Sağ partiler Demokrat Parti ’den bu yana cemaatlerle arasını iyi tutup oylarını almayı gelenek haline getirmiştir.2002 den sonra AK parti ipleri hocaefendinin cemaatinin eline verdi iddiasından sonra,şu an kamuda tüm atamalar bu cemaate sormadan yapılmıyor iddiası var,kurumlarda kendilerinden olmayan herkes bir şekilde bertaraf ediyorlar iddiası gündemden düşmüyor.
Süleyman Demirel zamanında “Süleymancılar” denilen cemaat, siyasetin gözdesi idi adeta.
Bu cemaatin kurucusu Rahmetli Süleyman Hilmi Tunahan değil ama ölümünden sonra damadı Kemal Kaçar Beyefendi, Adalet Partisi’nden tam üç kez milletvekili seçildi.
Daha sonraki yıllarda bu kez Kemal Kaçar’ın torunları Ahmet Deniz Olgun ANAP’tan, kardeşi Mehmet Beyazıt Denizolgun AKP’den milletvekili seçildiler
Özal Dönemi’nin gözde cemaati, İskenderpaşa Cemaati oldu bu kez.
Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahid Kotku’ya olan bağlılığını hiç gizlemeyen Turgut Özal döneminde de Nakşiler’in yıldızı parladı.
12 Eylülden sonra 13 Kasım 1980 tarihinde vefat eden Zahid Kotku Hoca’nın yerine geçen damadı Mahmud Esad Coşan Beyefendi’nin en yakınındaki ismi, Eymen Topbaş’ı İstanbul’a İl Başkanı yaparak, cemaatle olan ilişkisini kamuoyuna deklare ermekten çekinmedi Özal.
Turgut Özal’ın ANAP’ı döneminde cemaate bağlı birçok kişi Mecliste ANAP Gurubunda yer aldı.
Yerel yönetimlerde de ciddi yer alan cemaat mensupları, siyasetin kendilerine sağladığı imkanları önemli ölçüde cemaatin gelişmesi için aktardılar.
Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller döneminde her iki liderin paylaşamadığı cemaat yine Süleymancılar oldu. ANAP ve DYP arasında bölgesel olarak desteklerini sunarak, cemaat mensupları bu iki parti listelerinde yer buldular.
Bu dönemin sonuna kadar, cemaatlerin seçim dönemlerinde destek verdikleri siyasal partiler, iktidara geldiklerinde, oy borçlarını cemaatlerin kadrolaşmalarına göz yumarak ödüyorlardı. Cemaat mensuplarının devlet kurumlarında atamaları yapılıyor, cemaatlerin okul, yurt, kurs gibi faaliyetlerine hükümetler arsa ve finans sağlıyordu.
Bu ilişki AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılına kadar bu şekilde devam etti.
AKP dönemine gelince, tüm bu cemaatlerin arasında yükselen değer Fethullah Gülen Hoca Efendi’nin Liderliğini yaptığı Nur Cemaati oldu.
Nur Cemaati’nin diğerlerinden önemli bir farkı vardı. Eğitimle başlamıştı işe Fethullah Gülen Hoca Efendi.
Bu eğitim işi öyle bir hal aldı ki, yüksek öğrenim gençleri arasında sayıca en kalabalık gurup haline geldiler desek yalan söylememiş oluruz.
Gerek Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği, gerekse Rumeli Eğitim Vakfı Başkanlılığı ve yöneticiliğini yürüttüğüm 14 yıllık sürede, burs müracaatında bulunan öğrenciler ile yapılan mülakatlarda bizzat bulundum.
Bu öğrenciler arasında, Hoca Efendi’nin cemaatine intisap edenlerin sayısı öyle bir hale geldi ki, son geçen yıl yaptığımız mülakatlarda, gelen öğrencilerin yarısına yakını Nur Cemaati’ne mensup öğrencilerdi.
Tabii ki, siyaset kurumu bu gelişmenin önceden farkına varmıştı. Dolayısı ile siyaset kurumu- cemaat arasındaki organik bağ, bu kez AKP ve Fethullah Hoca Efendi arasında kurulmuştu.
Fethullah Gülen Hoca Efendi, dolayısı ile Nur Cemaati’nin verdiği desteğin karşılığı artık eskisi gibi okul, kurs, yurt faaliyetlerine arsa ve finans desteği değil.
Hele kadrolaşma talebi hiç değil.
Zira cemaatin eğitim işine verdiği önem, devletteki kadrolaşmayı da kendiliğinden getirmişti.
Her alanda başarılı, iyi eğitim görmüş gençler, devlet kadrolarında yer almıştı. İlave bir kadro talebine bile gerek kalmamıştı.
Bu yüzden bu desteğin karşılığı olarak bulunulan talep de, geçmişte Hükümetler’den beklenen mütevazı talepler, yerini, “Devleti birlikte idare etmek, birlikte Hükümet etmek” olgusuna bıraktı.
Bu sözlerime çeşitli şekilde itiraz edenler olabilir aranızda.
Ama kabullenmek gerekir ki; AKP artık, cemaatin olurunu almadan, cemaatin fikrini sormadan, önemli hiçbir uygulamayı başlatamaz, önemli hiç bir kararı alamaz.
Bu, Nur Cemaati açısından elde edilmiş ciddi bir başarıdır.
Geçmişte hiçbir cemaatin yapamadığı bir şeydir bu.
Her iki taraf, yani Hükümet ve Cemaat, farklı anlamda çok önemli güce sahiptirler artık.
AKP, Hükümet olmanın erkini elinde bulundururken, Nur Cemaati, insan gücü, kadroları, finans gücü, medyası, uluslararası desteği ile sarfı nazar edilecek bir güç olmaktan çok uzaktır.
Her iki taraf da birbirinin kaderi haline gelmiştir.
Güçler o kadar büyümüştür ki, her hangi birinin, bir diğeri ile husumeti veya anlaşmazlığa düşmesi sonucu, diğer tarafa çok ciddi zarar verecek boyuta gelmiştir.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir cemaat, bu yapısı ile, Hükümetin, hatta ülkenin kaderini bu kadar derinden etkileyecek konumdadır.
Bu da AKP’nin, Fethullah Gülen Hoca Efendi ve Nur Cemaati ile olan ilişkilerinde ne denli titiz davranmak zorunda olduğunu gösteriyor