Çünkü ne olur ne olmaz, gün olur devran döner!
Kenan Evren ve arkadaşları kendilerinin süreç içinde yaptıklarından dolayı hiçbir şekilde yargılanamayacağını halka onaylattıkları Anayasa’ya koymuşlardı. Ama 30 yıl sonra bir şekilde yargılandılar, yargılanıyorlar.
Yani, yargıdan kaçış yok, bu yoldan çıkış yok!
Ne kadar baskıcı ve otoriter de olsalar kimse yargıdan kaçamaz. Bir gün bir Molla Kasım gelir ve mutlaka hesap sorar, soracaktır.
Türkiye’yi siyaseten idare edenler çıkarmayı düşündükleri yeni antidemokratik yasalarla bu kış ülkeye komünizm getirmeye kararlı görünüyorlar. Bunu yapacakları milletin arasına Berlin duvarları örmeye başladıklarında belliydi de, duvarı bu kadar yükselterek zamanla kendi önlerini dahi göremez hale geleceklerini kimse tahmin etmiyordu!
Öyle tahmin ediyorum, bu tip yasaları hazırlayanların ya gözleri görmüyor ya da kinleri gözlerini kör etmiş.
Suçlu, sevimli hayalet Casper’dır…
Otosansürden söz etmiyorum. Basbayağı sansürden, programa, yazıya müdahaleden söz ediyorum.
Böyle bir durumda olup bitenden gazeteciler mi sorumludur, yoksa medya patronları mı?
Bugünkü ağır baskı ortamını düşünerek “Elbette hükümet sorumludur” demeyin. Çünkü her hükümet medyayı kontrol etmek ister ve becerebildiği ve sansürcü yaftası yemeyi göze alabildiği oranda bunu yapar!
Bir televizyon kanalında barış sürecinin akil adamlarından Mithat Sancar hükümeti eleştirince yayın kesildi.
Şimdi “Bu Vandallık’tan kim sorumlu?”
Programın sunucusu Balçiçek İlter mi, yoksa televizyonun sahibi veya yöneticileri mi?
Türkiye’de ne televizyon ekranları ne de gazete sütunları gazetecilerin mülkü.
Biz gazeteciler orada elbette her istediğimizi söyleyip istediğimizi yazıp çizemiyoruz.
Bu anlamda Türkiye’de ve hatta dünyanın birçok yerinde “editoryal bağımsızlık” denilen kavramın içi boş.
İşte bunun için programı yapan arkadaşı suçlayıp linç etmeye kalkışmak doğru değil.
Patronu suçlamak da doğru değil. Devlet imkanlarını nükleer silah gibi kullanan, yasa-hukuk gözetmeyen, amacı doğrultusunda bütün baskı yöntemlerini kullanan bir hükümet söz konusu.
Medyamızdaki bu durum, Türkiye’nin diğer sorunlarından, demokrasisinin derecesinden, insan hakları karnesinden, kuvvetler ayrılığı ilkesinin düşürüldüğü negatif durumdan bağımsız değil ki?
Eğer yanlışsam, değil dünyada, bütün evrende editoryal bağımsızlığın olduğu, medya patronlarına baskı yapılmayan hükümetlerle yönetilen, basın hürriyeti deyince akan suların durduğu, insanların haber alma hürriyetine, olaylar hakkında fikirlerini açıkça beyan edebilme hürriyetine saygı duyulan bir yer, gezegen, uydu, yıldız varsa oraya gidelim!
Dolayısıyla…
Bu tip olaylarda suçlu ne gazeteci ne medya patronu, ne Alo Fatih ne de hükümettir.
Başka ülkeleri bilmem ama Türkiye’de bu gibi durumlarda suçlu sevimli hayalet Casper’dır!
Ama… Canlı yayında, hakaret, küfür, nefret söylemi, aşağılama vb. olmadığı hallerde, sadece ve sadece nezaket sınırları içinde bir eleştirinin ne tür baskı olursa olsun kesilmesi programcıya, katılımcıya ve izleyiciye de hakarettir!