Birden fazla iç ve dış sebepler bu 'muazzam, büyük, ulu devlet'i zayıflattı, parçaladı, dünkü küçük devletler 'düvel-i muazzama', büyük devlet ise 'hasta adam' oldu.
Adı büyük kurtlar hasta adama saldırdılar, her biri eline geçirdiği uzvunu gövdesine indirdi, 'İslam'ı devletten, siyasetten ve zaman içinde toplumdan dışlamak şartıyla' bir avuç toprak üzerinde 'laik cumhuriyete' izin verdiler.
Geçmiş zamanlarda kuzuyu yemeye karar vermiş olan aç kurtlar, iç işlerimize müdahale edebilmek için mesela Osmanlı topraklarında yaşayan azınlıkların haklarını bahane ediyorlardı.
Şimdi de bunların varisleri var; bunlar kuzu postuna bürünmüş domuzlar, ayılar ve kurtlardan oluşuyorlar. Kendi aralarında birlikler kurmuşlar: AB, BM, GK, Şanghay Beşlisi… Ama bu birliklerin tek amacı, parlak sözler ve çekici bahaneler ileri sürerek güçlülerin güçsüzleri sömürmeye devam etmelerinden ibarettir.
Uluslararası hukuk ve kurallar, ne kadar çeksen o kadar uzayan lastik misali güçlülerin menfaati yönünde çekiliyor. Mesela İsrail saldırırsa, dengesiz güç kullanırsa, kuralları ihlal ederse BM'de birkaç güzel konuşma yapılır, gaz alma kabilinden karar da alınır, ama GK'de derhal veto hakkı kullanılır, İsrail'in yaptığı, 'meşru savunma hakkını kullandığı' gerekçesiyle yanına kâr kalır.
Filistin en küçük şüpheye yer bırakmayacak bir gerekçe ile birkaç çocuk oyuncağı füze atar kıyameti koparırlar, Filistin'e idam kararı çıkarırlar.
Şimdi gelelim büyük balığın -sıraya göre- son oyununa.
Mısır'da yıllardan beri bir asker diktatör, ABD'nin izni ile iktidarda, bir yandan kendisi ve çevresi kese ve kasalarını dolduruyorlar, bir yandan da onları iktidarda tutanların -ki bunların içinde İsrail'in önemli bir yeri vardır- çıkarlarına hizmet ediyorlardı.
Bu oyun devam ettiği sürece ne demokrasi, ne halkın menfaati ve iradesi sözde büyükleri ve sözde uluslararası toplumu ilgilendiriyordu. Halk 'yeter, söz milletindir' diyerek harekete geçti, silahsız bir devrim ile kendilerine uygun bir demokrasiyi gerçekleştirmenin yoluna girdi.
Ülkede ve çevrede dengeler değişmeye başladı, Filistinlilere bir parçacık nefes aldırıldı, Arap Baharı desteklendi, İslam ülkeleri arasında işbirliğinin güçlendirilmesi yönünde adımlar atıldı…
Tabii büyük balık, küçükleri yutma güçlüğüne düşeceğini anlayınca hemen harekete geçti, askere uygun vasıta ile emrini verdi ve herkesin gözü önünde, bağıra bağıra bir darbe yapıldı, demokrasi engellendi, iyiye giden düzen bozuldu.
Uluslararası hukuk ve teamüllere göre ne beklenmeliydi?
Hemen ilgili kurumlar toplanmalı, 'bu bir darbedir, suçtur, meşru değildir, derhal son verin ve seçilmişler işlerine devam etsinler' diye karar almalıydılar.
Peki onlar ne yaptılar?
'Bu bir darbedir' bile demediler.
Uzaktan yakından gelen arabulucular, meşru olmayanı meşruluğa çağırmak yerine, meşru olana 'sen bunu kabullen' dediler. Kabullenmeyince de ikinci katliam başladı, yüzlerce ölü, binlerce yaralı!
'Yıkılsın bu dünya' diyenler haklı değil mi?
Bu dünya düzeni mutlaka yıkılmalı ve değişmelidir. Ve değişecektir; ama 'kanlı mı, kansız mı' orası belli değil.