Köşe yazımı okuyunca göreceksiniz ki, torpilli ve iltimaslı kişilerden değilseniz; hak, hukuk ve adalet çağrınız maalesef havada öylece asılı kalacak ve kimse asla sizden yana olmayacaktır.
Maalesef her zaman torpilli ve iltimaslı kişiler tarafından itilen, kakılan, “Hoop, şişttt, git ötee” denilen kişi siz olacaksınız...
Hakkını arayan, hukuk peşinde koşan ve adalet isteyen kişi, toplumun çirkin ördeği olabilmeyi de göze alması gerektiğini mutlaka bilmelidir. Çünkü rahatı yerinde olan, hakkı herhangi bir mecrada çiğnenmemiş hiç kimse sizi anlamayacak, anlamak istemeyecek ve hatta sizin varlığınızdan bile rahatsız olup bir çöp poşeti gibi sizi toplumun dışına çıkarmak isteyecektir…
Bu mutlu, torpilli, iltimaslı ve ne bulsa hamuduyla yutan tipler, gerçeği konuşanlardan da hakkını arayanlardan da pek bir rahatsızlık duyarlar. Hakkını arayanlar her daim aforoz edilip kapı önüne konulması gereken “tiksindikleri ezikler”dir onlar için.
Oysaki bir toplumu, rahatı yerinde olanlar değil; hak adına, hukuk çerçevesinde, adalet peşinde koşanlar ancak geliştirir… Yani beğenmeyip içlerinden kustukları…
PİYON KİMDİR?
Birkaç süslü lafla, birkaç destekleyici sözle kolayca birilerinin çıkarına hizmet eden kimseye "piyon insan" denir.
Piyon insanlar, küçük menfaatleri için veya saplantılı, hastalıklı ideolojik düşünceler sebebi ile büyük sorumluluklar altına gereksiz bir şekilde giren kişilerdir.
Asla küçük menfaatler peşinde koşan biri olmayın, gençler!
Yaşama gayenizi, hayallerinizi ve hedeflerinizi her zaman büyük tutun ve hep büyük düşünün.
Azimle ve kararlılıkla çok çalışın, alın teriniz ile, bileğinizin hakkı ile, başınız dik, alnınız açık şekilde, kimseye ödenecek bir diyet borcunuz olmadan bir yerlere gelin.
Kimseye boyun eğmeyin. Kimseden eksikli olmayın. İleride diyet borcunuz yüzünden pranganız olacak hiçbir şeyi kimseden asla kabul etmeyin.
Asla bir kimsenin kapı köpeği olmayın ki hakkınızı, hukukunuzu yeri geldiği zaman başınız dik, alnınız açık şekilde, özgürce savunabilesiniz…
“Gönüllü piyon olursan, herkes sana şah olmaya kalkar.” Dr. Meryem ÇILDIR
BOYKOT NEDİR?
Boykot: “Belli bir amacı gerçekleştirmek için baskı yapmak hedefiyle, bir kimseyle, bir yerle, bir topluluk, kuruluş ya da bir ülkeyle her türlü ilişkiyi kesme kararı” (Oxford L.).
Boykot; bir kimseyi, bir kuruluşu, bir toplumu veya bir ülkeyi protesto etmek veya bahsi geçenle ilişkiyi kesmek suretiyle karşı tarafa geri adım attırmak veya boyun eğdirmek maksadı ile yapılır.
Ülkemizi tehdit edenlere yönelik yapılan ya da İsrailli teröristlere karşı yapılan boykot gibi boykotlar baştan sona haklı birer boykottur.
Sözde, fakir fukaranın mutfağını, halkın ekmeğini düşünenler, kalkmışlar, ülkenin yerli ve millî sermayelerini “boykot edin” çağrısı yapıyorlar…
BOYKOT SONRASI FATURA YİNE FAKİRLERE KESİLECEK
Ülke içi boykot yapılırsa n'olacakkk açıklayayım: Maaşlar az, bu halkın fakiri fukarası zaten zar zor geçiniyor. Ülkemizin ekonomisi biraz daha zora girerse, yine başta zorunlu temel ihtiyaç maddeleri olmak üzere, baştan aşağıya her şeye zam üstüne zam gelecek… Kısacası ülkemiz yeni bir ekonomik dalgalanma yaşayacak. Yeni bir zam fırtınası yaşayacak, yeni bir enflasyon furyası yaşayacak… Olan, yine ülkemizin fakir fukarasına, garip gurebasına olacak… Ekonomik bakımdan eğrilmiş, kambur olmuş fakir fukaranın sırtına yeni zamlar daha da yük olarak binecek, fakir fukara garip gureba iyice çökecek.
Birtakım elit kesime, yani bu ülkenin kaymak tabakasına, bu ülkenin iltimaslılarına, bu ülkenin torpilli kesimine yine hiçbir şey olmayacak. Bunu kendileri de açıkça ifade ediyorlar her fırsatta sağ olsunlar, “Bize bir şey olmaz, bankadaki hesabımızın faizi bile sizin maaşlarınızdan fazla, biz istediğimiz yatırımı da yaparız, istediğimizi de yer, içer, giyer, dilediğimiz yerde gezeriz ve çocuklarımıza da dilediğimizi rahatlıkla alabiliriz” diye… Torpilli kesim bir şekilde gerek müdür olarak gerekse çeşitli üst kademelerde devletin makamlarına yerleşiyor nasıl olsa, devletten ay sonu haketmedikleri halde o haram maaşlarını tıkır tıkır alıyorlar, “salla başı al maaşı” yapıyorlar, aleni.
Bu ülkenin fakir fukarası, garip gurebası kısacası kimsenin hiç mi hiç umurunda değil. Umurlarında olsa zaten ülkemizde fakir kalmazdı, sadece "mış" gibi yapıyorlar...
Bu torpilliler, fakir fukarayı kendilerine oy verme aracı olarak görüyorlar yalnızca...
“Oy ver, fakirlik bitecek”, “Oy ver, liyakat gelecek”… Sen az ötede bekle dur, yaz gelecek de, fidanlar yeşerecek de, ağaç olacak da, ağaçlar meyve verecek de, o meyveyi de kasa kasa zenginler toplayacak, yere düşen olursa da fakir zavallımlar karnını doyuracak... Toplumun kendilerinden geride kalanını aynen böyle hakir görüyorlar işte.
Bir ülkede fakir varsa, o ülkede fakirin hakkını yiyen, çalan, talan eden elit zenginler mutlaka vardır. Fakirin hakkını, hukukunu hiçe sayar, üzerine hakkını aramaya çabalayan olursa da karşısına geçip gevşek gevşek bir güzel alay ederler. Hadlerineymiş gibi…
Yerli ve millî sermayeyi boykot etmek; fakiri ezmek, fakiri daha da fakir yapmak demektir. Ama belki de nihai amaçları zaten budur…
Asgari ücretli, maalesef insanca yaşam hakkından tamamen mahrum kalmış durumda.
Asgari ücretliden tüm vergi kesintileri komple kaldırılmalı, taşeronda sigortalı çalışan asgari ücretlinin varsa henüz verilmemiş promosyon hakları ivedilikle verilmeli. Belki bunlar bir nebze olsun nefes almalarını sağlar. Fakir kalmış, gariban asgari ücretlinin daha fazla birileri tarafından haksız zamlarla soyulmasına göz yumulmamalıdır.
“BANA NE FİLİSTİN'DEN?” DİYENLER İÇİN
Ülkesinin yok olmaması için, siyonist Yahudi emperyalist teröristlerin hepsine karşı canı ile, malı ile, canının ve kanının son damlasına kadar vatan toprağını savunan Hamas'a “terörist” diyenler, yaptıkları zulümlere rağmen İsrail için çıkıp bir kez bile terörist dedi mi? Demedi, diyemez.
İsrail mallarını boykot edin diye bir boykot kampanyası başlattılar mı? Tabii ki kocaman bir: Hayır.
Fakat savunmasız kalmış, Kuvayi Milliye ruhu gibi vatanlarını savunmak için ölümüne, yok olma pahasına, vatan toprağını savunan El-Kassam Tugayları başta olmak üzere kalkıp Hamas'a “terörist” diyorlar. Ocağını, vatanını korumak ne zamandan beridir teröristlik olarak nitelendiriliyor acaba?
Neymiş? “Hamas 7 Ekim'de İsrail vatandaşlarına saldırmış”… Emin misiniz? Her şey dümdüz cereyan etmiyor günümüzde çünkü. Ne yapacaklardı yaa? Sonsuza kadar İsrailli askerlerin namlularının gölgesinde adeta bir açık hava hapishanesinde, ambargo altında, aç ve susuz mu yaşayacaklardı? Sen villa ve köşklerde yaşarken onlar çoluk çocuk aç ve susuz mu yaşayacaktı? Kendin tüm dünyayı geziyorsun, onlar Gazze'den bir adım dışarı çıkamıyor, özgürlükleri yok. İsrail denen terörist yapı canı istiyor, işgal ediyor, canı istiyor, bombalıyor, keyfe keder, canı ne istiyorsa 1948'den bu yana onu yapıyor. 75 yıl sonra Hamas çıkıp “Hoppp şişttt, n’apıyorsun, bir dur bakalım” dedi diye hemen terörist oluverdi, öyle mi?
77 yıldır İsrail sizin için hiçbir zaman terörist olmadı, hem de tüm vahşice saldırılarına rağmen. Neden acaba? Sizin İsrail'den ne gibi bir çıkarınız ve menfaatiniz var acaba?
Siz önce bir bunları açıklayın. Milleti saf yerine koyup duygularını da sömürmekten vazgeçin. Çünkü söz konusu İsrail askerlerinin bir kez bile insani duygularla hareket ettiklerine şahit olmadık. Biz neden kendilerine yönelik açık bir tehditle yaşamadıkları halde daha çocuk yaşta ağır silahlanan bir yapı için empati kuralım?
ALLAH, İNSANI HÜR YARATMIŞTIR
Allah (C.C.), Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim'de Sevgili Peygamberimiz’e hitaben Fatır Suresi 24. Ayet’te: “Ey Peygamber! Elbette biz seni hem insanları müjdelemen hem de uyarman için hak din ile gönderdik. Zâten içlerinden kendilerini uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiçbir toplum yoktur.” demektedir.
Kasas Suresi 56. Ayet ise: “(Yâ Muhammed) Sen istediğin ve sevdiğin kimseyi hidâyete kâdir değilsin. Ve lâkin Allâh Teâlâ dilediğini hidâyete erdirir ve O, hidâyete müstehak olanları daha iyi bilir. Sen istediğini doğru yola getiremezsin, ama Allah, yola gelmeyi tercih edeni doğru yola getirir. Kimin doğruya yöneldiğini en iyi Allah bilir.”
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) sadece tebliğ etmiş ve uyarmıştır. Her kim, ne kadar isterse istesin, bir kimseyi Allah dilemedikçe asla doğru yola getiremez.
İnsanoğlu hürdür. Cennet ve Cehennem ise insanoğlu ve cinler için yaratılmıştır.
İslam'da zorlama asla yoktur.
İnsan kendi yolunu kendi çizer. İster Cennet’e gidecek işler yapar, isterse de Cehennem’e…
Kendi tercihinin sonuçlarına kendi katlanır. Kendi tercihinin mükafatını ya da cezasını da kendi görür.
Kimse kimse için Cennet’e giremeyeceği gibi kimse kimse için Cehennem’e de girmez.
O yüzden siz siz olun, kimsenin gönüllü piyonu olmayın.
Allah'ın (C.C.) yarattığı gibi hür olun, düşüncelerinize kimsenin hükmetmesine izin vermeyin, hür ve özgün fikirleri olan kişiler olun.
Birileri şah olacak diye siz de gidip saf saf gönüllü piyon olmayın.
Sabırlı olun, elbette kim doğru, kim eğri çıkar ortaya...
Siz yeter ki doğru yerde durun. Eğri olan her kimse çok geçmeden mutlaka ortaya çıkacaktır. Takvim işliyor… Tüm çarpıtmalara rağmen elbette bu millet de gerçekleri görecektir ve bilecektir.
Böyle Meksika modeli gibi yaşanacaksa o zaman bir hukuk devleti olan ülkemizde avukatlar neden var, bu ülkenin Yüce Mahkemeleri neden var, bu ülkenin Saygıdeğer Hâkim ve Sayın Savcıları neden var?
“Eeee Hoca Hanım, bizim düşüncemize göre onların hepsi taraflı, bağımsız mahkemeler dediğiniz mahkemeler de Sayın Hâkim ve Savcılar da uygulamada bağımsız değil”diyebilirsiniz.
Bakın, her zaman kim haklı ya da kim haksız mutlaka ortaya çıkar. Gerçekler, kimsede şüphe bırakmayacak şekilde varlığını korur. Gerçekleri örtmeye, üstünü kapatmaya kim çalışırsa da kendi yamukluğunu ispatlar sadece…
Ortaya çıkan somut deliler ile ikna olursunuz veya olmazsınız, fakat bu milletin gerçekleri öğrendiği günler gelecek, o zaman da millet der ki “Biz ikna olmadık” veya “İkna olduk”... Ona göre de gereğini, hukuki vatandaşlık/kişisel hakları kanallarından yapar.
Herkes tüm olanları öğrenmiş, gerçekler gün yüzüne çıkabilmiş gibi bir hava estirilmeye çalışılıyor veya oldu bitti ile mevcut yönetim istifa ettirilmeye çalışılıyor.
Hele biraz sabır. Toplumumuzun adalete güvenmeme gibi bir lüksü yok. Bu devlet öyle iki günlük bir maziye sahip değil. Kendi iç kontrol mekanizmaları sağlam. Tüm görüş ayrılıklarımıza rağmen, tüm sorunlarımıza rağmen çok güçlüyüz ve toplumsal bağlarımız da görünmez çelik halatlarla birbirine bağlı.
Her zaman söylüyorum, “Haddinden fazla şiddet, gayedeki hikmeti yok eder.”
Şu ana kadar tüm yapılanlar, gayede hikmet falan bırakmadı ne yazık ki... Gayeyi bile yok etti...
PİYONU OLMAYA ÇALIŞTIKLARINIZ BUGÜNE KADAR KİMİN HAK, HUKUK VEYA ADALETİ İÇİN UĞRAŞTI, KİMİN SESİ OLDU, KİM İÇİN ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYDU?
Bakın gençler, yazımın bu bölümünü iyi okumanız büyük önem taşıyor:
28 Şubat döneminde daha bir lise öğrencisi iken dönemin Balıkesir Valisi Yahya Gür tarafından, başarılı bir öğrenci olduğum halde hem imam hatipli olduğum için hem de tesettürlü olduğum için birincisi olduğum liseden kovuldum.
Dönemin Balıkesir Valisi Yahya Gür, 14 yaşındaki bir kız öğrenciyi okuldan sebepsiz yere kovduğu için hakkında ne bir soruşturma açıldı ne de bir ceza aldı, yaptığı yanına kâr kaldı...
Şimdi Vali Bey şu an emekli, devletten emekli maaşını alıp keyfine bakıyordur.
Şahsım ise halen dönemin Balıkesir Valisi Yahya Gür gibi Vali Beyler yüzünden hak, hukuk ve adalet mücadelesi veriyorum.
Değişen hiçbir şey yok! Ha dönemin Valisi Yahya Gür, ha geçen dönemki Balıkesir Valisi Sayın Hasan Şıldak, zihniyet aynı zihniyet…
Vali Yahya Gür şahsımı liseden kovduktan sonra zar zor, binbir güçlükle liseyi okul birincisi olarak bitirebildim.
Birinci olduğum son derece gizli tutuldu, Diyanet’te benim yerime dereceyle hiç alakası olmayan birinin adı ilan panosuna dahi asıldı ve okulun geleneği olan altın kol saati, kız yerine erkek kol saati olarak şahsıma sarı zarf içinde gizli gizli verildi.
Lise okul birinciliğim okulum için adeta bir utanç vesilesi oldu...
Dönemin Balıkesir İmam Hatip Lisesi müdür yardımcısı Mustafa Solak, zaman içerisinde yükselerek Balıkesir İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı oldu ve yakın zamanda da emekli oldu...
Düşünebiliyor musunuz, 14 yaşında küçük bir kız çocuğunu okuldan kovan dönemin Balıkesir Valisi Yahya Gür, her nedense döneminde imam hatip lisesi müdür yardımcısı olan Mustafa Solak hakkında bir kız öğrenciye reva gördüğü tonda herhangi bir davranış göstermemiş, beni sürdürdüğü gibi sürdürmemiştir…
Ve her ne hikmetse, zaman içerisinde, dönemin imam hatip lisesi müdür yardımcısı olan Mustafa Solak sürekli makamda yükselmiş ve Balıkesir İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı dahi olabilmiştir. Liseden Hocam olan Mustafa Solak Beyefendi, yıllar sonra (23 yıl) EKYS yazılı sınavını ve mülakatını kazanmış olduğum halde, torpilli makam hırsızlarının tarafını tutuyor ve Vali Bey'in emri ile açılmış olan püfürükten (çünkü Vali Bey’in onay verdiği maddeden ifadem alınmasına rağmen, yeni bir onay alınması gerekirken bambaşka bir maddeden usulsüz şekilde sonuçlandırılan) bir soruşturma ile şahsımın önce “Kınama” cezası almam yönündeki teklifi uygun görüp ardından disiplin amirimin sicilimdeki başarılara binaen bu cezayı “Uyarma” cezasına takdir etmesinin akabinde, bu cezayı almam yönünde oy kullanıyor...
Demek ki, imam hatip lisesinden beri Sayın Mustafa Solak, sürekli yüzüme karşı başarılarımı överken aynı zamanda ayak oyunları peşinde olan biri imiş...
Yine, Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi ilköğretim matematik öğretmenliği bölümünde okurken, dönemin Üniversite Genel Sekteri Faiz Türkan, tam sınav üstü tüm kurallara uyan bir öğrenci olduğum halde sırf başörtülü olmam sebebiyle sınava girmeyeyim diye şahsımı üniversitenin bodrum katlarına kadar koşturmuştu…
Bu kişilerin hakkında ne bir soruşturma açıldı ne de herhangi bir idari ceza aldılar. Cezaları, büyük hesaplaşma gününe, ahirete kaldı...
Yine de tüm zorluklara, baskılara ve mobbinglere rağmen üniversitede ilköğretim matematik öğretmenliği bölümünü son on yılın ortalaması ile bölüm birincisi olarak bitirdim...
Akademik lisansüstü kariyerimi, Cebir ve Sayılar Teorisi alanındaki doktora tezimle taçlandırdım. Bu çalışmayı Türkiye'de ilk ve tek gerçekleştiren, dünyada ise dört kişiden biriyim...
Fakat Balıkesir Üniversitesi, tüm başarılı öğrencilik geçmişime rağmen, torpilim olmadığı için veya Ankara'da dayım olmadığı için olsa gerek, “Gel Hocam, üniversitemize öğretim üyesi ol” demedi.
Şimdiye kadar çoktan profesör unvanına sahip olacaktım belki de fakat torpilim olmadığı için bunun yerine her zaman kovulan biri oldum...
Torpilli kişilerden sıra şahsıma hiçbir zaman gelmedi ve hiçbir zaman da gelmeyecek. Bu aşikâr.
Kendileri emekli oluyor, çocuklarını çeşitli makamlara yerleştiriyor, onlar bile emekli oluyor, sonra da sıra torunlarını yerleştirmeye geliyor...
Öyle, kendilerine göre torpilli, haram zıkkım bir sistem kurmuşlar ki, kendileri yediler, doymadılar, çocukları yedi doymadı ve artık sıra torunlarına geldi.
İnşallah bana reva gördükleri bu zorbalık, haksızlık ve mobbing, şayet varsa kendi torunlarından fitil fitil çıksın ve kendileri de bizzat görsün, deneyimlesin ve kahrı perişan olsunlar...
2022 YILINDA MEB'DE EKYS YAZILI SINAVINI VE MÜLAKATI KAZANDIM
Millî Eğitim Bakanlığımızın yapmış olduğu Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme yazılı sınavını ve mülakatını 2022 yılında kazandım.
10 yılı Balıkesir Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Bilim ve Sanat Merkezi’nde olmak üzere, 23 yıllık doktoralı bir matematik öğretmeniyim.
Bilsem’de müdür yardımcısı olacağım diye sınavı kazanır kazanmaz torpilli kesim adeta çıldırdı...
Şahsımın soyadı Çıldır, fakat benim yerime onlar çıldırıyor...
KİM BU TORPİLCİ VE MOBBİNGCİ AMİRLER? TANIYALIM ONLARI...
1- Dönemin Milli Eğitim Bakanı Sayın Mahmut Özer,
2- Dönemin Balıkesir Valisi Sayın Hasan Şıldak,
3- Halen görevde olan, torpil sevici Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Doç. Dr. Mustafa Otrar,
4- Karesi Kaymakamı Sayın Metin Arslanbaş,
5- Dönemin Balıkesir İl Milli Eğitim Müdürü Ali Tatlı,
6- Karesi İlçe Milli Eğitim Müdürü Sayın Sami Günnü,
7- Karesi İlçe Milli Eğitim Müdür Şube Müdürlüğünden emekli İbrahim Altınel (emekli olduğu için yaptığı hakaretler yanına kâr kalanlardan)
8- Sındırgı İlçe Milli Eğitim Müdürü Muzaffer ÇAKIR (Bilsem müdürü iken yetkisi olmadığı halde doktor ünvanımı kapı isimliğinden keyfi olarak kaldırmıştır),
9- Bilsem Müdürü Turgut Kıvanç (Halen başka bir Bilsem’de müdür. Bilsem’den şahsım gibi kovulmadı. Hem torpilci hem üst düzey mobbingci, hem de Tübitak projelerinden şahsî menfaat elde etmeye çalışanların kollayıcısı),
10- Ali Hikmet Paşa Ortaokulu Müdürü Yüksel Kocaşahan (Şahsıma bez futbol topu saldırısı düzenletip yaralanmama bilerek isteyerek ve kasti olarak sebep olan... Ambulansı dahi okula 30-40 dakika gecikmeli çağıran, herhalde orada öleyim diye bekledi...)
11- Ali Hikmet Paşa Ortaokulu Müdür Yardımcısı Sabit Güven (Bez futbol topu saldırısında nöbet yerinde bulunmayan nöbetçi öğretmenler veya saldırıyı düzenleyen öğrenci hakkında herhangi bir tutanak tutmak şöyle dursun, hiçbir resmî adım atmayan ve ambulansı aramak yerine acı çekmemi izleyen)…
1 yıldan fazla süre geçti yaralanmam üzerinden, halen tedavi görüyorum, fakat bez futbol topu saldırısı sorumluları hakkında ne bir soruşturma açıldı ne olay tüm failleriyle araştırılıp aydınlatıldı, ne de failler herhangi bir ceza aldı… Her zamanki gibi yaptıkları yine yanlarına kâr kaldı...
Dava, şu an Anayasa Mahkemesi’ne intikal etmiş durumda...
DAHA SONRA GÖREVE GELDİKLERİ HALDE TORPİLLİ MAKAM HIRSIZLIĞINA SESSİZ KALANLAR VE MOBBİNGLERE DEVAM EDENLER
1- Milli Eğitim Bakanımız Sayın Yusuf Tekin,
2- Balıkesir Valisi Sayın İsmail Ustaoğlu (yaralı olduğum halde, henüz daha göreve başlayamamışken personeli olarak şahsıma bir geçmiş olsunu çok görüp hatta görevlendirmemi iptal edip evime 32 km uzaklıkta başka bir okula çıkararak bir ilke imza atmıştır),
3- Balıkesir İl Milli Eğitim Müdürü Murat Demir (haksız yere yalan ve iftiralar ile şahsımın Bilsem’deki görevimden atılmamda başrol oynayan kişileri soruşturup gereğini yapmak yerine her birini tek tek asaleten makamlara atamasıyla),
4- Balıkesir İl Atama Şube Müdürleri (bazıları emekli olmuş).
İSİM LİSTESİNE LÜTFEN BİR BAKIN; İKİ BAKAN VE ÇOĞU ÜST DÜZEY DEVLET GÖREVLİSİ, HEPSİ ERKEK VE TORPİLCİ
Hepsi canhıraş bir şekilde şahsımın kazanmış olduğu kariyer ve makam hakkımı engellemek için devlet işleyişi ile uzaktan yakından alakası olmayan bir şekilde mobbing yapmaları, uygulanan mobbinge sessiz kalmaları veya bilerek isteyerek ve kasti olarak haksızlıklara göz yummaları veya duymamazlıktan gelmeleri sebebi ile bu listeye dahil oldular...
Şahsımın torpili olmuş olsaydı tüm bunları bu şekilde yapabilirler miydi? Tabii ki yapamazlardı.
BİLSEM’DEN BİHABER, BİLİMDEN BİHABER BİRİNİ GETİRİP BİLSEM MÜDÜR YARDIMCISI YAPTILAR
Konuştukları zaman kadın hakları konusunda bu sayın yöneticilerimiz mangalda kül bırakmayan kişiler.
Ama uygulamada onlar için hangi kadın hak eder devletin makamını? Torpilli olan, erkek egemenliğinden icazet almış kadınlar veya aileden, sülaleden nüfuzlu, yani Ankara'da dayısı olan, birtakım grupların/cemaatlerin içlerine girmiş ya da birtakım sendikalar veya STK’lar ile çeşitli işler tutan kişiler…
Liyakate bakan var mı? O hiç yok, o çöp!
Liyakatli olsan bile torpilin yoksa ha sen bir kölesin, ha sen bir hayvansın; torpilciler seni o gözle görüyor...
Torpilin yoksa senin için hiçbir konuda hak, hukuk ve adalet hiçbir zaman olmayacak.
Tam üç yıldır mahkeme kapılarında hak, hukuk ve adalet arıyorum; bazı dosyalarımı Anayasa Mahkemesi’ne ilettim.
Daha birçok açılacak dava dosyam mevcut.
Fakat Bölge İdare Mahkemeleri’ne 400 sayfalık mobbing ve torpil hakkında bilgi ve belge teslim ettiğim halde, alakasız kararlar gelmeye devam ediyor.
Kimse hakkında soruşturma veya dava açmıyorlar.
Bez futbol topu saldırısı ile ilgili herhangi bir belge ya da tanık beyanına dayanmayan, olayla son derece alakasız bir mantık öne sürülerek “kesin” hükmünde ve itiraz yolu kapalı olacak şekilde Karar verilerek dava kapatılıyor. Üst Mahkemeler’de hak, hukuk ve adalet aramamın da önü böylelikle kesiliyor.
Bir akademisyen, eğitimci, gazeteci ve köşe yazarı olarak Sayın HSYK’ya (Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’na) saygıyla bildirilir.
GELİN, İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI SAYIN EKREM İMAMOĞLU’NU BİR DE BU AÇIDAN İRDELEYELİM
Sayın Ekrem İmamoğlu kaç yıldır İBB Başkanı? Tam 6 yıldır.
Şahsıma Balıkesir'de yerel basın sansür uygulaması olduğu için nerede köşe yazısı yazıyorum? Basılı gazete olarak İstanbul’da SON-AN Gazetesi’nde, tam üç yıldır…
İstanbul SON-AN Gazetesi’nde akademisyen, eğitimci ve gazeteci bir köşe yazarı olarak Millî Eğitim Bakanlığında ayyuka çıkan torpil, mobbing ve makam hırsızlığı hakkında; hak, hukuk ve adalet sınırlarına riayet ederek, kadın haklarını savunmak başta olmak üzere, Başöğretmenimiz ve Türkiye Cumhuriyetimiz’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün çizdiği rotada görev yapan bir kadın öğretmen olarak köşe yazılarımı yazdım ve halen yazıyorum.
Bir yerel gazete, bulunduğu illerde devletin tüm ilgili kurumlarına mutlaka gönderilir.
İBB'nin İletişim Başkanlığı veya İBB'nin Halkla İlişkiler Birimi çarşaf çarşaf köşe yazılarımı görmedi mi, okumadı mı?
Tam üç yıldır bir kadın öğretmen olarak şahsıma, erkek egemenliği altında girmiş yöneticilerimiz tarafından mobbing uygulandı, kariyer ve makam hakkım elimden alındı ve en vahimi de bez futbol topu saldırısına maruz kaldım, hem de mübarek Ramazan ayında… Amaç; felç bırakıp malulen emekli etmek veya “Geberirse gebersin” demek bile olabilir.
Yerel köşe yazarlığı yapmış olduğum İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu, üç yıl boyunca 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dahil, herhangi bir mesajında şahsıma herhangi bir destek verdi mi? Alakası dahi olmadı, umurunda dahi olmadı...
Şahsım bez futbol topu saldırısına maruz kalmış şekilde, hastane hastane şifa ararken kendisi gayet keyfi yerinde, kayak tatilinden fotoğraf paylaşımı yapıyordu...
Eşi Sayın Dilek Kaya İmamoğlu, İtalya sokaklarında alkol alıp şarkı söyleyip sınırsızca eğleniyordu...
Doktoralı bir bilim öğretmeni olan Meryem öğretmen kimin umurunda? Hiç kimsenin. Çünkü sosyete asilzadelerden değil, çünkü torpilli ve iltimaslı kişilerden değil, Ankara’da dayısı yok, hiçbir cemaatin üyesi veya herhangi bir yasadışı yapılanmanın carttt curtu değil!
Sadece başarılı bir bilim kadını, Türkiye Cumhuriyeti’nin öz imkanlarıyla yetiştirdiği bir öğretmeni.
Ha! “O zaman çöp!”
BALIKESİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI’NI SAYIN AHMET AKIN KAZANDI
Sayın Ahmet Akın Beyefendi’nin, şahsımın uğramış olduğu bez futbol topu saldırısından sanki haberi olmadı mı?
Olmamasına imkân yok...
Diyelim ki olmadı, o daha büyük bir facia. Çünkü MEB okullarının eksik kalan tuvalet kâğıdı ile bile ilgilenen duyarlı bir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bir kadın bilim öğretmeninin kasti olarak bez futbol topu saldırısına maruz kalmasından mı haberi olmuyor?
O zaman hiç Balıkesir ile ilgilenmiyor anlamı çıkar ki, şahsımın torpilci makam hırsızlarına karşı efsane bir liyakat mücadelesi verdiğinden Balıkesir'in hemen hemen tüm esnafının dahi haberi var...
Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın mı haberi olmayacak? Buna kargalar dahi güler…
Peki Sayın Ahmet Akın, şahsımın tam üç yıldır bir kadın öğretmen olarak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin liyakatli bir kadın öğretmeni olarak vermiş olduğum hak, hukuk ve adalet mücadeleme bir katkısı, bir artısı veya sözlü ya da yazılı herhangi bir desteği veya açıklaması oldu mu? Kesinlikle, kocaman bir hayır, maalesef…
Hiç mi hiç umurunda dahi olmadı... Olmaz da… Niye olsun ki?
Şu an İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünde ikinci lisansımı okuyorum, aynı zamanda da doktoralı bir matematik bilim öğretmeniyim.
Şahsıma “Hoca Hanım gel Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’ne, medya yönetim kurulu başkanı ol” diye teklif getirebilirdi.
Ben de gelen bu güzel teklifi analiz edip değerlendirip işime geliyorsa kabul veya reddederdim.
Öyle yaaa, madem “Biz gelince devletin makamlarına liyakat gelecek” diyorlardı yaaa… Ona istinaden düşünüyor insan…
Büyükşehir Belediye Başkanı oldunuz işte, nerede liyakat?
İddia ediyorum, Balıkesir'de şahsımından daha başarılı, daha liyakatli hiç kimse yoktur.
Liyakat mı arıyorsunuz, işte size liyakat...
Öyle diplomamı başkaları gibi hile hurda ile almadım.
Diplomamı hile hurda yolu ile almadığım için mi yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nde makam ve mevki hakkım verilmiyor?
Üniversite sınavını ilk yüzde birlik başarı diliminde net çıkararak kazandım. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, Bilgisayar Mühendisliği gibi ilk yüzdelik dilimle öğrenci kabul eden tüm bölümlere %100 burslu girme hakkına sahip iken katsayı adaletsizliğinden dolayı bu saydığım bölümlerden hiçbir bölüme giremedim, iyi mi?
Lisede okul birincisi olduğum için zar zor matematik öğretmenliği bölümüne girebildim...
Medyadan takip ettiğim kadarıyla; Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ahmet Akın Beyefendi de yakın dostlarına ve sülalesinden bazı kişilere yüksek makam ve mevkiler vermiş Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nde, bana makam verecek hali yok yaaa...
Eeee değişen ve gelişen anlayış nerede o zaman?
Bir torpilci gitti, bir diğer torpilci geldi...
Hak, hukuk, adalet ve liyakat nerede? Onların hiç hükmü yok. Torpilin olduğu yerde diğer tüm değerler çöp! Öyle değil mi?
Siz bu yaşınıza kadar kimin hak, hukuk ve adalet arayışına destek olup savundunuz da şimdi millete hak, hukuk ve adalet dersi vermeye kalkıyorsunuz?
Acaba hayatınız boyunca “sizden” olmayan birinin, sizin gibi düşünmeyen, sizin gibi giyinmeyen, sizin gibi bir hayat yaşamayan, torpilli olmayan birinin hiç hak, hukuk ve adaletini sizin savunduğunuz oldu mu? Hiç sanmıyorum!
Eeee bu millet neden sizin hak, hukuk ve adalet çağrınıza cevap versin?
Bu milletin çocukları bilmiyor mu? Kayak tatilinden fotoğraf paylaşımı yapmayı...
Bu milletin çocukları İtalya sokaklarında eğlenmeyi bilmiyor mu?
BİR ÖĞRETMENİNİZ OLARAK SON SÖZLERİM GENÇLERE:
Hiç kimsenin dolduruşuna gelmeyin, hiç kimsenin piyonu olmayın, birilerinin sizin sırtınıza basarak makam ve mevki sahibi olmasına gönüllü hizmet etmeyin...
Küçük menfaatler uğruna geleceğinizi karartmayın...
Saplantılı, ideolojik hastalıklı düşünceler peşinde koşarak devletimizin kıymetli polisi ile karşı karşıya gelmeyin...
Dışarıda kıyamet dahi kopsa, siz üniversitesinizde vize ve final sorularınızı cevaplayın, diplomanızı elinize alıp hayatınıza ve geleceğinize yön verin...
Bugün yaptıklarınızdan dolayı hayat boyu binbir pişmanlık yaşamayın, gençliğinize ve hayat dolu geleceğinize yazık etmeyin...
O pırıl pırıl çıra gibi yanan gençlik bir daha asla elinize gelmez, değerini ve kıymetini bilin...
Olayları akışına, politikayı da sayın siyasetçilerimize bırakın.
Kim haklı, kim haksız ortaya mutlaka çıkacaktır.
Ve Türkiye Cumhuriyeti, demokrat bir ülkedir.
Devletimize güvenin ve devletimizin her daim yanında olun.
İllaki siyasetle uğraşmak istiyorsanız da bunun yeri sokaklardan geçmez. Lisansınızı elinize aldıktan sonra dilerseniz elbette siyasi arenada yerinizi alırsınız, bu da en doğal hakkınız…
Millî ekonomiye ait ürünlere yönelik bir boykot ile ekonomik özgürlüğümüzün elimizden alınmasına asla izin vermeyin...
Sonra üzülen siz olursunuz, arkadaşlarınız üniversite diplomasını alıp iş güç sahibi olurken siz hala birilerinin peşinden koşmaya ve piyon olmaya devam edersiniz...
Unutmayın ki sabır, kurtuluşun ve başarının anahtarıdır.
Keskin sirke olmayın, kendinize zarar verirsiniz.
Sizin için kimse üzülmez, sadece aileleriniz üzülür.
Olan size ve ailelerinize olur…
Zaman, sakince oturup olayları soğukkanlılıkla takip etme zamanı...
Elbette sandık bir gün önünüze gelecek, o zaman tüm söz ve oy hakkınızı kullanırsınız, demokrasinin gereği budur.
Mustafa Kemal Atatürk bizden ve sizden bunu istediği için Türkiye Cumhuriyeti’ni demokrasi ile kurdu...
Sevgilerimle.
Yorumlar
Kalan Karakter: