Önceki gün hayatını kaybeden gazeteci-yazar Mehmet Ali Birand, Türkiye’nin darbe süreçlerini başından itibaren inceleyen, darbelerle ilgili belgesel yapan ve kitap yazan bir isimdi. 4 Ekim 2012’de Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nda milletvekillerinin sorularını cevaplandırmış, hatıralarını samimi bir dille anlatmıştı.
Adeta komisyona içini döken Birand, Andıç olayını eleştirmiş, ‘Bir özür bile dilemediler. Çünkü normal karşılıyorlar. Biz askeriz, büyüğüz, yaparız düşüncesindeydiler.’ diye sitem etmişti. 12 Mart’ı ‘muhtıra mı, darbe mi pek belli olmayan, karmakarışık, askerlerin kendi içlerindeki bir hesaplaşması’ olarak değerlendiren Birand’a göre darbelerin anası 12 Eylül’dü. Medyanın bu olaylardaki rolünü detaylı bir şekilde anlatan Birand, Genelkurmay Başkanlığı’na çektiği bir faks üzerine kendisinin aranarak azarlanmasına ise çok kızmıştı.
Usta gazeteci Mehmet Ali Birand 27 Mayıs’ı bir ‘ayaklanma’ olarak nitelendirmişti. CHP kökenli bir aileden olduklarını söyleyen Birand, “Evimize Cumhuriyet gazetesi girerdi. İsmet Paşa şefti, reisti, ona dokunulmazdı, çok severdik. Ama sonra baktık ki işler pek o kadar da öyle görünmüyor.” demişti.
12 Mart’ı ise ‘muhtıra mı darbe mi pek belli. Karmakarışık, askerlerin kendi içlerindeki bir hesaplaşma’ şeklinde değerlendirmişti. Birand’a göre darbelerin anası 12 Eylül’dü. Gerekçesi ise ‘en ince yasaların içine girerek modeli değiştirmesi’ydi.
28 Şubat’ı ise ‘postmodern bir darbe’ diye niteleyen merhum Birand, “28 Şubat askerin zaten kullanılmaya hazır, yargı, üniversite, medya ve işadamlarının çok zekice kullandığı bir süreçtir.” ifadelerini kullanmıştı. Darbelerde medyanın rolüne değinen usta gazeteci, politikacı ve sendikacısıyla herkesin darbeyi kışkırttığını ve alkışladığını belirtmişti.
“Bunu kabul edelim. Namusumuzla, evet ya, biz hata ettik, ne yapalım diyelim.” şeklinde konuşmuştu. 28 Şubat’ta komutanların medyayla ilişkilerini ise şöyle anlatmıştı: “Komutanlar muhabir veya yazarlarla konuşmalarında “Vatanın nereye gittiğini görüyorsunuz, siz buna seyirci kalmamızı mı bekliyorsunuz?” “Ben, o, yok, sizin işiniz mi bu, siz niye karışıyorsunuz?” dediğimi hatırlamıyorum, diyemezdim, yani böyle bir şey denmezdi.” itirafında bulunmuştu.
İki sebeple andıçlandığını kaydetmişti Birand. ‘Kürt sorunundaki tutumu’ ve Fethullah Gülen’in okulları.” Programlarında asker yanlısı tutum takınmadığını ve üniversiteye türbanla girilmesini normal karşıladığını aktarmıştı. Nazlı Ilıcak’ın andıcı yayınladığında inanmadığını kaydeden Birand, “TSK’yı kurum zannediyordum. Böyle dangalakça bir şey yapmaz diye düşünmüştüm.
Meğer başında kim varsa ona göre hareket eden bir grupmuş.” demişti. 1998’te İzmit’de ki şehit töreninde bir albay tarafından hedef gösterildiğini ve öldürülmekten korktuğunu şöyle anlatmıştı: “Bir albay, ‘Bu ahlaksızlar, PKK’lılar tamam öldürüyorlar ama asıl vatan hainleri, ahlaksızlar aramızda dolaşıyor. İşte Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar’ diye hedef gösterdi. Çok korktum.
Genelkurmay Başkanı’na faksla dedim ki: Öldürülürsem sorumlusu sizsiniz.”