İşte Milletvekili Prof. Dr. Atalay'ın TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşma şöyle:
Değerli milletvekilleri, üniversite, bilim, düşünce, sanat ve estetiğin üretilip öğretildiği mekânlardır. Bu nedenle özgürlük ve özerklik, özellikle üniversitelerin olmazsa olmazıdır. Tarih bu değerlerin ancak özgür ortamlarda neşvünema bulduklarını gösterir. Bilim ve düşüncenin, çoğu zaman, egemen, dinsel, siyasal ve toplumsal yapılar tarafından engellendiğini, yozlaştırıldığını ve çarşı putlarına kurban edildiğini de biliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyeti kurduğumuzda İstanbul Darülfünundan dönüşmüş tek bir üniversitemiz vardı, İstanbul Üniversitesi. İlginçtir: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” sözüne rağmen, CHP yirmi yedi yıllık iktidar döneminde, o da ahir ömründe tek bir üniversite kurabilmişti, Ankara Üniversitesi, 1946. Oysa biz AK PARTİ olarak dokuz yılda 89 üniversite kurduk, 76 sayısını 165’e çıkardık.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hepsi tabela üniversitesi, tabela! Sadece isimleri var, başka bir şeyleri yok!
ORHAN ATALAY (Devamla) – Bir akademisyen olarak söylüyorum: Asıl çılgın proje bu projedir. Marmara’yı Karadeniz’e bağlamaktan daha büyük bir projedir çünkü gerçekten, üniversite kurup onu yürütmek, onu yaşatmak, onu büyütmek ancak kara sevdalıların işidir. Biz bununla yetinmedik, üniversitelerimizi gerçek kimliklerine de ulaştırdık çünkü üniversitelerimiz tıpkı demokrasimiz gibi geçmişte çok ağır trajediler yaşamıştı.
Hatırlarsanız, ilk trajedi: 1932 yılında, dönemin Maarif Vekili Doktor Reşit Galip’in bizzat kendi sözüyle, kendi ifadesiyle “Üniversite siyasal iktidarın arkasında durmuyor.” gerekçesiyle reforma gidilmiş, 152 tane öğretim üyesinden 90’ı ihraç edilmişti. Ne var ki bu kıyım sonraki dönemlerde de bilgiyi soysuzlaştıran, haysiyetsizleştiren bir geleneğe dönüşmüş. 1402’ler, 120’ler ve en son 28 Şubatta yaşanan rezillikleri gördük.
Hatırlayın, bilimin, inancın, hakkın, hukukun, onurun önünde değil; silahın, apoletin ve postalın karşısında selam durmayı izzet addeden koca koca rektörlere, dekanlara, prof.’lara kara cübbelerini giydirip “Ordu göreve!” dövizlerinin arkasında yürüme sefaletini yaşattılar. Üniversite kapılarında on binlerce kız çocuklarımıza reva görülen ilkel ve barbarca muamele, ikna odaları, teftişler, soruşturmalar, fişlemeler, ihraçlar daha modern Türkiye'nin dün yaşadığı gerçeklerdi. Engizisyonları aratan boyutlara ulaşan bu vahşet hafızalarımızda asla silinmeyen izler bıraktı. Bugün, hamdolsun, artık o tür manzaralar, aktörlerinin yüzlerini kıyamete dek karartacak birer tarihî vesika olarak yerlerini almıştır.
Öte yandan, geçmiş yıllarda herhangi bir şekilde üniversiteyle ilişiğini kesmiş olan yüzlerce, binlerce, onbinlerce öğrencimize üniversitenin yolunu tekrar açtık çünkü birilerine zulmetmek, bize ise affetmek yaraşırdı. Ne mutlu ki artık üniversite hocası bizzat dersine girmiş olduğu öğrencisini fişleme sefaletine mecbur kalmamıştır. Ne mutlu ki artık hiçbir öğrencimiz “Ya inancından ya da okulundan vazgeçeceksin.” şeklinde faşist, ilkel ve o oranda barbarca bir dayatmayla karşı karşıya değildir. Ne mutlu ki artık eşit cevaba eşit puan getiren bir sınav sistemine kavuştuk.
Değerli arkadaşlarım, Hamdullah Suphi’yi bilirsiniz, ilk Maarif Vekilimizdir. Diyor ki: “Keçiören’de evime kömür taşıyan Ankaralı bir köylüye sordum, ‘Efendi, cumhuriyetten, Ankara’nın başkent olmasından memnun musun?’ dedim. ‘Memnunuz Beyim çünkü eşeğin sırtına ne yüklersek Ankara’ya gelip para ediyor, çalısı da çırpısı da.’ dedi. ‘Hayır, onu demek istemedim, cumhuriyet döneminden memnun musunuz?’ dedim, ‘Beyim, Abdülhamid döneminde bize öl dediler öldük, ver dediler verdik. Meşrutiyet geçti, İttihat Terakki iktidara geldi, onlar da bize öl dediler öldük, ver dediler verdik. Arkasından siz geldiniz, siz de bize öl dediniz öldük, ver dediniz verdik. Şimdi, ömrüm bitmeden, bekliyorum, acaba hangi gün bize al diyeceksiniz?’ dedi.” İşte, AK PARTİ, vatandaşa “Al.” dediği dönemlerin partisidir, bu dönemlerin iktidarıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi siyasiler olarak bize düşen, üniversitelerimizi tamamen özgür ve demokratik bir iklimde, insan ve evren için en iyisini üreten bir ortama kavuşturacak anayasal düzenlemeyi bir an önce hep birlikte gerçekleştirmektir.
Teşekkür ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atalay.