Ben de kaç gündür Ecevit’li CHP’yi anlatmaya çalışıyorum
Belki ders alınabilir diye.
1970’lerde nasıl bir yol izleyerek, yarattığı büyük ‘umut dalgası’yla CHP’yi nasıl iktidara taşıdığını özetlemeye çalışıyorum.
Evet, Ecevit 1973 ve 1977’de değişim ve demokrasi bayrağını yükselterek iki kez üstüste seçim kazandı. Bir çok bakımdan ‘zamanın ruhu’nu yakaladığını göstererek, 1946 sonrası CHP’nin seçim kazanan ilk ve son genel başkanı oldu.
Ama sonrasını getiremedi Ecevit.
Güzel sloganlarıyla, enfes hitabeti ve karizmasıyla kitleleri harekete geçirdi ama o kadar.
İnsanca ve hakça bir düzen dedi.
Toprak işleyenin su kullananın dedi.
Siyasete asker karışmasın dedi.
Demokrasi dedi.
Özgürlükler dedi.
Hep güzel şeyler söyledi Ecevit.
Ama gerisi gelmedi.
Kulağa hoş gelen sloganların içi dolmadı.
Sanki bunlar ezbereydi.
Güzel sözler karın doyurmadı.
Kısacası:
Başbakan Ecevit hayal kırıklığı oldu.
Çünkü iktidar için hazırlıklı değildi CHP lideri.
Kafası karışıktı.
Hatta hayalperestti.
İyi bir takım kuramadı.
Ecevit’in özellikle ekonomik konulara ilişkin kafa karışıklığı ‘Karaoğlan efsanesi’ni kısa sürede hüsranla bitirdi.
Bir başka deyişle:
Ecevit’in 1970’lerdeki yükselişi de, düşüşü de büyük bir hızla oldu.
Şimdi dikkatimi çekiyor. Kamuoyunda bir kıpırdanış var. Kemal Kılıçdaroğlu adı, bugüne kadar Baykal’dan dolayı CHP’ye dönüp bakmayan çevrelerde bir ilgi uyandırmış durumda.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarını izliyorum, makul şeyler söylüyor. İşte tırnak içinde bazı örnekler:
“Hükümetin doğru yaptıklarına doğru diyeceğiz.”
“Hükümet yaptı diye her şeyi eleştirmek doğru değil.”
“Türkiye’nin uluslararası sorunlarda bir hakem konumuna gelmiş olması güzel bir şey...”
“Doğrusu Batı standartlarında yeni bir anayasa...”
“Toplumun her kesimiyle uzlaşarak yapacağız yeni anayasayı.”
“Daha demokratik bir anayasayı AKP değil, biz yaparız sözünü vereceğiz.”
“Kürt sorunu, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri...”
“Avrupa Birliği Türkiye açısından çok önemli bir süreç....”
“Bir tarafta Amerika, bir tarafta Avrupa var ama, öbür tarafta Çin, Hindistan ve Rusya gerçeği var. Bu coğrafyaya ekonomik olarak açılmamız lazım.”
“AB ile siyasal entegrasyon var ama öbür tarafta da ciddi bir ekonomik boş alan var.”
“Katı devlet anlayışı Türkiye’nin önünü keser.”
“Bürokrasiye boğulan bir yönetim anlayışı başarılı olamaz.”
“Türkiye’yi üreten ve ihracat yapan bir ülke konumuna getirmek istiyoruz.”
“Parti gençleşecek, tüzük demokratikleşecek.”
“CHP halkın partisi olacak.”
“İşsizliği yenmeyi öncelikli hedef koyan bir parti olacağız.”
“Yoksulluk ve yolsuzluklarla mücadele...” (18 Mayıs ve 19 Mayıs 2010 tarihli Hürriyet ve Milliyet’ten).
Öte yandan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yakın geçmişte Kürt sorunuyla ilgili bazı ilginç çıkışları da vardı.
Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’i Dersim’le ilgili sözlerinden dolayı istifaya çağırarak ve Batman’da genel af diyerek Baykal’la ters düşmüştü.
Ayrıca, 27 Nisan Muhtırası ve üniversitelerde türban yasağı konularında Baykal ve parti yönetimiyle pek aynı çizgide olmadığı da kuliste kulaklara çalınıyordu.
Sözü uzatmak gerekmiyor.
Birkaç gündür bu köşede, 1970’lerde yaşanmış olan Ecevit gerçeği ile bir anda parlayıp bir anda sönen ‘Karaoğlan efsanesi’ni özetlemeye çalıştım.
‘Gandi Kemal’ de bir umut dalgası kabartabilir.
Bunun sinyalleri yanıp sönüyor.
Ancak güzel sözlerin içini doldurmak, gerisini getirmek gerekir.
Yoksa büyük beklentiler, kısa sürede büyük hayal kırıklıklarına dönüşür.
Oysa, Türkiye’nin güven verici bir iktidar alternatifine ihtiyacı var.