Önüne gelen Şevval Sam’a en tumturaklı cümleleri edip ne kadar da İslamcı, dindar veya özgürlükçü olduğunu gösteriyordu.
İnsanlar linç psikolojisine kendilerini öyle kaptırmışlardı ki Şevval Sam’dan gelen “Ben öyle bir şey demedim” açıklaması bile bu ‘kutsal’ törene katılan ‘yeni tür dindar’larımızın öfkesini dindirmedi.
Ardından 28 Şubat döneminde başörtülü çalışanları arka görevlere çekip ‘sicil düzeltmek’ için Tarkan, Serdar Ortaç, Kenan Doğulu gibi sanatçıları çağırıp konser düzenlemeyi belediye icraatları arasına alan dindar, muhafazakar belediye başkanlarımızın peş peşe Şevval Sam’ın konserlerini iptal etmeye başladıkları haberi geldi.
Kabul etmek gerekir ki yeni tür bir dindar, yeni tür bir dindarlık ve kendisini yeni tür dindarlığa hızlıca adapte eden eski dindarların oluşturduğu tuhaf bir ortam var.
‘Yeni tür dindar’ların meseleleri ele alırken gösterdikleri tavır, kullandıkları üslup ve söylemlerine sinen kof kabadayılığın Türkiye’nin geleceğinde ciddi bir etkiye sahip olacağını düşünüyorum.
28 Şubat sürecinde başörtüsü yasağına karşı argümanlarımızdan biri de şuydu: Uygar yetişkin bir kadına "Başını ört" veyahut "Başını aç" demek iktidarın işi değildir. Bu centilmenliğe de insanlığa da sığmaz.
Şimdi benzer görgüsüzlük başka bir hanımefendiye, Şevval Sam'a yapılıyor.
Şevval Sam’ın neler söylediğine baktım, ciddi bir hakaret görmedim. Velev ki hakaret etmiş olsun. Velev ki başörtüsüne “tekstil malzemesi” diyerek istiskal etmiş olsun… Verilmesi gereken tepki bu mudur?
Yıllarca “taş atana gül atın” diye verilen öğütlerle büyüyen bir topluluğun kendilerine yapılan en küçük bir eleştiriye bile bu tarzda cevap vermeleri anlaşılır gibi değil.
Önüne gelene Peygamber sabrı, peygamber hoşgörüsü, peygamber bağışlayıcılığı, peygamber tahammülü tavsiye edenlerin Ebu Cehil’inkine benzer bir tahammülsüzlüğe, kabalığa, nobranlığa, adaletsizliğe, bayağılığa bürünmüş olmalarını neyle açıklayacağız?
Nerede öğrendi bu insanlar bu tür dindarlığı?
Baskı dönemlerinde mülayim, hoşgörülü, saygılı gücü ele geçirdiklerinde ise despot, kabadayı kesiliyorlar.
Bunun psikolojik bir açıklaması vardır, değil mi?
İşin garibi bu ‘yeni tür dindarlar’ etraflarında dönen onca rüşvete, onca haksızlığa, onca İslam’a aykırı tutuma, onca yolsuzluğa, onca bayağı ilişkiye ses çıkarmıyorken, semboller üzerinden getirilen eleştiriler karşısında dibine kadar ‘dindar’ kesilip Müslümanlığı hatırlıyorlar.
Bu dindarlık gösterisi bu ülkede yaşayan her dindarı, her başörtülüyü toplumun bir parçasının gözünde biraz daha itici, biraz daha birarada yaşanamaz insan haline getirdiğini ne zaman görecek bu ‘yeni tür’ güç sarhoşu ‘dindarlar’?
Hem bu tür görgüsüz ve nezaketten yoksun tutumlara ses çıkarmayıp hem de başörtülüler niçin ötekileştiriliyor, niçin kabul görmüyor diye dert yanmanın samimi bir tarafı var mı Allah aşkına?
Dikkat ettim bir tek Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca bu duruma isyan etti.
Halbuki herkesten önce başörtülülerin Şevval Sam’a yapılanın bayağı ve geneli temsil etmeyen bir tutum olduğunu belirtip tavır almaları gerekiyordu.
Bu içi boş, derinlikten yoksun, kaba dindarlığın ve ‘temel mesaj’la alakası olmadığını ortaya koymalıydılar.
İşin en rahatsız eden tarafı Şevval Sam'a yönelen hiddetin başörtüsünü hakikaten bir tekstil malzemesine indirgemesi.
Dindarlığın başörtüsünde değil, şahsiyette, ahlakta, karakterde kendini göstermesi esas değil midir?