Cumhuriyetin kurulmasından sonraki süreçlerde ekonomi ve refah yaşam anlamında önemli bir atılım kaydedemeyen doğu illerimiz Ağrı ve Kars ile sonradan siyasi nedenlerle Kars’tan koparılarak il yapılan Iğdır ile Ardahan, alışagelmiş makus kaderinden çıkmayı bir türlü başaramadı.
Özellikle geniş coğrafi yapısı ile Ağrı ve Kars, hayvancılık sektöründe ülke bütününde yüzde 70’lere varan arz ile hep bir numara olmayı başardı. Tarım sektörüyle de hayvancılık alanında destek elde eden bu iki ilimizin hayvan üreticisi ve tarım çiftçisi, yıllardır döktüğü ter ile karnını doyurmaktan öteye de gidemedi, verdiği emekten kar sağlayamadı.
Doğu Anadolu çiftçisi ve hayvan üreticisi kendi bütçesine kar katamadan ülke ekonomisine kattığı değer ve istihdamın kendisine dönmesini beklediyse de, bu gerçekleşmedi. Sonuçta insanlar git gide miskinleşti ve bölgede kahvehanelerin sayısı arttı.
Bu miskinlikten kurtulup, ailesini geçindirme pahasına yükünü sırtına alan doğu insanı göç etmek zorunda bırakıldı. Türkiye’nin en çok göç veren ikinci bölgesi olarak bilinen Kars, Ağrı, Ardahan ve Iğdır illerinde hızlı başlayan ve hızlı devam eden göç sonrası iş gücü ve istihdam da azaldı. İstihdamın azalması ile tarım ve hayvancılıkta da önemli ölçüde azalmalar kaydedildi. Göçe rağmen işsizlik de hat safhaya yükseldi.
Hükümetlerin uyguladıkları yanlış politikalar ile doğu illerimiz adeta kimsesizliğe terk edildi. Buna bir müddet ses çıkarmayan ve kendi yağında kavrulmaya çalışan bölge insanı, soğuk suda usulca pişirilen kurbağa gibi, aile ekonomisinin çöktüğünü anlayamadı. Bu çöküş bölgeye de yansıdı. Bacası tüten fabrikalar arzulayan bölge, bu dumanlara karşı yıllardır beslediği aşk ile yanıp tutuştu. Sınır kapıları olmasına rağmen özellikle Kars ve Ardahan bu kapılardan yapılacak olan ticaretlere kapatıldı. Hükümetlerin siyasi emellerine halk kurban edildi.
Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde ki Gürbulak sınır kapısı ile Iğdır’ın Dilucu sınır kapıları bölgeye son zamanlarda ekonomik anlamda katkı sağladıysa da Ardahan’da ki Gürcistan Aktaş Sınırı ve Kars’ta ki Akyaka Ermenistan sınırının açık olmaması bu iki ilde ekonomik anlamda çöküntüye neden oldu. Ulusal ve uluslararası düzeyler engellenen sınır ticaretlerine bölge insanı her ne kadar tepki gösterse de istediğini alamadı. Devletin bu illerin başka geçim kaynağının kalmadığını bildiği halde sınırları faal hale getiremeyip, üstelik bu illere istihdam sağlayacak iş kollarını da ulaştıramaması bölge insanını küstürmeye yetti.
Mazot ta ki son dönemlerde görülen artışlardan dolayı Kars ve Ardahan’da tarım çiftçisi üretimini yarı yarıya düşürdü. Özellikle devletin desteklediği yem bitkisi üretimi nedeniyle bölge çiftçileri, buğday üretiminden geri durarak, desteklemesi yapılan yem bitkileri; fiğ, korunga, yonca ve yulaf üretimine ağırlık verdi. Devletin bu yanlış politikası bölgede buğday üretiminde de önemli ölçüde azalma görüldü.
Buğday üretiminden geri duran tarım çiftçisi, köylerde fırında pişirilen ekmekleri yemeye başladı. Tandırların yok olma sürecine gelmesinde ki önemli etkenlerden birisi olarak gösterilen buğday üretiminde ki azalma, ülke ekonomisine de olumsuz yansıdı. Son yıllarda buğday fiyatlarında görülen artışlarının ortaya çıkardığı bir gerçek olarak bu durum karşımıza çıktı.
Ve ithal et ile ithal canlı hayvan… Doğu Anadolu insanını en çok üzen konular oldu. Ne zaman üretici yaptığı üretimden kar sağlamaya başladıysa, ‘ithal’ devreye girdi. Bölge insanının kanı canı diyerek tabir etti uzun emekler vererek yetiştirdi hayvanı elinde kalınca isyan etme noktasına geldi. Yine hükümetlerin yanlış politikası ile kaderine terk edilen Doğu Anadolu insanını iyice kenara itildi. Tabiri caizse ötekileştirildi. Doğu insanı farklı bir milletmiş gözü ile görülmeye başlandı. Özelleştirmeler ile yabancı yatırımcıların davet edilmeleri ile batı şehirlerimizde ekonomi önemli ölçüde ilerlemeler kaydederken, geniş coğrafyası ile Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır illeri unutuldu. Öyle ki bu illere verilenler çocuk harçlığını geçmedi, Doğu insanı bu harçlıklara bağımlı kılındı.
Görevde deneyimi bulunmayan kaymakamı doğuya atadılar, görevinde yeni valiyi doğuya atadılar, okuldan mezun olan öğretmeni doğuya atadılar…
Sonra ne mi oldu?
Genç kaymakam halkın dilinden anlamadı, halkın derdine derman olamadı. Vali beyler il böyle yönetilir diyip, koltuğundan ayrılmadı. Okula başlayan öğrencinin dilinden anlamayan genç öğretmenler, bilgisayar başında tayin gününü bekledi…
Sonuçta ekonomi de, ticaret de, eğitimde sınıfta kaldı.
Peki, ne olacak bu Doğu’nun hali?
Olacağı şu; Devlet artık bu bölge üstünde gölgesini hissettirecek.
Hastasına şefkatli kollarlını açacak doktor, köylünün dilinden anlayacak Kaymakam, İl ekonomisine katkı sağlayacak yatırımlar kovalayan, gecesini gündüzüne katarak halkla birlikte olacak olan ‘Vali’ gibi Vali, memleketin her karış toprağı vatan toprağıdır diyerek görevden kaçmayacak Öğretmen görevlendirecek.
Aksi halde; Doğu illeri sallanırsa, batı illerimizde zelzele kaçınılmaz olacaktır.