Fethullah Gülen hareketini yakından izleyen siyasetbilimci, yazar Şahin Alpay "Gülen hareketine artık cemaat değil, dinsel akım demeliyiz" görüşünde. Alpay, Türkiye'nin cemaat sayesinde tatnınır hale geldiğine dikkat çekerek, "Türkiye tanınır oldu. Gülen hareketi eğitim ve ticaret hareketidir" dedi.
Radikal Gazetesi'nden Ezgi Başaran, Şahin Alpay'la çok konuşulacak bir söyleşiye imza attı.. O söyleşi:
Radikal Gazetesi'nden Ezgi Başaran, Şahin Alpay'la çok konuşulacak bir söyleşiye imza attı.. O söyleşi:
Şahin Alpay, 10 yıldır Bahçeşehir Üniversitesi’nde Türkiye siyaseti, din ve siyaset ilişkisi başlıklı dersler veriyor. 1990’ların başından beri Gülen hareketini çok yakından izleyen sayılı siyasetbilimcilerinden. Bu konudaki bilgisi ve yetkinliği ABD ve ıngiltere’deki belli başlı üniversiteler tarafından da biliniyor. O nedenle sık sık Gülen hareketinin iç ve dış siyasete etkisi hakkında konferans vermesi için davet alıyor. Cemaat-AKP çatışması mı var, iç savaş mı ilan edildi tartışmalarıyla toz duman olan gündemde, cemaat nedir, ne değildir, nasıl böyle büyümüştür, inisiyatif kimdedir sorularını en iyi onun cevaplayacağını düşündüm.
Bir yıl kadar önce Oxford’da cemaatten söz eden bir konuşma yapmışsınız. Ne anlattınız?
Mayıs 2010’da Oxford Üniversitesi ‘Türkiye’de Dış Politika’ başlıklı bir konferans düzenlemişti. Benden sivil toplum kuruluşlarının ve özel olarak da Gülen hareketinin dış politikaya etkisini anlatmamı istediler. Yalnız bu konuya girmeden önce bazı şeyleri açıklamak istiyorum. Ben dindar bir kimse değilim.
Niye bunu belirtme ihtiyacı duyuyorsunuz?
Çünkü dine duyduğum ilgi, bir toplumda dini anlamazsan o toplumu anlama imkâanın yoktur fikrinden ileri geliyor. O yüzden Gülen hareketiyle ilgileniyorum. Ama bu ilgim, herhangi bir dini topluluğun üyesi olduğum anlamına kesinlikle gelmiyor. Gülen hareketine de dışarıdan bakan bir toplumbilimci olduğumu belirtmem gerekiyor.
Peki, konferansa dönersek…
Gülen hareketinin hem dış hem de iç politikadaki etkisini anlatmaya çalıştım. Hiç şüphesiz ilgi çekti anlattıklarım. Gülen hareketine her yerde büyük bir merak var. Niçin? Okulları yüzünden. Bir de tabii Gülen’in temsil ettiği modernist, farklılığa saygıyı telkin eden, piyasa ekonomisinin önemini vurgulayan, AB üyeliğini destekleyen, dinle bilim arasında bir çelişki olmadığını anlatan bir ıslam yorumu dünyada da ilgi çekiyor.
İnanç temelli sivil toplum örgütünün sınırları nedir?
Türkiye’de üç tür ıslam var: Birincisi resmi ıslam. Yani devletin kontrolünde olan. ıkincisi siyasal ıslam. Üçüncüsü de halk ıslam’ı. Tarikatlara dayanan geleneğimizden çıkmıştır. 20. yüzyıla geldiğimizde bu anlayışın içinde birtakım cemaat gelenekleri de oluştu. şeyh- mürit ilişkileri biterken, Kuran’a kendi başına yeni yorumlar getiren dini liderler çıktı. Bunlardan en önemlisi Said-i Nursi. 20. yüzyılın ikinci yarısında da Said-i Nursi’nin modernist ıslam anlayışına yeni bir yorum getiren Gülen’i görüyoruz. Artık bu harekete cemaat değil, dinsel akım demeliyiz. Kendilerinin de tarif ettiği gibi hizmet hareketine dönüştü.
Hizmet hareketi size göre nedir?
Müslümanların görevi toplumun sosyal ve manevi ihtiyaçlarına cevap vermektir. Gülen’in adamlarına çok önemli bir telkini var: Para kazanın! Kazandığınız paralarla da memleketin kalkınması için okullar, hastaneler, yardımlaşma dernekleri kurun diyor. Türkiye’yle sınırlı olmayan bir harekete dönüşüyor. Türkiye toplumu 1980’lerden itibaren dışa açılan bir ekonomik yeni düzeni kabul ediyor. Bu ekonomik dışa açılma Türk işadamlarının, özellikle AK Parti iktidarından sonra dünyanın dört tarafında ticari faaliyetlerini yaygınlaştırmasına sebep oluyor. Bunun teşvikçilerinden bir tanesinin Gülen hareketi olduğunu düşünüyorum. Bu hareket eğitim ve ticaret hareketidir.
Nasıl bir ticaret hareketi?
Gülen başından beri piyasa ekonomisini savundu. 120 ülkeye yayılmış okullarının bazılarını ziyaret ettim. Bu okullar başlangıçta gidip yerel yönetimlerle anlaşıyorlar. Yerel yönetimler bina tahsis ediyor. Türkiye’den götürdükleri bilgisayar ve laboratuvarlarla donatıyorlar okulları. Yerel yönetimler yerli dersleri veriyor, Gülen hareketinden olanlar da fen, ıngilizce ve seçmeli olan Türkçe derslerini veriyor. Okulların faaliyete geçmesinden bir süre sonra Türkiye’den gelen işadamları ticari faaliyetlere başlıyor. Çünkü bu okullar aynı zamanda bir ticari köprü kuruyor. Aracı olabilecek elemanlar yetiştirmeye başlıyor. Bir müddet sonra o okulların etrafında Türk işadamları grubu oluşuyor.
O işadamları da Gülen cemaatinden değil mi?
Tabii ki. ılk etapta okullar o işadamları sponsorluğunda faaliyet gösteriyor, sonra ise ücretli sisteme geçiliyor ve kendi kendisini finanse ediyor.
Bu model her ülkede işliyor mu?
Bazı nüanslarla evet. Ama yerel şartlara göre bazen uygulamalar değişebiliyor. Hastanelerin sayısı daha az ve başlangıcından itibaren ücretli olduğu için böyle bir modele ihtiyaç yok. Biliyorsunuz, Gülen hareketinin önemli vasıflarından biri, mensuplarından kendi gelirleriyle orantılı olarak, yapılacak bu hizmetler için para talep ediyor. Cemaatte, ‘hizmet için verme’ geleneği var.
‘Cemaatçi değilim ama cemaate sempatim var’ diye bir laf çıktı. Bu ikisinin arasındaki fark, bağış yapan ve yapmayan şeklinde midir?
Sadece bağış değil. Gülen hareketinin tabii ki bir dini tarafı, periyodik sohbetleri var.
ÇARPICI SÖYLEŞİNİN İKİNCİ
BÖLÜMÜ BİR SONRAKİ SAYFADA