Sadece cumhuriyetin mi?
Ülkenin de sahibiydik biz, milletin de...
Var olan millet cumhuriyetimize düşmandı.
O yüzden cumhuriyetin ulusunu yaratmaya kalkıştık.
Kendi cumhuriyetimizin değerleriyle uyuşan ve tamamen bize ait bir ulus...
Elin memleketinde cumhuriyet de devlet de millete ait olurdu.
Ama bizde tam tersinin olması gerekiyordu.
Çünkü milletin istediği gibi bir cumhuriyet kurmuş olsaydık kendimize ait bir imtiyaz alanı, kendimize mahsus bir hükümranlık düzeni kuramazdık.
Hoş, zaten bu milleti beğenmiyorduk biz.
Ne inançlarını, ne değerlerini, ne kılık kıyafetini, ne de alfabesini...
Hatta ezanlarının dilini bile beğenmiyorduk...
Bu milleti değiştirecek bir cumhuriyetimiz olmalıydı bizim...
Biz öyle bir cumhuriyet kurduk işte!
Sonra o cumhuriyetin güçlü yumruğuyla yeni bir ulus yaratmaya çalıştık,
Yeni bir vatandaş yaratmaya çalıştık.
Osmanlı'dan miras aldığımız o farklılıkların düzenini faşizmin ruhuna uygun bir biçimde tek tipleştirmeye çalıştık.
Bu milletin dilini değiştirdik,
Kendimize ait bir din kurumu ihdas ettik.
Bu millete din lazımsa onu da biz vermeliydik çünkü.
İstiklal Mahkemeleri kurduk,
Fransız jakobenlerini örnek alarak.
Giyotinimiz yoktu ama o geleneksel darağaçları çok işimize yaradı.
Bize karşı çıkan herkesi cumhuriyet düşmanı ilan ettik.
Ne güzel cumhuriyetimiz vardı bizim!
Mahkemelerde kimi mahkûm etmek istiyor isek yapardık,
Kimi sindirmek istiyor isek sindirirdik.
Bize muhalif olan herkesi susturmak için ne yaman tedbirlerimiz vardı bizim...
Ne dersek o olurdu...
'Cumhuriyet' demek biz demekti...
'Cumhuriyet' demek, 'Cumhuriyet Halk Partisi' demekti...
Biz seçkinlerin vesayetinde yürüyen bir cumhuriyetimiz vardı bizim...
Milli Şef'imiz vardı başımızda.
Führer bıyıklı...
Demokrasiye ne gerek vardı!
Demokrasi cumhuriyetin düşmanıydı çünkü.
'Açık oy gizli tasnif'le istediğimizi seçtirirdik...
Derken günün birinde demokrasiye geçmek zorunda kaldık...
Sandık düzeni değişti birden...
'Gizli oy açık tasnif sistemi' getirdiler...
Yetmezmiş gibi bir de dağ başındaki çobanın oyuyla profesörlerin oyunu bir tuttular!
Halk seçmesini bilmediği için sandıktan Demokratlar'ı çıkartmıştı...
Demokratlar'ın iktidarında ezanın dili tekrar Arapça'ya çevrildi.
Demokratlar'ın iktidarı bizim iktidar tekelimize bir biçimde son verdi.
Olsun, ne de olsa ordu emrimizdeydi...
Ordumuz asla bu 'karşı devrimci iktidara' geçit vermezdi...
Vermedi de...
Tankların üstüne çıktık büyük bir sevinçle hepimiz...
Tekrar eski imtiyazlı düzenimize kavuştuk diye...
Sonra tedbirler aldık sandık düzenine karşı...
Cumhuriyetimizi 'demokrasi' denilen tehlikeli virüse karşı korumalı/ kollamalıydık...
Özgürlükçü giysi içinde bir anayasa hazırladık.
O anayasanın içine kaskatı bir vesayet rejimi yerleştirdik.
Sandıktan çıkan milli iradeyi Ankara'da zapt u rapt altına alacak kurumları sistemin tepesine yerleştirdik...
Milletin iradesini ancak bu organlar marifetiyle kullanabileceği hükmünü yerleştirdik.
Milli Güvenlik Kurulu marifetiyle kendi zihniyetimize uygun devlet düzenini pekiştirdik.
Görünürde sandıktan çıkan bir hükümet olsa bile arka planda asıl devlet ve hükümet bizdik...
Zaman zaman sapmalar olduğunda ordumuz üstüne düşeni yaptı.
Derken her şey değişti günün birinde...
Recep Tayyip Erdoğan diye biri çıktı.
Bu halk seçmesini bilmez olduğu için ilk seçimde AK PARTİ'yi iktidara taşıdı tek başına.
Sonra da gücüne güç katarak iktidarda tuttu hep.
Bu Tayyip Erdoğan halktan biri...
Yani bu ülkenin zencilerinden biri işte...
Sürüden biriyken geldi başımıza Başbakan oldu.
Sonra Çankaya'ya aynı sınıftan biri gelip oturdu.
Derken vesayet rejimimiz yerle yeksan edildi.
O görünmez devletimize son verildi.
Milletin iradesine ortak kıldığımız kurumlar devre dışı bırakıldı.
İmtiyazlarımız ortadan kaldırıldı bir bir.
Herkesle bizi eşitlemeye kalkışan bu AK PARTİ iktidarına biz düşman olmayalım da kim olsun ha söyler misiniz?
Cumhuriyetimizi demokratikleştirerek bizi imtiyazlarımızdan eden bu Recep Tayyip Erdoğan'ın burnunu sürtmezsek bize cumhuriyetçi, Cumhuriyet Halk Partili demesinler!
Haydin 'Gezi'ye!