Hatırlayın: İddianame açıklandığı zaman “Ergenekon terör örgütü” lafını edenlere karşı terör estiriliyordu. Bu kadar zanlı, bu kadar delil ve binlerce sayfa dosya ile bu davanın sonuçlanmasının hiç mümkün olmadığı söyleniyordu. İddianameyi ve delilleri sulandırmak için nasıl sistematik ve örgütlü çabalar yürütüldüğünü hatırlayın. Bugün bu örgütün tespit edilmesi, artık tehdit oluşturmayacağı anlamına geliyor.
Genelkurmay Başkanı dahil, ordumuzun bir dönem tepesinde görev alan komuta heyeti müebbet hapis talebiyle yargılanıyor. Kim olursa olsun, hiç kimsenin suç işleme ayrıcalığının olamayacağı ispatlandı. Dokunulmaz denilenlere dokunuldu. Artık sıradan insanlarla, koca orduları yönetenler hukuk karşısında eşit durumdalar. Daha güvenli bir ülkede yaşıyoruz. Hepimiz artık hukuk garantisi altındayız.
Kazandıklarımız sadece bunlardan ibaret değil. “Komutanlar içeride, terörle kim mücadele edecek?” argümanını, özellikle geçtiğimiz yaz Şemdinli kırsalında vazife başındaki komutanlar PKK ile birlikte yerle bir ettiler. Ordumuzun sevk ve idare yeteneği yükseldi. Suça bulaşmış, gırtlağına kadar politikaya batmış, hükümet yıkıp hükümet kurmakla meşgul bir komuta heyetinin terörle mücadele edemediğini de hakkıyla öğrenmiş olduk.
Bugün terör sorununu çözecek noktaya yaklaşabilmemiz bile, bu örgütün “varlığının tespit edilmesi”ne çok şey borçlu. Şayet bu örgüt tespit edilmeseydi, bu örgüt mensubu komutanlar ellerindeki silahın desteğiyle hükümeti zayıf bir anında yıkmak için ihanetle suçlayacaktı. Belki de ellerindeki araçları kullanıp provokasyonlara girişecekler, hükümet “vur” dediğinde duracak, “dur” dediğinde vuracaklardı. Atmosferi boğmak için ellerinden geleni yapacak ve umutlarımızı yerle bir edeceklerdi.
Artık devletin içinde, devletin imkânlarını kullanarak bu ülkenin vatandaşlarının canına kasteden suç örgütlerinden yana korkumuz kalmadı. Şayet bu emniyet olmasaydı, hepimiz kuytulara saklanmış birilerinin bir gün ortaya çıkıp ortalığı karıştırabileceği korkusu içinde olsaydık, Türk’üyle, Kürt’üyle huzur ve güven içinde yaşayabileceğimiz ortak paydaların peşine düşebilir miydik?
Yargılama henüz bitmedi. Ama savcılık bir suç örgütünü tescil etti. Çıkartacağımız dersler ve hemen girişeceğimiz işler olmalı.
Savcılığın tescil ettiği “terör örgütü” üç-beş subayı kapsamıyor. Ordu, özellikle merkezî karargâhı ile bir zamanlar suç makinesine dönüşmüş. Ülkeyi korumak için ordu besliyoruz. Şu soruyu bütün dehşeti ile gerçeğe dönüştürmüşüz: Koruyuculardan bizi kim koruyacak?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bütün dişlilerinin elden geçirilmesi gerekiyor. Subaylarımızı verdiğimiz eğitimden, bu kurumu ilgilendiren kanunlara-yönetmeliklere kadar bütün kuralları gözden geçirmeliyiz. Çok esaslı ve kapsamlı bir savunma reformuna ihtiyacımız var. Varlığı tescil edilen terör örgütünün temel görevi hükümete yönelik suçlar. TCK 312/1 maddesine göre “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşvik etmek” suçunu işlemek üzere oluşturulmuş bir örgüt yargılanıyor.
Biz bu suçu yıllar boyu, kenarından köşesinden siyasete bulaşmak için bahaneler uyduran, sürekli yağıp gürleyen komutanlar üzerinden takip ettik. Kısaca sahip olduğumuz her şeyi tehlikeye atan bu suçların altında askerlerimizin siyaset merakı var. Öyleyse bu siyaset merakını sona erdirmek gerekiyor. Elinde silah olanlar siyasete bulaşınca, memleket hiçbir sorunu akıl ve sağduyu ile çözemiyor. Kürt sorununun çözümünün bu kadar gecikmesi, o kadar kanın beyhude dökülmesi askerin siyaset merakının sonucu değil mi?
Savcılığın esas hakkındaki mütalaası, yargılamanın çok önemli bir aşaması. Bizler yargılama yapmıyoruz; gördüğümüz tehlikelere karşı tedbir arıyoruz.