Çünkü güzel koku, insana ‘sevdirilir.' Sözgelimi yağmurdan sonraki ıslak toprak kokusunu sevmek, insanların ortak hallerinden biridir ve bana kalırsa su ile toprak kendi yoğrulduğumuz hammadde olduğu için bu böyledir biraz da.
Aynı şekilde nefesimize katılan her güzel koku için de bu geçerli olmalı. Buradaki tek belirleyici, hangi kokunun güzel olduğuyla ilgiliyse eğer; elbet yanıtını her birimiz ayrı ayrı verebiliriz: Sevdiğimiz koku. Sevilen her koku güzel kokudur, evet. Bunu Medine'mizin inşasına nefes nefese dâhil edebilmek için biraz daha açalım. Açalım zira, insanın kendi Medine'sine varmasının ve onu inşa etmesinin mecazlarını çoğaltmaya devam ediyorum birkaç yazıdır. Ruh hicretinin izini düşürdüğü somut yolculuklar da diyebiliriz buna. Güzel koku diyorum bu kez. Onu Hira mağrasına tırmandığımızda, gün batımında esen bir rüzgârın içinde duymuştum. Akşam vaktinin girişini beklerken, varla yok arası çalındı burnuma. Kesintili ama latif bir halde. İçime çektim onu... Uzakta Kâbe görünüyordu. Mekke'nin o celalli havasının hem içindeydim hem dışında. İlk vahye hazırlanan Son Peygamber'in (sas) tek kişilik makamında, O'nun nefesinden bir koku çekilmişti içime. Güzel koku... Uçup gitmeyen. Her şeye kendini katan, az çok sinen. O güzel koku ki, varlığın asli manası.
Güzel kokunun nefesle ilgisini kurabildiğimiz ölçüde, kendi Medine'mizi yaparken gereken altyapıyı sağlamlaştırabiliyoruz. Nefes diyorum çünkü toprak ve suyla yoğrulmamız yetmiyor, Ruh'undan üflenenle insanlaşabiliyoruz ancak. (“Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi” hadisiyle de birlikte düşünelim.) Nefes alabilmemiz için dört temel unsurdan olan havanın içimize girmesi, insana kavuşması gerekiyor öncelikle. Havaya dağılmış ne varsa alıyoruz içimize her nefeste. İrili ufaklı uçuşan sineği, böceği, egzoz dumanını ve benzerini. Ama yalnızca güzel koku kalıyor bizde. İnsanlığımıza katkıda bulunuyor, şahitlik ediyor. Medine'mizi inşa ederken onun bir medeniyet beşiği olması için ‘ilim şehri'mizi nurlandıracak bir asli unsur, bir temel yapı taşı gerekiyor. Bir ruh üflemesi! Mekke'deki Kâbe'nin Medine'deki izleği olarak... Bir başka deyişle, Medine'ye ‘Medine-i münevvere' sıfatını kazandıracak olan, Kâbe'nin temsiliyle gelen anlamlarla belirleniyorsa eğer; bana kalırsa bu, tam da güzel koku'dur. Ve güzel kokunun asli mahalli ise medeniyetin kokusu olan Medine'dir öncelikle.
Medine'de Efendimiz'in (sas) ravzasına, onu ziyaret etmeye giderken güzel koku süreriz. O'nun ‘en sevilen' kokusunu çoğaltmak, kendi miktarımızca katkıda bulunmak, ona eşlik edebilmek isteriz. Tecrübe edenler olmuştur: Tensel çekiciliği kabartan her koku sanki gayba doğru emilir orada, koklanmaz olur. Tıpkı yüksek ve kaba sözleri nasıl yutuyorsa Medine, böyle niyet dışı kokuları da dışlar.
Üslubumuz, halimiz, edebimiz, güzelleşmenin ipuçlarına değmişse, sürdüğümüz koku burundan buruna yayılır, nefesten nefese, gönülden gönüle geçer, siner, iyice yerleşir orada. Çünkü Medine, ta uzaktaki Hira'dan beri yaydığı güzel kokunun ilhamını varlığın kaynağından çekmektedir usul usul. Vahyin inişini onurlandıran güzel koku, onun geldiği yoldan yukarı çıkar güzelliğin ruhunu koklayabilenler için. Ve bu şekilde yükselen güzel koku, medeniyetin ruhuna üflenmektedir.
Her birimiz, birer tevhid sanatçısı gibi, Medine'mizi usul usul kurarken, onu başkalarına sevdirmeye, başka kalplere açmaya, onun kokusunu paylaşmaya niyet ederiz. Sevilen'in ancak paylaşıldıkça çoğaldığını bildiğimizdendir bu. Sevdiğimiz bir beste, bir şiir, bir resim bizi baştan aşağı değiştirebiliyorsa, başkası kılıyorsa, çoğalmış oluruz. O şiiri okuduktan, o besteyi dinledikten sonra dünyanın kötü kokuları burnumuza gelmez artık. Ve evet, dünya bazen böyle derin bir nefesle sahiden de değişir, güzel kokar.