı sırlarını nasıl çözeceğini ve mevcut teknoloji ile geçmişteki temel araştırmalar arasındaki bağlantıyı gösteriyor. 5 ana bölümden oluşan sergide bakın nelerle karşılaşacaksınız.
1. Bölüm: Büyük Patlama Sahnesi
Burada sizi her şeyin ilk anına götüren, evrenin gelişimindeki derin soruların olduğu bir ekranla karşılaşacaksınız. Merkezî zemin gösterim alanı, Büyük Patlama sahnesinde ön plana çıkıyor. Güvenlik parmaklıklarının üzerinden eğilerek, sanki uzayda askıda durur gibi ‘boşluğun’ içine bakabilirsiniz. Evrenin gelişimini, Büyük Patlama’nın ilk anlarından günümüze kadar anlatan 5 dakikalık görsel-işitsel sunum buraya etkileyici bir şekilde yansıtılıyor. Duvar yüzeyindeki metin ve grafikler öyküyü daha detaylı anlatıyor. Mesela, Büyük Patlama’dan 0,000001 saniye sonra kuarkların oluşturduğu proton ile nötronların meydana geldiğini, 3’üncü dakikada ise proton ve nötronların atom çekirdeklerini oluşturduğunu burada görebilirsiniz. Güneş’ten 1000 kat ağır olabilen ilk yıldızların yakıtı tükendiğinde çöktüğünü ve devasa süpernovalar olarak patladığını da (Bu süreçte hayatın yapı taşları olan ağır elementleri oluştururlar).
2. Bölüm: Parçacık Bahçesi
CERN’de, Dünya’yı ve bütün evreni meydana getiren yapı taşları olan çok küçük temel parçacıklar inceleniyor. Bu bölgede, ‘Parçacıklar ne kadar büyük?’ yahut ‘Parçacıklar nedir?’ gibi soruların rehberliğinde parçacıklar dünyası keşfediliyor. Ziyaretçiler insan ölçeğinden atom, çekirdek ve parçacıkların mikroskobik dünyasına animasyon yardımıyla taşınıyor. Eğlenceli bir video, parçacıkların, mesaj taşıyan parçacıkların değiş-tokuşuyla nasıl etkileştiğini gösteriyor. Üç etkileşimli oyun, kütle ile enerji arasındaki ilişkiyi, parçacıkları hızlandırıp çarpıştırarak keşfetmeye davet ediyor. Duvarlardaki büyük grafik panelleri, maddenin yapı taşlarını ve dört kuvveti ileten, mesaj taşıyan parçacıkları göstererek bu resmi tamamlıyor. Dokunmatik ekranda parçacıkların ‘facebook’ (spacebook) profilleri, etkileşimli bir uygulamayla ziyaretçilerin parçacıklara aşina olmasını sağlıyor.
3. Bölüm: Gizem Odası
Görünebilir maddenin tümü, evrenin sadece yüzde 4’ünü oluşturuyor. Peki, geri kalanı nerede? Bu bölüm, evrenin en ilgi uyandıran gizemlerinden bazılarına ayrılmış. Büyük karanlık bir alanda küçük bir insan figürünü gösteren duvar görselleri, evrenin yapısının sadece yüzde 4’ünü anladığımız gerçeğini temsil ediyor. Duvarlara karalanmış formüller, bu gizemi çözmeye çalışma denemelerini sembolize ediyor. Duvardaki büyük sorulardan bazısı, bilim adamlarının kendilerini en çok etkileyen gizemler ve onları cevaplamak için ortaya attıkları fikirleri konuştukları etkileşimli paneller sayesinde daha derin bir şekilde irdeleniyor.
4. Bölüm: CERN Araştırmaları
İki proton Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda (LHC) çarpıştırıldığında, Güneş’in en iç kısmından milyarlarca kat daha fazla sıcaklık ortaya çıkarıyor; ancak çok ufak bir hacimde. Bu alan, CERN’deki araştırmalara ayrılmış. Alanın merkezinde, LHC’nin kuşbakışı görüntüsü ve parçacıkların CERN’deki hızlandırıcılardaki yörüngesini gösteren bir animasyon bulunuyor. Bunun yanında, LHC’nin ve çarpıştırıcıdaki mıknatıslardan birinin gerçek boyutlarda modeli ve ATLAS dedektörünün 1’e 25 oranındaki modeli yer alıyor. ATLAS modelinin içinde proton-proton çarpışmalarında oluşan parçacıkların izlerini gösteren büyük bir ekran da mevcut. Bir video ekranı, LHC ve dört dedektörün kurulumundaki ilgi çekici anları gösteren bir film sunuyor. Etkileşimli bir ekran, LHC’deki teknik üstünlüklerle ilgili şaşırtıcı gerçekleri öğrenmeyi sağlayacak bilgiler sunuyor.
5. Bölüm: Temel Araştırmalar
Hastalıklara çare bulunması, gıda üretimi, arıtılarak içme suyu sağlanması, tabiatın korunması ve evrenin sırlarının keşfedilmesi gibi yüz yüze kaldığımız pek çok zorlu durumun cevabı bilime dayanır. Bu bölüm, temel araştırmaların gündelik hayatımızdaki teknolojik uygulamalara ne şekilde bağlı olduğunu açıklıyor. Merkezî kurulum, bugünlerde gayet tabii karşıladığımız büyük bir teknoloji yelpazesini ( televizyon, cep telefonları, uydu iletileri, tıbbi tanılar, GPS, www, internet) gösteren iki çoklu-dokunmatik etkileşimli sistemden oluşuyor. Son yüzyıllarda birkaç bilim insanı, elektriğin doğası, uzay ve zaman arasındaki ilişki ve bir atomun işleyişi hakkında bazı temel soruları sormasaydı bu teknolojiler asla geliştirilemeyecekti. Burada, çoklu dokunmatik arayüzü kullanıp teknolojinin değişik alanlarını (ilaç, iletişim, elektronik, enerji) keşfederek günümüzdeki hangi uygulamanın geçmişteki hangi temel araştırmaya dayandığını öğrenebilirsiniz.