Öncelikle şunu vurgulamak istiyorum:
Herkes haddini bilecek, Türkiye Cumhuriyeti başıboş bir ülke değildir.
Kendisine bir mikrofon uzatıldı diye herkes, her aklına eseni söyleyip arkasını önünü düşünmeden her aklına gelene hakaret ederse bu ülkenin hali ne olur? Elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin Kanunları da buna asla müsaade etmez.
İzmir'de yaşayan 33 yaşındaki Dilruba K. isimli bir kadına “sokak röportajı” adı altında bir mikrofon uzatılıyor...
“İnstagram bir hafta boyunca neden kapatılmış, neden yasak gelmiş?” temelindeki bu olay hanımefendinin epey bir canını sıkmış olmalı ki, sokak ağzı ile, ağzına geleni, canının istediği gibi söylüyor…
Ohhh ne âlâ memleket!
O zaman herkes herkese hakaret etsin, herkes herkese küfretsin, herkes her aklına eseni estiği şekilde konuşsun, ne saygı olsun, ne devlet geleneği olsun, ne Kanun olsun, ne nizam olsun, ne ceza olsun... Bunun adı da özgürlük olsun... Var mı öyle bir dünya?
Röportajı ilk dinlediğimde, zaten ilk tepki olarak “Tutuklanır” demiştim, çok geçmedi, tutuklandığı haberi geldi...
Çünkü öyle abuk subuk, hakaretamiz bir röportaj vermek kimsenin haddi değil.
Sen bir sokak röportajında Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’na “darbeci” dersen...
“Devlet aklı ile değil, ülkeyi kafasına göre yönetiyor” dersen, TBMM’yi aklınca tamamen saf dışı bırakırsan...
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’na (Haşa) “Tanrı” yakıştırması yaparsan, O’nu destekleyenleri de “O’na (Haşa) tapan, beyni emcüklenmiş gerizekalılar(?)” olarak görürsen...
Ve Şehit İsmail Haniye için “Elin Arabı” dersen... Terörist İsrail’e karşı ülkesini, vatanı savunan Müslüman bir lider “Elin Arabı” oluyor, öyle mi?
Türkiye Cumhuriyeti koskocaman bir devlet değil sanki… İsrailli siyonist teröristler Filistin’i işgal edip Filistin’de soykırım yaparken, Lübnan’ı ve Suriye’yi bombalarken, PKK ve Fetö terör örgütünlerini desteklerken, kalkıp koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ne “Atom bombası atalım” derken, elin siyonist Yahudi teröristleri bizi vurmakla bu şekilde tehdit ederken, Türkiye Cumhuriyeti’nin Sayın Cumhurbaşkan’ı, “Elin Arabından bana ne” diyecek ve hiçbir şey yapmayacak öyle mi? Bu mümkün mü?
O zaman nerede kaldı devlet yönetimi, nerede kaldı ülke yönetimi, nerede kaldı uluslararası ilişkiler?
Bugün kabuğuna çekil, hiçbir şeye karışma, 5-10 yıl geçince de elin siyonist Yahudi teröristleri gelsin dayansın Türkiye sınırına, dilediğince topraklarımızı işgal etsin istiyor birileri, bunu hem de canı gönülden istiyor...
Yarın öbür gün elin siyonist Yahudi teröristleri sınırlarımıza gelince n'olacakkk? Dilruba K. gibileri eline silah alıp ülkesini, vatanını ve milletini savunacak mı? Şahsi fikrimi söyleyeyim; hiç sanmıyorum. Konuşmalarına bakılırsa siyonist Yahudi severe benziyor…
Yine şahsi fikrim; Dilruba K.’nın tutuklanması gerekiyordu ve nitekim de tutuklandı...
DİLRUBA K.'NIN TUTUKLANMASI SONRASI MUHALİF BASINDA SABAH AKŞAM ATAK ÜSTÜNE ATAK: “DİLRUBA K. SERBEST KALSIN”
Dilruba K. İzmirli bir kadın. Serbest kalırsa ne olacak? Başka bir zaman, başka biri, bu ülkenin Cumhurbaşkanı’na daha ağır hakaret ederse, hatta iyice haddini aşıp küfretmeye kalkarsa ne olacak? Biri çıkıp da bu ülkenin sunmuş olduğu imkanları kullanarak demokratik hakkı sayesinde kendi özgür hür iradesi ile oy kullanmış olan 30-40 milyon seçmene, daha ağır hakaret etmeye, hatta haddini aşar şekilde küfretmeye kalkarsa ne olacak?
O zaman o kişi de mi tutuklanmayacak? Diyelim ki tutuklansa, Sayın Hakim’e demeyecek mi “Sayın Hâkim, Dilruba K. serbest kaldı. Beni neden tutukluyorsun?” diye?
Kimse ülkenin çivisini çıkarmaya çalışmasın. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Kanun neyi gerektiriyorsa istisnasız uygulanır.
OLAYIN ASIL BAM TELİ, MUHALİF BASININ İDEOLOJİK SAPLANTILI OLUŞU
Muhalif basını izleyen ve takip edenler çok iyi bilir.
Sabahtan akşama kadar muhalif basının ağzında tabiri caizse, adeta sakız gibi hak, adalet, özgürlük ve liyakat… Gırla gidiyor...
Kime hak, adalet, hukuk, özgürlük, liyakat istiyor bu basın? Kendilerinden olanlara, kendi gibi düşünenlere, kendi gibi söylemlerde bulunanlara, kendileri gibi giyinen, kendileri gibi yiyip içen, kendileri gibi yaşayanlara; Hamas'a terörist diyen, İsrail’i alkışlayan, Filistin soykırımı yapılırken ve yeni doğmuş bebekler ölürken “Bana ne elin Arabından?” diyen kişilere… Bu son derece ideolojik saplantılı muhalif basın; hak, hukuk, adalet, özgürlük ve liyakat temel haklarını da sadece kendisi gibi kişiler için istiyor...
Ya onlar gibi düşünmeyen, onlar gibi söylemlerde bulunmayan, onlar gibi hareket etmeyen olursa? Onu da görmezden, duymazdan geliyorlar. Muhalif basın için o kişi çöp...
ÜÇ YILDIR CAN PAHASINA BALIKESİR'DE LİYAKAT MÜCADELESİ VERİYORUM, NEREDEEE ÖZGÜRLÜKÇÜ MUHALİF BASIN?
10 yılı Bilsem’de olmak üzere, 20 yıllık doktoralı bir bilim öğretmeni olarak, Millî Eğitim Bakanlığı’nın yapmış olduğu eğitim kurumlarına yönetici seçme sınavına girdim ve bu sınavın tüm aşamalarını başarıyla kazandım...
Yani yönetici olmaya hak kazandım...
Nerede? Balıkesir İli, Karesi İlçesi, Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Bilim ve Sanat Merkezi’nde...
Kazanmış olduğum yöneticilik hakkım şahsıma teslim edildi mi? Hayır…
Bir Torpilli geldi, kazanmış olduğum makam hakkımı gasp etti... Pişkin pişkin, hiç utanıp çekinmeden makama kuruldu…
İKİ YÜZLÜ VE İDEOLOJİK SAPLANTILI MUHALİF BASIN
Sıra Dr. Meryem ÇILDIR öğretmene gelince kadın hakları nerede? Çöp.
Sıra Dr. Meryem ÇILDIR öğretmene gelince Mustafa Kemal Atatürk'ün kadınlara vermiş olduğu yöneticilik hakkı nerede? Çöp.
Sıra Dr. Meryem ÇILDIR öğretmene gelince liyakat hakkı nerede? Sayın Balıkesir Valisi’nin çöp kovasında...
Dr. Meryem ÇILDIR öğretmen liyakat hakkına sahip ve üstelik eğitimci gazeteci köşe yazarı olduğu halde, hakkında püfürükten bir soruşturma açılsın, 20 yıllık tertemiz sicili bozulsun, ceza alsın, sürgün üstüne sürgün yesin; sınavla kazanmış olduğu makam ve kariyer hakkı, torpilci Balıkesir İl Milli Eğitim Müdürleri tarafından engellensin; Sayın Balıkesir Valisi tarafından torpilci ve makam hırsızı müdür beylere haksız uygulamaları nedeniyle soruşturma açılması ve hak ettikleri cezaların verilmesi yerine, liyakat sahibi kadın öğretmene soruşturma üstüne soruşturma açılması onaylansın, haklı olduğu halde ceza verilsin, Ankara’da Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Mustafa Otrar Bey’in onayı ve keyfi imzası ile sınavla girip kadrolu görev yaptığı Bilsem öğretmenliği elinden alınsın...
Bilsem öğrencilerinin Bilsem’de 10 yıllık tecrübesi olan doktoralı bilim öğretmeninden öğrenmeyi haketmiş oldukları matematiği öğrenmeleri engellensin...
Bir kadın öğretmen olan şahsıma, sürgün gönderilmiş olduğum Karesi ilçesi Ali Hikmet Paşa Ortaokulu’nda, son hızla bez futbol topu saldırısı gerçekleştirilsin...
Felç kalma veya ölüm riski ile karşı karşıya kalayım...
Aylarca hastane hastane dolaşıp tedavi olmak zorunda kalayım...
Sayın Millî Eğitim Bakanımız Yusuf Tekin Beyefendi hiç duymasın, görmesin. Çünkü Millî Eğitim'de liyakate bakan hiç yok...
Sayın Balıkesir Valisi İsmail Ustaoğlu Bey, görevim sırasında uğramış olduğum bez futbol topu saldırısı yüzünden ortaya çıkan sağlık sorunlarım henüz daha devam ederken yeni bir sürgün yerine onay versin, hem de evimden 32 km. uzaklıkta bir köy okuluna...
Eğitim yöneticisi seçme sınavını kazandığım sene bir köy okulundan Tuncay Evliyaoğlu adında torpilli bir sınıf öğretmenini getirip yerime Bilsem’de görevlendirme müdür yardımcısı yapsınlar, akabinde de kadrolu olarak ataması yapılsın...
Neredeee muhalif basın??
Hani sizin kadın hakları savunucularınız nerede? Hani sizin liyakat hakları savunucularınız nerede? Hani sizin hak, adalet, hukuk savunucularınız nerede?
Tam "üç" yıldır yazmış olduğum köşe yazılarımı gerek görsel gerek basılı medya hepsi gördü, okudu, biliyor. Hatta birçoğu “Geçmiş olsun, üzüldük” diye aradı, telefonda konuştuk kaç kere… Köşe yazılarımı mutlaka kendileri de yayınlayacaklarını söylediler...
Sonrası çöp.
Çünkü Dr. Meryem ÇILDIR öğretmen bir İmam hatip mezunu. Çünkü Dr. Meryem ÇILDIR öğretmen tesettürlü. Çünkü Dr. Meryem ÇILDIR öğretmen medyatik sahtekarlardan değil, gerçekten başarılı bir matematik bilim öğretmeni. Çünkü Dr. Meryem ÇILDIR öğretmen kofti sahtekârlar gibi değil, katsayı adaletsizliğinden dolayı haketmiş olduğu öğrenim hakkı elinden alınmış gerçek bir 28 Şubat mağduru...
Elbette “Geçmiş olsun, çok üzüldük” telefonlarının ardından araştırıyorlar. Bakıyorlar ki “Bu bizden değil, at çöpe gitsin!” diyorlar. Muhalif basının hak, hukuk, adalet, liyakat, özgürlük, kadın hakları, kadınların kariyer ve makam hakları kendilerinden olunca var, yoksa çöp.
İşte muhalif basın tam da bu. Muhalif ve tepeden tırnağa ideolojik basın...
Hep sadece sizin tepki göstermeye hakkınız var. Sadece siz yüksek sesle hak mücadelesi vereceksiniz. Sizden başkasının böyle bir hakkı yok. Siz herkesten üstünsünüz, en üstünsünüz, über üstünsünüz. En üsttenci de sizsiniz, geri kalan herkes size göre paçavra, çöp…
Bu kadarsınız. Benim gözümde asıl sizin gazetecilik anlayışınız çöp.
Ve sizin ideolojik sapkın anlayışınız çöp.
GELELİM DALKAVUK BASINA
Onlar da ayrı bir alem; ödleri kopuyor, ne arayan var, ne soran… Hepsi sağır basın olmuş: Görmüyor, okumuyor, duymuyor, muhatap almıyorlar, sözde...
Sağolsun bir kişi döndü, fakat o da bir daha sırra kadem bastı...
Onlara da sorsan, onlar da kadın haklarından dem vuruyor, onlar da televizyon ekranlarında sabaha kadar adalet, hak, hukuk naraları atıyor...
Kim için hak? Torpilli olan için, Ankara’da dayısı olan için...
Kim için adalet? Arkası olan için.
Benim liyakat arayışım olan dosyam ise idare mahkemelerinde pinpon topuna döndü. İki yıldır Balıkesir-Bursa arası gidip geliyor... Başı döndü garibimin… Sanırım ben emekli olunca makam ve kariyer hakkımı iade edecekler...
Torpilli sınıf öğretmeni Tuncay Evliyaoğlu ise Balıkesir ili Karesi ilçesindeki Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Bilim ve Sanat Merkezi’nde tam iki yıldır şahsımın makam hakkını gasp ederek kadrolu olarak görev yapıyor ve şahsımın alması gereken maaşı haketmediği halde devletten bir güzel alıp afiyetle yiyor... Kendisi Bilsem öğretmeni değil. Şahsım kadrolu öğretmen olarak Bilsem’de müdür yardımcılığı kazanmışken şahsımın kadrosuna son verip köyde görev yapıp duran Tuncay Evliyaoğlu sınıf öğretmenini getirip Bilsem’de kadrolu müdür yardımcısı yapıyorlar...
Tüm kamu yöneticileri de buna çanak çömlek tutuyor...
Pesss...
Sayın Balıkesir Valisi başta olmak üzere, Sayın Millî Eğitim Bakanımız Yusuf Tekin ise bu olaya seyirci kalmaya devam ediyor...
Mikrofon tutsalar onlar da kadın haklarından, hak, hukuk, adalet ve liyakat haklarından oooo mangalda kül bırakmayacaklar...
Nerede kadınların gerçek, liyakatli makam hakları? Çöp.
Torpilli olana devlette makam çok; seç, beğen, al...
Daha acısını söyleyeyim: Torpilli müdür beylerin makam hırsızlığını Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî görevli avukatlar savunuyor. Liyakat sahibi kadın öğretmen olarak hukuk mücadelem kapsamında şahsi avukat paramı ise kendi cebimden ödüyorum... Hem birileri makamı çalsın hem de torpilli makam hırsızlarının savunuculuğunu Millî Eğitim Bakanlığı’ndaki resmî avukatlar yapsın. Ohhh ne güzel valla! Kaymaklı kadayıf dedikleri bu olsa gerek...
Torpilcilerin cebinden beş kuruş para çıkmıyor...
Onlar ağa ve paşa, makamlara layık, çünkü torpilli...
BASININ ÇİRKİN ÖRDEK YAVRUSU
Muhalif ve ideolojik basın, sizden biri değilim...
Dalkavuk basın, sizden biri de değilim...
Hakkımı, kimseye hakaret etmeden, kanun çerçevesinde savunuyorum...
O zaman Dr. Meryem ÇILDIR çöpe!
Sakın görmeyin, bilmeyin, duymayın. Üç maymunu oynayın...
Hakkımı bir eğitimci gazeteci ve köşe yazarı olarak kimseye hakaret etmeden, sadece ve sadece doğruları yazarak hür kalemim ile savunmaya devam edeceğim...
Yazılarıma sansür üzerine sansür uygulayanlar ve uygulatanlar, sizi de Yüce Allah bildiği gibi yapsın!
Sizler gazetecilik değil, "üç" maymun oyunculuğu yaparsanız ancak… Size de bu yakışır...
Ha! Şahsıma hakaret eden, hiçbir yasadışı bağlantım olmadığı halde şahsımı terör örgütleri ile intisaplandırmaya çalışan, şahsıma yalan ve iftira atan, kişilik haklarıma laf söyleyen, küfreden geçmişte ve gelecekte her kim olursa olsun, tüm haklarımı Kanun önünde almak için davalarımı açmaya hazırlanıyorum, haberiniz olsun...
Canım pahasına da olsa, hak ve hukukumu, özgürlük ve liyakat hakkımı, gazetecilik hakkımı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kanun ve yasalarına uygun olarak sonuna kadar savunacağım. Bundan kimsenin zerre kadar şüphesi olmasın!