O birilerinin de statükolarını korumak için illegal her türlü faaliyete girişmesi gayet normal.
Hayatlarını mevki ve makama göre dizayn edenler istediklerini elde edemeyince oy verdikleri parti ve liderlerine bile kin kusmayı ihmal etmiyorlar. Hatta sağda solda nefret tohumlarını saçarken keyiften gözleri dönüyor. Siyasetin doğası gereği bu böyledir. Herkesi memnun etmek zor.
İstediğini alamayıp önüne geleni hedefi oturtmakta beis görmeyenlerden bir polis eskisi bunun tipik örneği. Ergenekon Terör Örgütü'nün sivil ayağının bir numarası Bedrettin Dalan'ın okulunda hizmet veren bu şahsın Dalan sevgisi nereden geliyor belli değil. Gareth Jenkins gibi MOSSAD'a ve Batı istihbaratına hizmet veren ve Ergenekon Terör Örgütü'nün uydurma olduğunu söyleyen şahıs bunun kankası. Jenkins'e bile kefil olabiliyor, düştüğü bataklığı anlayın artık.
Polis eskisi bu şahsın CIA'in eski başkanlarından Malta Şövalyelerinden bir Katolik olan William Casey'in kurduğu Jamestown'la ilişkisini zaten geçen Kasım ayında yazmıştım. Bu şahıs kendi merkezine koyduklarına sallayıp durmakta bir beis görmüyor.
31 Temmuz'da Hüseyin Gülerce şöyle yazmıştı: 'Köşe yazarları şunları da yapmamalıdır: Yıllarca yüksek ücretler aldıkları halde seslerini çıkarmayıp, sonra etkisiz kaldıklarını gördüklerinde patronlarını aşağılayıcı, karalayıcı, suçlayıcı yazılar yazıp kendilerine yol verilmesinin zeminini hazırlamamalıdır. Sonra da bunu 'Türkiye'de basın özgürlüğü bitti' diye yabancılara jurnallememelidir…'
Bunun üzerine bu polis eskisi şahıs sayın Gülerce için 'İçine Yiğit Bulut kaçmış' diye bir twit attı. Son derece yakışıksız bu söz için Gülerce o şahsı arayıp, niçin böyle bir söz söyleme gereğini hissettiğini sordu. Tabii her zamanki gibi lafı çeviren polis eskisi şahıs sayın Gülerce'den özür diledi ve o twiti düzeltti.
Aynı polis eskisi şahsın 2011 yazında hükümete yakın diye tabir edilen medyaya geçmek için gösterdiği çaba herkes tarafından biliniyordu. Yandaş olamayınca Başbakan'a ve MİT'e veryansına başladı.
Türkiye gibi bir ülkede fikr-i takip diye bir şey olmadığı için gazeteci ve aydınların tutumlarındaki hızlı değişkenlik gözlerden kaçıyor. Fizik kanunları gereği doğa yavaş dönüşürken, bizdeki aydınların dönüşümü bilim insanlarının ilgisine mazhar olacaktır herhalde.
Daha iki yıl önce Ergenekon, Odatv, Devrimci Karargâh Örgütü gibi davalara sert eleştiri getirenlerin bugünkü hali nicedir diye sormak lazım. Mesela Amberin Zaman bu davalarla ilgili cemaati topa tutarken, Nedim Şener'in, Ahmet Şık'ın haksız tutuklandığını söylerken, bir anda çark etti ve cemaat sevgisi (!) depreşti.
Peki ya Aslı Aytıntaşbaş'a ne demeli? 2003 Irak Savaşı'nda içine işleyen Amerika sevgisinden bir türlü kurtulamayan bu hanım kızımız odatv davasında kayıtlara takılan bazı konuşmalarıyla gündeme gelmişti.
İlhan Cihaner'i milletvekili yapmak için Soner Yalçın'la konuşan ve telefonda, 'Aslında bu yaptığım suç. Eğer telefonlarım dinleniyorsa yarın Zaman gazetesinde okuruz bunları' diyen Aslı Hanım odatv davası dahil birçok davada cemaati topa tutuyordu.
7 Şubat'ta hükümete operasyon yapıldığını açıkça söylüyor ve 'Erdoğan haklı' diye Milliyet gazetesinde açık açık yazıyordu. Daha sonra hızla değişen Aslı Hanım hafiften cemaat safına geçiyor ve ben tarafsız olacağım diyordu.
Tamam, henüz fikrin olgunlaşmamış ama kabul et hükümet aleyhine doğru yavaş yavaş geçiyorsun. Bu arada haberin olsun, geçtiğimiz Şubat ayında gazeten Milliyet'te, 7 Şubat operasyonuyla ilgili olarak başbakanı haklı bulan bir yazı yayınlanmadı. Sor bakalım kim koymamış o yazıyı. Zorlanırsan söz ben yardım ederim.
Bir de Hakan Yavuz var. En sert cemaat eleştirilerini o yaparken, aa bir de ne görelim, 'Toward an Islamic Enlightenment: The Gülen Movement' (İslami bir Aydınlanmaya Doğru: Gülen Hareketi) diye bir kitap yazmış. Olabilir. İstediğini yazsın Sayın Yavuz. Yazsın da bir iki yılda fikrini ne değiştirdi, bize de izah etsin. Böyle rüzgârdan hızlı dönen insanları görünce insan Julian Benda'nın 'Aydınların İhanet'i kitabına sıkı sıkı sarılası geliyor.
Aslında izah kolay… Polis eskisini de, Amberin Zaman'ı da, Aslı Aydıntaşbaş'ı da, Hakan Yavuz'u da, daha birçoklarını da bir araya getiren şey Tayyip Erdoğan. Nasıl ABD'deki paralı sınıf, fakirlerden yana tavır alan ve ona uygun program yapan Roosevelt'in Yeni Düzeni'nden nefret ettiyse, bizde de bir cenah Tayyip Bey'den nefret ediyor.
Kimi istediğini alamadığı için, kimi sınıfsal olarak, kimi de ideolojik nedenlerle birkaç yıl önce söylediklerini yiyip yutuyorlar. Böyle olsa iyi, şimdi de eleştirdikleri ve topa tuttukları kesimlere yanaşmaktan sıkılmıyorlar. O kesimler de bu insanları bağrına basıyor. Ne diyelim, böyle durumlarda bize söz düşmez. Allah herkesin gönlüne göre versin!