Genelde torpil, mobbing, kurulan kumpaslar, makam hırsızlığı hakkında köşe yazıları yazdığım için öküz altında buzağı arayan makam hırsızları, kendi torpil sistemleri eliyle liyakat sahibi kadın ve bilim öğretmeninin yüzünün akıyla kazandığı devletin makamını nasıl işgal edip çaldıkları hakkındaki köşe yazılarımı hiç görmez, duymaz, anlamamazlıktan gelirler. Çünkü işlerine gelmiyor...
Fakat köşe yazılarımda en küçük bir noktalama veya bir harf hatası olsa dahi hemen koşa koşa soruşturma peşimden gelir. “Çabuk söyle, sen burda kimi, neyi kast ettin?” tarzında… Soruşturma adı altında çat kapı muhakkik gelir. Oysaki ne tebliğ tebellüğü vardır ellerinde, ne de birkaç gün önceden şifahen de olsa bir bilgilendirme… Tebliğ tebellüğü talep ettiğim zaman da “Bu aslında ön inceleme” derler. Yani kısacası şuna bakıyorlar: Bu işten bir iş çıkar mı, acaba bir ceza verebilir miyiz?
Cezalık bir durum olursa işi resmiyete dökecekler, yok, savunmanız sağlam, yerinde ve iyiyse o zaman da at çöpe gitsin taktiği...
Bu sistematik bir şekilde köşe yazılarıma uygulanmak istenen apaçık bir mobbing ve gazetecilik tarihine maalesef kara bir leke olarak yansımakta…
Her zaman ortada her ne kadar resmî bir belge olmuyor olsa da köşe yazılarımdan dolayı sürekli soruşturmalar geçiriyorum.
Hak kaybımın söz konusu olduğu her konuda olduğu gibi bu konuda da vakti zamanı gelince tüm hukukî haklarımı sonuna kadar kullanacağımdan kimsenin zerre kadar şüphesi olmasın.
2024 yılının Türkiye’sinde basına ve bir kadın gazete köşe yazarına, sırf köşe yazılarından dolayı mobbing uygulanıyor olması asla kabul edilemez.
Madem köşe yazılarımdan rahatsızlık duyuyorsunuz, resmî olarak tekzip yayınlayıp tebliğ tebellüğü de Kanun’da geçen prensiplerle gerçekleştirip ilgili tüm resmî evrakı ile tam tekmil bir soruşturma açarsınız...
Ne rahatsız olan belli, ne şikayet eden, ne izin veren belli, ne de şikayetin konusu… Maksadın ön inceleme adı altında yasal usullerden uzak bir soruşturma yürütülmesinin sağlanıp bu suretle de köşe yazısı yazmamın engellenmesinin olduğunu düşünüyorum...
Ayrıca Anayasamızın “Basın hürdür, sansür edilemez.” Maddesi’ne aykırı bir şekilde şahsıma, hem sansür uygulanıyor hem de mobbing. Madem yazdıklarımdan dolayı şahsıma soruşturma açıyorsunuz, o halde torpilli makam hırsızları hakkında da soruşturma açın da göreyim sizi...
FETÖ, CEMAAT ADI ALTINDA KURULMUŞ MÜNAFIK VE SİYONİST BİR ÖRGÜTTÜR
Cemaat nedir?
Camiide imamın arkasında saf tutup namaz kılan kişilere “cemaat” denir.
İmam, topluma önderlik edendir. Allah (C.C.) ve Resul’ünü (S.A.V.), vatan ve millet sevgisini, İslam’ın emir ve yasaklarını, kul hakkını anlatandır. Örneğin, birinin zerre kadar hakkını çalmak kul hakkına girer. Bu, İslam dinine göre büyük günahlar arasındadır. Ayrıca haksız kazanç elde etmek de haramdır.
Fakat günümüzde “Haram, helal nedir?” diyebilen pek kimse kalmamış ne yazık ki...
Açık açık söylüyorum: Torpil ile herhangi bir makama oturan kişi, düpedüz haksız kazanç elde etmektedir ve aldığı maaşın tamamı ona haram ve ayrıca da zehir zıkkım olur. Hayrını asla göremez. Kendisinden çıkmasa dahi çoluğundan çocuğundan, torun torbasından bunun acısı mutlaka fitil fitil çıkar.
Niye? Ahlı iş. Hayretmez!
BAZILARI İNSANLARI KORKUTARAK DOLANDIRIR, BAZILARI İSE YÜCE İSLAM DİNİ’Nİ KULLANARAK DOLANDIRMAYA KALKIŞIR
Günümüzde birçok kişinin mesleği haline gelmiş telefon dolandırıcılığı. Aradıkları masum kişileri “Adınız PKK (veya Fetö) terör örgütüne karışmış” diyerek korkutup kendilerini (sözde) polis, asker veya savcı diye tanıtıp bu müşkülden onları kurtarmak vaadiyle bu dolandırıcılığı gerçekleştiriyorlar. Böylece de hedeflerindeki masum insanların tüm birikimlerini ele geçiriyorlar.
Fethullah Gülen denen münafık, zamanında “cemaat imamı” adı altında, televizyon ekranlarında salya sümük ağlayıp zırlayarak insanları Allah’ın (C.C.) yoluna çağırma maskesi takınıp kurmuş olduğu dolandırıcılık şebekesi için kullandığı vakıf ve dernekler eliyle insanlardan kapı kapı para toplamaktaydı...
Sözde fakire fukaraya, garip gurabaya yardım ediyor...
YARDIM ADI ALTINDA TOPLADIĞI PARALAR İLE KENDİLERİNE ŞATAFATLI BİR SALTANAT KURDULAR
Lüks malikaneler, lüks villalar, sayısız gayrimenkul peş peşe adeta bir fabrika gibi kasalarına katıldı. Kadim Anadolu halkımızın aziz ve halis hisleriyle fakir fukaraya, garip gurabaya ulaştırılmak üzere gafletle bu dolandırıcılara emanet ettiği paralar ile koskocaman bir saltanat kurdular.
50-60 yıl boyunca hiç kimse “Hoppp, şişşştt! Gel bakayım buraya, bu yardım adı altında topladığın paraları, hangi fakir fukara veya hangi garip gurabaya dağıttın?” diye gerçek anlamda sormadı. Yapılanları sorgulamadı. Haklarında hiçbir inceleme veya soruşturma başlatılmadı. Sorup sorgulamak isteyen birkaç cesur yiğit ise tehdit ve şantajlar ile, olmuyorsa da düzenlenen suikastlar neticesinde yıllarca susturuldu...
FETÖ'NÜN ASIL YAKIT KAYNAĞI HER ZAMAN TORPİLLİ MAKAM HIRSIZLIĞI İDİ
Fetö terör örgütü gerek askeriyeye, gerek emniyet teşkilatına, gerekse devletin diğer üst yetkili tüm kurumlarına sızmak için soru çalma, soru verme gibi etik dışı yöntemler ile zaman içinde devletin içinde maalesef yapılandı ve böylece Türk Devleti ile 85 milyonluk Türk Milleti’ni tehdit eder hale geldi...
Fetö acı geçmişinden gelelim günümüze...
BALIKESİR MEM'DE MAKAM HIRSIZLIĞI ALENİ YAPILIYOR
Özellikle Balıkesir Milli Eğitim Müdürlüğü çatısı altında torpil adeta zıvanadan çıkmış durumda. Fakat her ne hikmetse, Milli Eğitim Bakanımız Sayın Yusuf Tekin Beyefendi konuya Fransız kalmaya devam ediyor.
Sınav sorularını çalmaya veya sınav soru/cevaplarını vermeye dahi gerek görmeden, makam hırsızlığı son gaz devam ediyor. Örneğin dönemin Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Bilim ve Sanat Merkezi Müdürü Turgut Kıvanç, direkt kendi keyfine göre Bilsem’e müdür yardımcısı seçiyor, arkadaşına doğrudan makam sözü vererek devletin makamını canının istediğine düpedüz peşkeş çekiyor. Bunu dile getirmekten de hiç sakınmıyor. Gözümüzün içine baka baka görevlendirme adı altında makam işgaline ve ardından da asaleten atamaya kimse “Dur! N’apıyorsun? Bu yetkiyi nereden aldın?” diyemiyor. Liyakat sahibi bilim kadın öğretmenini de yalan ve iftiraları ile kadrolu görev yaptığı kurumdan kovduruyor...
Yine kendi seçmiş olduğu bir öğretmeni de son günlerde alelacele süslenmiş dopingler ile parlatarak Bilsem’e (bilim temelli bir kuruma), anında, sadece bir dilekçe ile müdür yardımcısı yapıyor...
Müdür Turgut Kıvanç, dönemin Balıkesir Valisi Sayın Hasan Şıldak Beyefendi’nin imza ve tercih yetkisini böylelikle apaçık engellemiş oluyor.
Bir astın, amirinin imza ve tercih yetkisini engellediğini biz nerede ve ne zaman görmüştük?
15 Temmuz hain Fetö darbe girişiminden hemen sonra, ortaya dökülüp saçılmıştı her şey...
Dönemin Balıkesir Valisi Sayın Hasan Şıldak Beyefendi bu tuhaf uygulamaya ise bilerek isteyerek ve kasti olarak göz yumuyor ve sessiz kalıyor... Ki herhangi bir bürokratik şekilde bu durumu telafi etme girişimi de hiç olmadı…
Defalarca yazmama ve yetkili makamlara bu olanları belgeleriyle birlikte iletmeme rağmen, müdür Turgut Kıvanç hakkında herhangi bir soruşturma hiçbir şekilde açılmıyor...
Kendisinin tercih yetkisini engelleyen müdür Turgut Kıvanç hakkında soruşturma açıp bu şaibe ve torpil dolu olayın tüm boyutları ile aydınlatılmasını sağlayıp kamu vicdanını rahatlatmak yerine, gazetede bu gariplikler silsilesini bir köşe yazarı olarak köşemde yazdım diye şahsım hakkında püfürükten soruşturmaları ise ivedilikle açıyor.
Şahsıma açılan ilk resmî soruşturma “Basına demeç verdi” gerekçesiyle iken cezası geliyor “Kurumların huzur ve sükunetini bozmak” suçundan...
Bir ast, üst amiri Sayın İl Valisi’nin imza ve tercih yetkisini bilerek isteyerek ve kasti olarak engelliyor, fakat o ast, devlet kurumlarının huzur ve sükunetini bozmuş olmuyor da, bunu köşe yazılarımda bir gazeteci olarak yazdım diye şahsım bozuyor, öyle mi?
SÜRGÜN ÜSTÜNE SÜRGÜN, CEZA ÜSTÜNE CEZA…
“BIKTIK SENDEN, DEFOL GİT! SEN KİM KÖPEK?” MUAMELESİ…
Şahsımdan kimler bıkıyor? Torpilci, mobbingci makam hırsızları. Sürekli oradan oraya sürgün göndermenin derdine düşmüş durumdalar...
Devletin makamını birbirlerine peşkeş çekmeye alışmışların torpil sisteminin ipliğini pazara çıkardım diye, liyakat sahibi bilim kadın öğretmenine yapmadıkları zorbalık, uygulamadıkları baskı, şiddet, mobbing, yalan, iftira, ceza üstüne ceza, sürgün üstüne sürgün kalmadı...
Ne hak biliyorlar, ne hukuk tanıyorlar, ne yönetmeliklere uyuyor, ne teamül biliyor, ne de adalet anlayışına sahipler.
Krallık sistemi ile Balıkesir'i yönetmenin derdine düşmüş durumdalar...
İstediklerine makam veriyorlar, istemediklerini de yalan ve iftiralar ile devletin kurumlarından kovduruyorlar.
KADIN ÖĞRETMEN LİYAKAT HAKKINI SAVUNDU DİYE KAFASINA BEZ FUTBOL TOPU SALDIRISI
Sürgün gitmiş olduğum Ali Hikmet Paşa Ortaokulunda bez futbol topu saldırısına maruz kaldım.
Kuvvetli bir şüphe ile söylüyorum ki, bu iş torpilci ve makam hırsızlarının işi gibi görünüyor. Görev yerimde ve görev saatimde şahsıma yönelik bu saldırıyı gerçekleştiren 7. sınıf öğrencisini ise bu saldırıyı gerçekleştirmesi yönünde yönlendirdiklerini kuvvetli bir şüphe ile düşünüyorum.
Ambulans dahi olay yerine 30-40 dakika sonra çağrılıyor.
Bahçede görevli iki nöbetçi öğretmen olması gerekirken hiçbiri ortada yok...
Her ne hikmetse futbol topu saldırısının hemen ardından 20 senedir bir tek velimiz tarafından şikayet edilmemişken, iki veli birden bire şahsımı Cimer'e şikayet ediyor.
21 yıllık öğretmenim. Görevde 22. yılımı çalışıyorum. 21 yıl boyunca on binlerce öğrenci yetiştirdim. Geçen onca sürede hiçbir öğrenci velimiz şahsımı Cimer'e şikayet etmedi. Ne zaman ki yönetici olmaya kalktım, zırttt pırttt her koldan şikayetler başladı Cimer'e…
Balıkesir Valisi Sayın İsmail Ustaoğlu Beyefendi, futbol topu saldırısından yaralanmış olduğum ve henüz görevimin başına dönmem doktorlarca uygun bulunmadığı halde, evimden 32 Km. uzaklıktaki köy okuluna ikinci sürgünümü ivedilikle onaylıyor.
Sayın Vali İsmail Ustaoğlu Beyefendi görevim sırasında görev yerimde uğramış olduğum futbol topu saldırısını aydınlatmaya ilişkin soruşturma başlatmak ve sorumluluk alanında görev yapan bir personel olan şahsıma nezaketen de olsa bir “geçmiş olsun” dileklerini iletmek yerine, şahsımı köy okuluna gönderme cezası veriyor. Görevim sırasında saldırıya uğrayıp yaralanmak benim suçummuş gibi… Son derece ilginç ve zamanlaması oldukça manidar.
Alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini bilerek isteyerek ve kasti olarak almayanlar hakkında Sayın Valimiz İsmail Ustaoğlu herhangi bir idarî soruşturma dahi açmıyor...
Gazete köşe yazılarımdan rahatsız olanların ellerinde hiçbir somut gerekçesi olmadan mesnetsiz şikayetleri ışığında veya görev yaptığım esnada görev yerimde saldırıya uğrayıp yaralanmış olmama rağmen, “Çok rapor kullanıyor” diye iki öğrenci velisinin iftira niteliğindeki şikayetleri üzerine hakkımda ivedilikle soruşturma açılıyor, muhakkikler de koşarak uygun adım soruşturmak üzere yola çıkıyor...
Ankara’dan Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Doç. Dr. Mustafa Otrar, şahsımı püfürükten tutulmuş bir muhakkik raporuna istinaden, herhangi bir saha araştırması gereği dahi duymadan, sınav ile kazanmış ve kadrolu olarak senelerdir görev yapmış olduğum Bilsem’den keyfî bir imza ile pat diye kovuyor.
Mahkeme'ye özel yetenekli öğrencilerimin hak kaybına uğramaması adına “acil” görüşülmek üzere 400 sayfa torpil ve mobbing belgesini veriyorum...
2 yıldır dava dosyam pinpon topu misali Balıkesir ve Bursa arasında mekik dokumaya devam ediyor.
Dönemin Balıkesir İl Milli Eğitim Müdürü Ali Tatlı, İdari Mahkeme'ye “ara karar savunması” adı altında, hakkımda komple yalan ve iftiralarla bezenmiş, zehir zemberek, son derece üstten bir üslupla, resmî bir yazı gönderiyor. Elinde bu iftira ve yalanlarını destekleyebilecek bir tek bilgi ve belge ise olmadığı halde...
Neyse ki Balıkesir'deki görevinden alındı da eğitim camiası olarak böylesi teamül ve nezaket dışı muamelesinden kurtulduk şimdilik, çok şükür...
Şimdilik diyorum, böyle pervasızca yalan ve iftiralar atan kişilerin ne zaman, nerede, ne yapacağı hiç belli olmaz, mazallah! İnsanların gözlerinin içine baka baka yalan ve iftiralar atan kişiden her türlü şiddeti, engellemeyi beklerim ben...
Çünkü bu tarz kişilerin Allah'tan korkusu, kuldan utanması ya da genel geçer etik ilkelere riayet etmişliği yoktur.
Allah'tan korkusu, kuldan utanması veya etik değerlere herhangi bir bağlılığı olmayan insanlardan her şey beklenir...
TORPİLCİLER, FETÖVARİ KUMPASLAR İLE ŞAHSIMI FETÖCÜ ÇIKARMAYA KALKIŞTILAR
Sürgün gitmiş olduğum Ali Hikmet Paşa Ortaokulunda şahsımdan bir sınıf grubuna ait matematik sınav soru ve cevaplarını hazırlamamı talep ediyorlar. Bu süreçte de öğrencilerinin matematik dersinden sözüm ona notları düşük ve zayıf diye, o “sınav soru ve cevaplarını sınavdan önce öğrencilere vermem” konusunda günlerce ısrar edip adeta peşimde dolaşıyorlar.
Ali Hikmet Paşa Ortaokulu müdür yardımcısı Leyla Çelik ve okul müdürü Yüksel Kocaşahan bana yapılan bu illegal teklifi duydukları halde sessiz sedasız bir şekilde bekliyorlar.
Şahsım, görevim olan sınav soru ve cevaplarını hazırlayıp teslim tutanağı ile okul müdürü Yüksek Kocaşahan'a teslim edince de hem okul müdürü Yüksel Kocaşahan hem müdür yardımcısı Leyla Çelik kahkahayı basıyor ve sorumluluğun şahsımın üzerinden kalktığını görünce de bu kez gülerek “sınav soru ve cevaplarının zaten önceden öğrencilere verilmesini doğru bulmadıklarını” söylüyorlar, şaka gibi...
Tabii ki doğru bulmaz: Fetövari kumpasları tutmadı...
Amaç ne?
Öğrencileri felan düşündükleri yok. O, işin hikaye ve masal kısmı. Kumpasın kostümü. Öğrenciyi düşünen idareci Ali Hikmet Paşa Ortaokulu gibi dezavantajlı öğrencilerin yoğunlukta olduğu bir okulda "Destekleme Yetiştirme Kursu” açar. Kalkıp da illegal şekilde sınav soru ve cevaplarını sınavdan önce öğrenciye vermeye kalkışmaz.
Tek amaçlarının şahsıma fetöcü damgası vurmak; hem terörist diye hapse attırmak hem de gazetede köşe yazılarımdan böylelikle kurtulmak olduğunu kuvvetli bir şüphe ile düşünüyorum...
Zamanlaması çok manidar.
Bu fetö kumpası tutmayınca da hemen ardından kafama yakın mesafeden, hızla, tam omurilik bölgeme gelecek şekilde bez futbol topu saldırısı yapıldı bir 7. sınıf öğrencisi tarafından. Tesadüf mü şimdi bu?
Sayın Balıkesir Cumhuriyet Başsavcılığına olay gününe ait olay yeri kamera kayıtlarının şahsıma verilmesi üzerine dilekçe veriyorum. Şahsıma verile verile karanlık bir kare fotoğraf veriliyor. O da olay mahali olan bahçeye bile ait değil, okul bina giriş kapısının içindeki panoya ait…
Tüm bu kadar saldırı, mobbing üzerine bir de beyin travması ile merkezi sinir sistemimden yaralanmış olduğum için Sayın Mahkeme Heyeti, hukuken olması gerektiği gibi, Sayın Karesi İlçe Kaymakamımızdan soruşturma izni istiyor.
Karesi Kaymakamı Sayın Metin Arslanbaş ise soruşturmaya izin vermiyor.
Şahsen liyakat hakkımı akademisyen bir kadın eğitimci gazeteci köşe yazarı olarak hukuki mecrada arayıp Balıkesir'de maalesef yuvalanmış olan torpil sistemini gazete köşemde yazıyorum diye can güvenliğim dahi kalmıyor.
LİYAKAT SAHİBİ DOKTORALI BİR BİLİM ÖĞRETMENİNİN BAŞARISI FARKLI OLUR
Tüm fetövari kumpaslara ve mobbinglere, tüm soruşturma ve baskılara rağmen; Ali Hikmet Paşa Ortaokulunda üç-dört ay gibi kısa bir süre derslerine girdiğim öğrencilerimin matematik ders başarı ortalamalarını %7'den %36’ya çıkarmayı başarmış bir bilim öğretmeniyim...
Bu başarımı da belgeleriyle birlikte Sayın Mahkeme Heyeti’ne sunmuş bulunmaktayım.
Fakat makam ve mevkiye liyakat sahibi akademisyen bilim öğretmenleri değil, dört yıllık üniversite mezunu sınıf öğretmenleri bu torpil sistemi sayesinde göbek ata ata oturuyor, ardından da hem şahsıma yönelik mobbing ve kumpaslar uyguluyor, hem öğrencilerimin adeta başarısız olmaları amacıyla gerekli matematik eğitimini şahsımdan almamaları için ellerinden geleni yapıyorlar...
18 ARALIK 2002’DE FETÖ SUİKASTİ İLE ÖLDÜRÜLEN ŞEHİT NECİP HABLEMİTOĞLU
Allah (C.C.) kendisine gani gani rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşallah. Gençlik yıllarımızda televizyon ekranlarından fetö terör örgütü hakkında anlattıklarını büyük bir ilgi ve dikkatle dinlerdik.
Eğer ki o dönem Şehit Necip Hablemitoğlu’nun anlattıklarına gereken önem ve değer verilmiş olsaydı, tüm gerekenler olması gerektiği gibi yapılmış olsaydı, 15 Temmuz hain fetö darbe girişimi asla yaşanmamış olacaktı.
FETÖ'NÜN KURMUŞ OLDUĞU TORPİL SİSTEMİ DEVLET KURUMLARINDA ÖLDÜRÜLMEDİĞİ SÜRECE FETÖ LİDERİ ÖLSE NE YAZAR, ÖLMESE NE YAZAR?
Fetö zihniyetini gerçek anlamda öldürmek istiyorsak devlet kurumlarında, bilhassa Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı gibi temel bakanlıklarda öncelikli olmak üzere tüm devlet kurumlarını adeta by-pass eden torpil sistemini çökertip çöpe atmak gerekiyor. Gerçekten yöneticilik yapacak ilimi, bilimi, tecrübesi olan ehil kişileri yönetici yapmak gerekiyor. Öyle anlaşılıyor ki kadın eğitimcilerin Milli Eğitim Bakanlığında yönetici olabilmesi için erkek egemenliğinden icazet alması gerekiyor. Bunu yerine getirmeye çalışırken de öncelikle kimi erkeklerin zorbalığına, kimi erkeklerin uyguladıkları mobbinglere, baskılara, püfürükten soruşturmalar ile kendilerine reva görülen sürgünlere ve hatta bazen tacizlere asla maruz kalmamaları gerekiyor.
YOKSA FİZİKSEL OLARAK FETÖ LİDERİ ÖLÜR DE KURMUŞ OLDUĞU TORPİL SİSTEMİ DEVLETİN KURUMLARINDA YAŞAMAYA DEVAM EDER...
Devletin kurumlarında torpil olduğu sürece bilim ve ilim asla ilerlemez, sadece "mış" gibi yapar...
Siyonist teröristlere verilecek en iyi cevabın devlet kurumlarına gerçek anlamda bir liyakat sisteminin getirilmesi olduğunu düşünüyorum.
İşini layıkıyla yapan herkese, Saygılarımla.