Bulunduğu ülkenin hükümetinden habersiz, doğrudan CIA'ya bağlı; silahlı bir güçtü bu.
Komünizmle mücadele adına seçim sonuçlarına müdahale etti, tehdit olarak görülen aydınları, siyasileri ortadan kaldırdı, paramiliter yapıları örgütleri, ülkede darbe koşullarını hazırladı.
İşaret verildiğinde ise darbenin şalteri indirildi. Afgan işgali Sovyetlerin yenilgisi ile sonuçlandı. Sovyetler dağıldı, tehdit değişti.
Neo-Conlar işbaşı yaptı.
Huntington, medeniyetler çatışması tezini icat etti.
Bu kez, İslam en büyük düşman oldu.
Yeşil Kuşak, tehlike kuşağına dönüştü.
Batı'nın İslam dünyasıyla balayısı bitmiş, yeşil kuşağın bekçisi gitmiş, İslamifobia gelmişti.
Bizim nasibimize ise işgaller düştü.
Önce Irak sonra Afganistan.
İslam dünyasında Amerikan düşmanlığının had safhaya ulaştığı, Cumhuriyetçi Bush'un gittiği Demokrat Obama'nın geldiği dönemdi. Konsept değişmişti.
Artık diktatörlüklerle çalışılmayacaktı.
Neo-Con'lar ve İsrail bundan memnun olmadı.
Cezayir'den Pakistan'a kadar demokrasi getirilecek, diktatörlükler yıkılacaktı.
Konsept daha önce değişmişti ama İslam dünyasında nefretin sembolü olan Bush'la bunu yapmanın imkanı yoktu.
İsminin biri 'Hüseyin' olan, Kenya geçmişi bulunan, siyahi ten rengi ile ezilmiş İslam toplumlarından sempati uyandıran Obama bunun için bulunmaz bir kaftandı.
İlk gezisini Türkiye ve Mısır'a yaparak bunun sinyallerini verdi.
Bu aşamada ABD, Irak ve Afganistan'dan çekildi, Obama'nın dünyada en çok konuştuğu üç liderden biri Başbakan Erdoğan oldu.
En son 27 Nisan muhtırasında askerle işbirliği yapan ABD, yeni dönemde cuntalarla iş tutma hevesinde değildi.
Türkiye ile birlikte ABD de bağırsaklarını temizleme kararını vermişti.
Bugün Silivri'dekilerin, 'Ah eski Amerika olsaydı, darbeyi patlatmıştık' diye iç geçirdikleri günlerdi.
Ağababaları telefonlarına çıkmayınca cuntacıları ensesinden tuttuğumuz gibi içeri tıktık.
Bu arada Wikileaks belgeleri patladı. Wikileaks, Ortadoğu halklarında biriken, demokrasi taleplerinin ortaya çıkmasını sağladı.
Tunus, Libya, Mısır derken diktatörlükler kağıttan kaplan gibi birbiri ardına yıkıldı.
Seçimler yapıldı. Demokrasi işbaşına geldi.
Müslüman Kardeşler'in seçimleri kazandığı, Türkiye ile güçlü ilişkilerin kurulduğu, Suriye'de Esed'in tahtının sallandığı günlerdi.
İsrail'in etrafı Müslüman Kardeşler yönetimi ile çevriliyordu.
İsrail'e uluslararası zeminlerde kafa tutan, hatta özür dileten bir Türkiye vardı.
Neo-Con'lar ve İsrail daha fazla bu duruma tahammül edemezdi.
Zaten ABD'deki tiyatro da bitmek üzereydi. Obama ikinci kez seçilmiş ama ABD'de ipleri Neo-Con'lar ele geçirmeye başlamıştı.
Paradigma değişti.
ABD, bir yandan Pasifik'e açılırken, Ortadoğu'da tekrar eski diktatörlüklerle çalışma konseptine geçildi.
Amaç sadece İsrail'in güvenliği değildi.
Demokrasiye geçişle birlikte seçimlerde Müslüman Kardeşler işbaşına geliyor ve bunlar Türkiye ile yakınlaşıyorlardı.
Yeni konseptin ilk denemesi Türkiye'de yapıldı, ilk adımı Mısır'da atıldı.
ABD; Ortadoğu'ya yeniden döndü.
Bu dönüşünde tekrar diktatörlüklerle iş tutacağını ortaya koydu.
Ortadoğu'nun iki demokrasisi vardı.
Biri Türkiye, diğeri Mısır.
Mısır'daki darbe bu yüzden desteklendi, katliamlara bu nedenle sessiz kalındı.
Bir anlamda fabrika ayarlarına geri dönüştü bu.
Obama görünümlü Neo-Con yönetimi…
Peki Türkiye dosyası?
Bence hala kapatılmadı. Ne yapacaklar?
Hemen darbe gelmesin aklınıza.
Sokağı harekete geçirip, siyasi istikrarsızlığı sağlayıp Türkiye'yi 90'lı yıllara döndürmeyi hedefliyorlar.
Akşamdan sabaha iktidarların değiştiği, koalisyon hükümetlerinin işbaşında olduğu, askeri vesayetin ülkeyi yönettiği bir Türkiye.
Bundan çıkış ise bizim elimizde.
Çünkü değişen konsepte göre yeni bir oyun planına ihtiyaç var.
Hızla özgürlükler ve demokrasi ipine yeniden sarılmamız gerekiyor.