20 Ocak 1988’de Dalaman Açık Cezaevi’ne nakledilen Kartal Demirağ, iki gün sonra elini kolunu sallayarak firar etti. Aynı yıl 18 Haziran’da Atatürk Spor Salonu’ndaki kongrede tekrar ortaya çıktı. Özal’a suikast girişimini araştıran polis, Demirağ’ın cezaevinde kimlerle görüştüğü, oradan nasıl kaçtığı ve 5 ay nerelere gittiği üzerinde durdu; pek çok kişi sorgulandı ancak bir sonuç alınamadı.
Ergenekon iddianamesinde Turgut Özal’a suikast girişiminin arkasındaki örgüte ışık tutacak bilgiler var. Ek klasörlerde bir itirafçı, suikastın nasıl planlandığını ve cezaevinde Kartal Demirağ’la yapılan görüşmeleri açıklıyor. Gizli tanık, Özal’ı devlet içindeki bir örgütün öldürmeye çalıştığını ileri sürüyor. Suikastla ilgili itiraflara rağmen bir soruşturma açılmadığına dikkat çekiyor.
Gizli tanığa göre, Kartal Demirağ cezaevinde pek çok kez ziyaret edildi, suikast işi kendisine verildi ve cezaevi müdürüne baskılar yapılarak kaçırıldı. Yaptığımız araştırmalar Ergenekon izlerini gösterirken ortaya çıkan bu bilgilerin doğru olduğuna işaret ediyor. Özal suikastı savcısı Nusret Demiral ise, “Örgütle ilgili bilgiler gelmedi, zehirlenmesi ile ilgili iddialar o gün çıksaydı soruştururduk.” diyor.
DDK’nın raporunun ardından Özal’ın mezarı ölümünden 19 yıl sonra açıldı. Ankara ve İstanbul Adlî Tıp kurumlarının yaptığı incelemelerin ilk sonuçlarına göre cesette zehir tespit edildi. Ön raporlar farklı maddelerle Özal’ın ‘tedricî’ olarak zehirlendiğini ortaya koyuyor. Nihai raporu bekleyen Ankara Cumhuriyet Savcılığı yeni bulgular ışığında soruşturmayı derinleştirecek.
Ergenekon ve Zirve Yayınevi katliamı davalarındaki tanık ve itirafçıların ifadeleri de dosyaya girecek. Savcı ve emniyet siyasi şube müdürlerinin şüpheli ölümleri ile kızı kaçırılarak tehdit edilen eski Yargıtay Savcısı Uğur Tönük de gündeme gelebilir. Peki, Özal’ın zehirlenerek öldürüldüğüne ve suikast planına ilişkin bilgiler neler? Ergenekon, olayın neresinde?
Suikast Demirağ’a verildi
Ergenekon iddianamesinin ek klasörlerinde bulunan bir belgede, Kartal Demirağ’ın, Turgut Özal suikastını cezaevinde planladığı anlatılıyor. Demirağ’ın, ‘Seni yurtdışına çıkaracağız’ gibi vaatlerle ikna edildiği ileri sürülüyor. 144 No’lu Mehmet Adnan Akfırat klasöründeki bir görüşme tutanağına göre; Muhsin isimli itirafçı, Demirağ’ın Özal suikastının cezaevinde planlandığı bilgisini savcıya aktardığını söylüyor.
‘Muhsin’in ifadelerine göre, estetik cerrahiyle yüzünün değiştirileceği, askerlik işlerinin düzenleneceği, ömür boyu ailesinin korunacağı gibi vaatlerle ikna edilen Demirağ cezaevinden kaçmadan önce birçok kişiyle görüştü. Çanakkale Cumhuriyet Savcılığı’na başvuran itirafçı, şöyle diyor: “Demirağ’ın Özal’ı vurduğu gün cezaevi savcısına dedim ki, ‘Burada itirafta bulunmak isteyen bir şahıs var. Yalnız askerî istihbarata bilgi vermek istiyor.
Cezaevinde iken Kartal Demirağ’la ilgili şahısların tek tek isimlerini biliyor.” Muhsin isimli itirafçının bilgilendirmesi üzerine cezaevinde kalan Cemal Kozan savcıya ifade veriyor. Kozan, ifadesinde Almanya’dan gelen Ali isimli bir şahısla Denizli’den gelen bir öğretmenin Demirağ ile görüştüğünü anlatıyor. Görüş sırasında neler konuşulduğunu ve Demirağ’ın kaçırılmasından önce cezaevi müdürüne baskılar yapıldığını açıklıyor.
Özal suikastının devletle irtibatlı örgütler tarafından düzenlendiğini ileri süren Kozan, Denizlili öğretmenin Demirağ’a, ‘Seni yakında buradan çıkaracağım. Yurtdışında olacaksın’ sözünü verdiğini belirtiyor. İtirafçı Muhsin kendisinin de savcıya itiraflarda bulunduğunu; ancak verdiği ifadelere rağmen hiçbir şey yapılmadığını, aksine kendilerine baskı uygulandığını söylüyor.
18 Haziran’daki suikast girişiminin ardından başlatılan Demirağ soruşturması ve davası 5 ay gibi kısa bir sürede bitirilmişti. Polis bu süre içinde Demirağ’ın cezaevinden nasıl kaçtığını ve suikast gününe kadar nerelere gidip kimlerle görüştüğünü araştırmıştı.
İş adamı Kemal Horzum’un adamı Osman Atay’ın cezaevinde Demirağ’ı ziyaret ederek ‘Sen büyük işlerin adamısın, buralarda çürüme’ dediği iddianameye girmişti. Ergenekon ek klasörlerindeki itirafçıların verdiği bilgiler, dikkatleri yeniden Demirağ’ı azmettiren örgüte çekebilir. İtirafçının açıklamaları 1988’deki soruşturmada ortaya çıkarılan ancak üzerine gidilmeyen bilgileri teyit ediyor.
Demirağ, Dalaman Cezaevi’ne 20 Ocak 1988’de getirildi, iki gün sonra elini kolunu sallayarak kaçtı. Demirağ, kendi ifadesine göre, memleketi Dazkırı’ya gitti, silah aldı. Adana’da bir süre kaldı. Hastanede, psikiyatri servisinde tedavi oldu.
Suikast iddianamesinde cezaevinde Demirağ’ı ziyaret eden Osman Atay’ın Emlakbank’ı 80 milyon dolar dolandıran Kemal Horzum’un adamı olduğu iddia edilmişti. İddianameye göre, Atay, suikast öncesi Demirağ’ı cezaevinde ziyaret edip para yardımında bulunmuş; ‘Sen küçük işlerin değil, büyük işlerin adamısın; seni çıkarıp yurtdışına götüreceğiz’ demişti.
Atay, Demirağ gibi sanık olmadı. İsviçre’de taksicilik yaptığı belirtilen Atay’a daha sonra Milliyet muhabiri ulaştı. Atay, hakkındaki tüm iddiaları yalanladı. “1986’da Kartal’ı cezaevinde gördüm. Elçilikte kaydım ve adresim var; isteseler beni bir saat içinde bulurlar, hiçbir yazı gelmedi.” dedi. Atay hakkında iade başvurusunda bulunulmadı. Atay, İzmir’den ülkeye giriş yaparken fark edilerek gözaltına alındı.
Savcı Demiral sorgusunu yapıp takipsizlik kararı verdi. Horzum adını ilk kez Demirağ, sorgusu sırasında gündeme getirmişti; ancak soruşturma tek sanıklı kaldı. İddianamede ‘örgüt var’ denmesine rağmen, Demirağ’ı azmettiren kişilerin ve örgütün üzerine gidilmedi. Sorularımızı cevaplayan Nusret Demiral, ayrıntıları hatırlamamakla birlikte, örgütle ilgili kendilerine bilgi ve belge gelmediğini vurguluyor.
‘Özal’ı ben vurdum’
Demirağ, cezaevine girdikten sonra da suikastla ilgili bazı gelişmeler yaşandı. 1990’da Bahadır Tamer adlı hükümlünün ihbarını değerlendiren polisin aldığı ifadenin yayınlanmasını engellemek için DGM, gazetelere baskın düzenledi.
Tamer, Demirağ’la aynı koğuşta kalmış, Adalet Bakanlığı’na gönderdiği ihbar mektubunda Demirağ’ın kaçmasına yardım eden savcı ve bazı cezaevi görevlilerinin adını vermişti. Ergenekon sanığı Doğu Perinçek de 1988 yılında, Özal suikastı soruşturmasını yanlış yollara sevk ettiği ve delilleri bozduğu iddiası ile iki saat ifade verdi.
Sorgu hakimi, Perinçek’in tutuklanma talebini reddetti. 2000’e Doğru dergisinin 21 Temmuz sayısında ‘Özal’ı ben vurdum’ başlıklı röportajında Murat Ağırtıcı’nın iddialarına yer verilmişti.
Ergenekon iddianamesi 420’nci delil klasörlerinde Murat Ağartıcı’nın, “Perinçek, polis ve MİT’i yıpratıp kargaşa çıkarmak için senaryo hazırladı ve beni kullandı” sözleri yer alıyor. Perinçek hakkında ‘faili gizlemek’ten soruşturma başlatan DGM Başsavcı Vekili Yaşar Günaydın, Dev-Sol tarafından öldürüldü. Ağartıcı da daha sonra bir cinayete kurban gitti.
DDK Raporu’ndan sonra Özal’ın naaşı üzerinde yapılan ilk incelemeler, 8. Cumhurbaşkanı’nın zehirlenerek öldürüldüğünü ortaya çıkardı. Ankara ve İstanbul Adlî Tıp kurumlarının tetkik sonuçlarına göre, Özal’a dışarıdan 4 farklı zehir verildi.
Zirve Yayınevi katliamı davasının gizli tanığı İlker Çınar, Özal’ın mezarı açılmadan aylar önce savcıya Adlî Tıp’ın bulduğu zehirleri sıralamıştı. Tanık Çınar, ifadesinde ayrıca Özal’ın Ergenekon’un TUSHAD kolu tarafından zehirlendiğini ileri sürmüştü. Deniz Uygar kod adıyla 5 Şubat 2012’de savcılığa ifade veren Çınar’ın adını verdiği zehirler, 9 ay sonraki otopside bulundu.
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon ile birlikte sanık olarak yargılanan Uzman Çavuş İlker Çınar’ın Cumhuriyet Savcısı İsmail Aksoy’a verdiği ifade şöyle: “Türkiye Ulusal Stratejiler ve Hareket Dairesi (TUSHAD) bir Ergenekon yapılanmasıdır. JİTEM de bu birime bağlıdır. Ben de TUSHAD’a bağlı çalışan Beyaz Kuvvetler’de görev yaptım.
Eşref Bitlis ve Turgut Özal’a suikast yapıldığını burada öğrendim. Kalp krizine yol açacak ilaçlardan olan ve her Beyaz Kuvvet mensubunun bildiği ve bulundurduğu Polonyum 210 ve Amerikyum 241 isimli radyoaktif ilaçlar Özal’a verilmişti. Bakın 240 bile demiyorum. 241 diyorum. Bu kadar eminim.
Özal, bu ilaçlar nedeniyle kalp krizinin meydana gelmesi sonucu vefat etmiştir. Bu ilaçların kanda yapılan kontrollerinde tespitinin zor olduğunu biliyorum. Ayrıca her Beyaz Kuvvet görevlisinde zihin kontrolünü sağlayan LSD isimli haplar da bulunmaktadır.” Peki, Adlî Tıp Kurumu’nun bulduğu zehirler hangileri?
Adli Tıp: Tedricen zehirlendi
Adlî Tıp, Özal’ın naaşında dışarıdan verilmiş dört farklı toksik madde tespit etti. Zaman’da yer alan habere göre (24 Kasım), çok zehirli ve inatçı bir böcek öldürücü olan DDT (dikloro difenol trikloroethan) zehir maddesi ilk sırada yer alıyor.
Tabiat ve insan vücudunda yok olmayan bu zehrin, normal sınırdan 10 kat fazlası Özal’ın naaşından çıktı. İkinci sırada seramik, pil ve akü sanayiinde kullanılan kanserojen ve toksik bir ağır metal olan kadmiyum (Cd) bulunuyor. Adlî Tıp’ın yaptığı incelemelerde ilk iki madde naaşta yüksek miktarda çıkarken dışarıdan verilen, öldürücü etkiye sahip ‘amerikyum’ ve ‘polonyum’ adlı iki ayrı radyoaktif madde de tespit edildi.
Böcek zehrinin Özal’a dışarıdan sıvı ya da katı gıda maddeleriyle verildiği ifade ediliyor. Kadmiyum (Cd), vücuda alındıktan sonra kana karışıyor. Ağır metal olduğu için vücuttan atılamıyor. Kemiklerde kalsiyum yerine stoklanan kadmiyum (Cd), kemik dokularında yenilenme sürecini yavaşlatıyor ve vücuda zarar veriyor.
Özal’ın vücudunda az miktarda bulunan ama dışarıdan verildiği kesin olan ‘amerikyum’ ve ‘polonyum’ ise vücutta ciddi yıkıma sebep oluyor. Kişinin günlük hayatını sekteye uğratıyor, yorgunluğa sebep oluyor.
Özal soruşturmasında şüphe çeken başka gelişmeler de var. Soruşturmayı yürüten isimlerden Ankara Siyasi Şube Müdürü Yahya Kütük (2.1.1990) 39 yaşında gece yarısı evinde geçirdiği kalp krizi ile hayatını kaybetti. Kütük, Kartal Demirağ’ın memleketi Dazkırı ilçesinde kaymakamlık yapmıştı. Prof. Muammer Aksoy suikastını soruşturma çalışmalarına katılmıştı. Niyazi Adıgüzel cinayetini de takip ediyordu.
Yine Özal ve Mumcu suikastı dosyalarının savcılarından Kemal Ayhan ve yerine atanan Tevfik Hancılar da kalp krizinden öldü. CHP Milletvekili Güldal Mumcu yeni çıkan kitabında (İçimden Geçen Zaman) savcıların ani ölümünün şüpheli olduğunu, otopsi yapılmadığını yazdı.
Askerî Savcı Ülkü Coşkun hâkimliğe atanınca, Uğur Mumcu soruşturmasında Savcı Kemal Ayhan görevlendirildi (Nisan 1995). Ayhan, 26 Haziran’da eşi ve çocuklarının tatilde olduğu esnada evinde ölü bulundu. Kalp krizinden vefat ettiği açıklandı.
Cenazesi aynı gün otopsi yapılmadan DGM Başsavcısı Nusret Demiral’ın talimatıyla defnedildi. Ayhan’ın yerine gelen Savcı Tevfik Hancılar da 27 Kasım 1997’de kalp krizinden öldü. Hancılar için de otopsi yapılmadı. Ölümünden önce (26 Kasım) muayene olan Hancılar’a doktorun, ‘Sağlığınız yerinde’ dediği belirtilmişti.
‘Özel Harp’ dedi kızı kaçırıldı
Turgut Özal suikastını araştıran eski Yargıtay Savcısı Uğur Tönük, ‘Özel Harp’ iddiasını ortaya atan ilk kişiydi. Tönük, kızı kaçırılarak tehdit edildi. Soruşturmayı yarım bıraktı. Tecrübeli hukukçunun iddiasına göre Kemal Horzum bu işlerde sadece bir işçi, mutemet olabilirdi. Demirağ da sadece tetikçiydi. Her ikisinin de üstünde çok daha büyük güçler vardı.
Tönük, Meclis Horzum Araştırma Komisyonu’na Demirağ’ın 74-79 arasında Ege’de artan sol hareketlere karşı bir eczacının liderliğinde kurulan kontrgerilla örgütünde eğitim gördüğünü tespit ettiklerini söyledi. Tönük, 6 Şubat 1991’de Horzum Komisyonu’na verdiği ifadede şunları söyledi: “Afyon’da eski arkadaşlarımız vardı. Onlarla konuştuk. Demirağ’ın bu kontrgerilla teşkilatının yetişmiş elemanı olduğunu tespit ettik.
Ankara’ya döndüğümüzde Çetin Yetkin’le beraber Mehmet Ağar’ın yanına gittik. Dedik ki, ‘Bu adam orada halk hareketine karşı kurulan bir teşkilatın adamı. Bunu incelediniz mi? Ağar şaşırdı. Bize ‘Ağır bir sorgulama yaptık’ demekle yetindi.” Tönük, Meclis Horzum Komisyonu’na başından geçen esrarengiz hadiseyi şöyle anlattı: “Beni bir yere çağırdılar, üç kişiydiler. Adlarını bilmiyorum bu kişilerin, bankadan ayrılmamızı söylediler. Tahmin ediyorum bunlar o tarihte MİT’le ilgili adamlar olması lazım. Beni çağırıp konuşabilmeleri için o sıfata sahip olmaları lazım. Demek ki biz bazı yerlere ulaşma durumuna gelmişiz, bir tepki meydana gelmiş.”
Tönük, aldığı tehditten sonra soruşturmadan çekildi. Ankara Cumhuriyet savcılarına tanık sıfatı ile geçen aylarda yine ifade verdi. Suikastı araştırırken kızının da kaçırıldığını açıkladı.
Davanın savcısı Nusret Demiral: Zehir şüphesi öldüğü gün neden söylenmedi?
Turgut Özal’a suikast girişimini soruşturan dönemin başsavcısı Nusret Demiral, Fikret Hancılar ve Ülkü Coşkun’un kısa sürede hazırladığı iddianamede Kartal Demirağ tek sanık olarak yer aldı. ‘Örgüt var’ denilerek dosya tefrik edildi. Sorularımızı cevaplayan Demiral, örgütle ilgili daha sonra bir soruşturma açılmamasını şöyle açıklıyor:
“Bize bilgi, belge gelmedi. Kişisel bir sorundu, öyle tanımlandı sonradan; ama tabii ki bir başbakana yapılan hareketin belirli bir teşvik, bir ortam içinde gelişmesi gerekebilir diye bir düşünce idi o. Onunla ilgili arkadaşlarımız o zaman araştırma yaptı. Bir gelişme olsa benim haberim olurdu.
” Demiral, hazırladığı iddianamede başka suikast örneklerini vererek ‘Bu iş örgüt işi olabilir’ demişti. Bu konuda bir delile ulaşıp ulaşmadığını sorduk. “Hayır. Gelmedi. Gelseydi zaten işin üzerine düşerdik biz.” diye cevap verdi. Özal’ın zehirlenerek öldürüldüğü iddiaları için ise Demiral şu değerlendirmeyi yapıyor: ‘Rahmetli olduğu zaman bize tabii bir ölüm olarak söylendi. Bugün iddia edilen şeyleri o gün neden iddia etmedi millet? ‘Zehirlendi’ denseydi soruşturma açardık.”