Millet olmak, çoğu milliyetçinin zannettiği gibi alıp cebinize koyacağınız ve geri kalanlardan kaçıracağınız bir mücevher değil. Bugünün dünyasında bağımsız ve özgür yaşamak için besleneceğiniz en güçlü kaynak: Paylaştıkça çoğalacak ve sizi yükseklere taşıyacak. Milleti bir kader birliği olarak anlamalıyız. 75 milyonu bu kader birliği içinde tutacak formülü, bugün yapacağınız halk oylamasında kabul ettiremiyorsanız, ağzınıza “millet” lafını almayacaksınız.
Türk milliyetçilerinin sinir uçlarına dokunduğumun farkındayım. Dost bir okuyucu “nefret objesi haline geldiniz” diye uyarıyor. Her şey güllük-gülistanlık mıydı? Herkes mesut-bahtiyar mı? Üzerine yatıp, kimseyi yaklaştırmadığımız şeyin bu ülkede herkese lazım olduğunu ne zaman anlayacağız?
Kürt sorunu, kan gölü etrafında büyürken Türk milliyetçileri askerî vesayetin ürettiği çözümsüzlüğe kendilerini kilitlediler. Kürtler kırıldı, incindi. Sessiz kaldığımız için hepimizin Kürtlere özür borcu var.
Türklük üzerinde tekel kuranlar şimdi de Cumhuriyet tarihi boyunca masa başında imal edilmiş Türk etnik kimliğine korku içinde dört elle sarılmış durumdalar. Tarih boyunca mevcut olmayan sahte bir Türklükten 75 milyonu kucaklayan bir millet çıkmasını, parmaklarını oynatmadan sabırla bekliyorlar. Artık bu hayâl âleminden uyanmanın vakti gelmedi mi?
Milliyetçilik gayreti konusunda bir eksiğimiz yok. Herkes kendi meşrebince milliyetçi. CHP bile Türklüğü, bir millet olarak keşfetmişken, geriye Kürt sorununu yine “millet halinde” çözmek kalıyor. En nihayetinde çözüm yine Türk lafzında bulunacak. Şayet Türk’ü etnik bir topluluğun adı olmaktan çıkartmayı başarabilirsek. Bunun için ikili bir çaba göstermek gerekiyor. İlki “etnik Türklüğü” ve bütün tamamlayıcı unsurlarını Türk milletinin kale surları gibi savunmaktan ve vazgeçilmez görmekten vazgeçmek.
Türk, etnik bir topluluğun adı değilse, buna önce Türklük davası güdenlerin inanması lâzım. Üstelik Türk milleti bir siyasî partinin mülkü değil, bir siyasetin tekeline bırakılmış bir değer değil. Milliyetçilik sadece bir siyasî görüşün tekelinde ise, Türk milleti otomatik olarak küçülmüş ve o partinin yetenekleri ile sınırlanmış olur. Hepimiz aynı milletin mensuplarıyız; Kürtleri de içine alan bir millet tanımı yapamayanlar, zihinlerinde inşa ettikleri Sevres’teki gibi küçücük bir Türkiye’ye bizleri mecbur bıraktıklarını artık anlamalılar. Eğer milleti, etnik kimliklerin üzerinde bir şemsiye olarak kabul ediyorsanız, o zaman her etnik grubun bu şemsiye altında adıyla ve sanıyla özgür ve onurlu yaşayacakları bir gölgelik alan bulunduracaksınız. Yoksa dilini, kimliğini tanımadığınız bir toplulukla ve onu etnik anlamda asimile etmeye kalkarak aynı şemsiyenin altında kalamazsınız.
Bölünme paranoyasının kendisine, bölünmenin asıl sebebi olarak bakmayı deneyelim. Bu kadar çok korkuyorsanız, korktuğunuz şey mutlaka başınıza gelir. Çünkü korku sizi kilitler, aklınızı başınızdan alır, bir türlü dışına çıkmayı beceremediğiniz ezberlerinize-alışkanlıklarınıza mahkum eder.
Merak etmeyin kimsenin “Türk” ile sorunu yok. “Türk” yerine “Türkiyeli” tabirini yerleştirmeyi düşünmenin “Türk ülkesinden olmak” gibi bir anlama geldiği için “Türk” kelimesi ile sorunu olanlar açısından mantıksızlık olduğunu vurgulamıştım.
Doğru tabir en basit ve sade şekliyle “Türk”tür. Tek şartı Türk’ü etnik milliyetçilerin tekelinden kurtarmak ve bu tabire etnisiteleri gönüllerini alarak kuşatan bir itibar kazandırmak.
Eğer Türk olarak kalmak istiyorsanız Türkçülük yapmayacaksınız. Alın size Osmanlı örneği. Milliyetçilik konusunda benden bu kadar. Söyleyeceklerimi söyledim. Laflarımdan incinenlere tek sözüm var:
Bu millet için değer.