‘Yeryüzünde yolculuk edenin ayağı; gökte yolculuk yapanın ise kalbi su toplar.’ “Cam ve Elmas” romanının girişinde yer alan bu sözle Ebu’l Hasan Harakani ismi beynime kazınmıştı. Sene 2006’ydı. Sadık Yalsızuçanlar’ın romanına konu ettiği Harakanlı bilgenin “Anadolu’nun Kalbi” olduğunu ise geçen günlerde düzenlenen uluslararası bir sempozyum vesilesiyle öğrendim…
Kars’a doğru yola çıkarken çevremde yaptığım mini ankette Kars deyince insanların aklına ilk gelen kaşar, kaz eti ve Ani Harabeleri’ydi. Harakani Hazretleri ise kabri Kars’ta bulunmasına rağmen yeterince tanınmıyordu. Seyyid Ebu’l Hasan Harakani Vakfı Başkanı Yavuz Selim Uzgur’la sohbetimiz, “Harakani Hazretleri’ni niçin tanımıyoruz?” sorusunun cevabıyla başlıyor. “Dünyanın neresinde olursa olsun tasavvuf çevrelerine mensup olan insanlar Harakani’yi bilirler. Hazret meşhur bir sufi, meşhur bir âlimdir, evliyaullahtır. Hazreti Ali soyundan geldiği için bütün seyyidler de bilir. 12 İmamın altıncısı olan İmam-ı Cafer Sadık’ın torunlarındandır. Bu yüzden hem Şii hem Sünni tarafında çok iyi bilinen bir zattır.”
Ülkemizde yeterince tanınmamasını ise şöyle açıklıyor Uzgur: “Kars bir serhat şehri. Tarih içerisinde birçok istilaya uğramış. Karslı, çektiği meşakkatten dolayı belini doğrultamamış ki manevi kültürünü dışarı taşıyabilsin. 20 sene öncesine kadar Mevlana da belirli çevrelerde biliniyor, anılıyordu. Bugün dünyada her ay onlarca vakıf, dernek Mesnevi okumaları yapıyor, sema törenleri düzenliyor.”
Tasavvufun temel taşlarından sayılmasına rağmen Harakani üzerine yapılmış bilimsel çalışma sayısının çok az olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Bu konuda Prof. Hasan Çiftçi’nin hazretin hayatını ve eserlerini incelediği “Şeyh Ebu’l Harakani” ve Yavuz Selim Uzgur’un yeni yayımlanan “Anadolu’nun Kalbi Harakani” kitaplarını not düşelim.
Mevlana Celaleddin Rumi’nin Mesnevi’sinde “Şeyh-i din” “Şehr-yâr” olarak anılan, ünlü sufi yazar Feridun Attar’ın “Hüzün denizi”, “Dağdan sağlam”, “Devrin kutbu” diye vasıflandırdığı Harakani (960-1033), Horasan’ın batısında Bistam’a bağlı Harakan köyünde doğmuş. Harakan bugün Tahran’ın kuzeyinde yer alan Simnan ili sınırları içinde yer alıyor. Evlad-ı Resul olanların bulunduğu silsileden. Tasavvuf kaynaklarına göre ümmi bir zat. Kendisinden yüz yıl önce yaşayan Bayezid-i Bistami’nin manevi müridi.. Üveysi kabul ediliyor. Bu durumu Yavuz Uzgur şöyle açıklıyor: “Üveysilik, bizatihi hayatında bir üstaddan ders almaksızın onun ruhaniyetinde gıdalanmak ve irşad olmak anlamına geliyor. Veysel Karani, Peygamberimiz’i görmeksizin onun irfanından beslenmiş, ona âşık olmuş bir zattır. Harakani de öyledir. Bayezid-i Bistami Hazretleri’nin ruhaniyetinden aldığı ilhamla, sohbetlere, irşada başlıyor.”
Anadolu’nun kalbi...
Mevlana Celaleddin Rumi, İbn-i Sina, Feridun Attar, Kuşeyri, Ahmet Yesevi gibi zatları derinden etkilemiş, Gazneli Mahmut, Çağrı ve Tuğrul bey gibi birçok sultan tarafından takdir edilmiş bir şahsiyet Harakani. Elimizde hazretten intikal eden iki eser var: Nuru’l Ulum ve Seyr u Süluk… Hiç yayımlanmamış menakıbı da önümüzdeki günlerde Harakani Vakfı tarafından basılacak. Yavuz Selim Uzgur, aynı zamanda Harakani Külliyesi’nin içinde yer alan Evliya Çelebi Camii’nde imamlık yapıyor. Yaklaşık 20 yıldır da vakıfta görevli. Harakani’nin soyundan geliyor. Daha evvel babası vakfın hizmetinde bulunmuş. Ondan önce de dedesi. “22 dedemiz bu coğrafyada dinî hayatı yaşamak ve yaşatmak için çalışmışlar.” diyor Uzgur.
Hz. Harakani’nin Kars’a gelişini soruyorum hocaya. “Önce şunu hatırlatayım.” diyor Uzgur ve devam ediyor: “Hazretin Gazneli Mahmud üzerinde çok tesiri olmuştur. Gazneli Mahmud pek çok cami, medrese yaptırmış. İslam irfanının Kuzey Hindistan bölgesinde yaygınlaşmasını sağlamıştır. Sultan Mahmud’un Harakani’den aldığı ilhamla Hindistan’a yöneldiğinden söz edilir… Hazret, Çağrı Bey’i Kafkasya’ya, Tuğrul Bey’i batıya yönlendiriyor. Miladi 1018-1023 yılları arasında. Böyle böyle Anadolu’ya kapı açılıyor. Harakani, Horasan erenlerinin piridir. Çağrı Bey üç bin kişilik kuvvetiyle Kafkasya seferine çıkıyor. Rey’den geçerken Harakani Hazretleri de dâhil oluyor o kuvvetin manevi önderi olarak. 1021’de Kars’a geliyor ve yerleşiyor hazret. 1033’e kadar İslamiyet’i yayıyor. Talebeleri arasında Hıristiyanlar, Yahudiler, Ermeniler, Rumlar, İranlılar var. Onun irfanına, güzel ahlakına, irşad edici sözlerine her kesimden insan koşuyor. ”
Uzgur hoca, piri “Anadolu’nun manevi fatihi” olarak adlandırıyor ve fütüvvete dikkat çekiyor: “Hz. Harakani der ki Fütüvvet ehli cennete giden yolda değil, Allah’a giden yoldadır. Harakani Hazretleri’nin Kars’a gelişiyle beraber birçok âlim, derviş, alperen ve seyyid Horasan’dan Kars’a gelerek buralarda hizmet alanları oluşturmuşlar. Hatta bütün Oğuz boyları Kars’a gelmişler ve sonra Anadolu’nun içlerine yönelmişler. Kayı boyu, 7 yıl Kars’ta Sürmeli Ovası’nda kaldıktan sonra Sögüt’e gitmiştir. Sultan Alparslan’ın yaptığı ilk fetih 1064’te Kars ve Ani şehirlerine yapılan fetihtir. Akraba ve dervişleriyle birlikte katıldığı savaşlardan birinde Kars sınırında bulunan Yahniler Dağı mevkiinde şehit düşmüştür.”
Yavuz Uzgur, Kars’ta yıllardır Harakani Külliyesi’nin yapımı ve Lala Paşa dönemindeki imarı için canla başla çalışıyor. Bugün Kars Kalesi’nin eteğindeki külliyenin ihyasında onun büyük çabaları var. 1996’dan beri vakıf bünyesinde irşad faaliyetlerini sürdürüyor. Külliyenin içinde Harakani’nin kabri-i şerifi, bir kültür merkezi ve Evliya Çelebi Camii mevcut. “Harakani Külliyesi ve çevresindeki tarihî eserler Kars’ın manevi tapusudur.” diyor Uzgur hoca. Külliye’nin girişinde Harakani’nin “Her kim bu dergâha gelirse, ekmeğini verin ve inancını sormayın.” sözü yer alıyor. Bu sözden hareketle Harakani Sofrası kuruluyor, açlar, muhtaçlar, yolcular doyuruluyor. Bir buçuk yıl önce Kafkas Üniversitesi, Ebu’l Hasan Harakani Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni kurdu. Harakani’yle ilgili uluslararası sempozyumu Harakani Vakfı’yla birlikte gerçekleştirdi. 11-13 Ekim tarihlerinde düzenlenen sempozyuma yurtiçinden ve yurtdışından 50’den fazla bilim adamı katıldı.
Yavuz Uzgur hoca son olarak şunları söylüyor: “Büyük bir medeniyet irfanının neşet ettiği bir beldeyi kazla, kaşarla anlatamayız, yazık ederiz. Harakani irfanını gönüllere ulaştırıp bu misyonu gelecek kuşaklara en güzel biçimde sunmak hepimizin görevi.”
Prof. Dr. Ruhattin Yazoğlu (Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı): Harakani’nin dergâhına tüm insanlık davetli
Harakani’ye göre hoşgörü, insanları dinî inançlarından ve siyasi kanaatlerinden dolayı ayrı ve farklı görmemektir. Çünkü onun evrensel din anlayışı bütün insanlara ulaşmayı hedefler. O bunu şu şekilde dile getirmiştir: “Her kim bu dergâha gelirse, ekmeğini verin ve inancını sormayın. Zira Allah katında ruh taşıyan herkes Ebu’l Hasan’ın sofrasında ekmeğe layıktır.” Harakani’nin bu düşüncesi daha sonra Mevlana’da “Gel, her ne olursan ol, gel / İnançsız da putperest de olsan, gel! / Burası umutsuzluk dergâhı değil / Yüz bin kere bozsan da tövbeni, yine gel!” şeklinde ifadesini bulmuştur.
Sadık Yalsızuçanlar (Yazar): Harakani Enstitüsü kurulmalı
Kars Kafkas Üniversitesi bünyesinde kurulan Harakani Araştırma Merkezi ve düzenlenen uluslararası sempozyum, Hazret’in yeniden iklimimizin ufkunda belirmeye başladığının işaretleridir. Bu bağlamda yapılacak pek çok iş vardır. Uluslararası nitelikteki sempozyumun gelenekselleşmesi umulmalıdır. Harakani Araştırma Merkezi’nin en yakın zamanda bir enstitüye dönüşmesi gerekmektedir. Enstitü bünyesinde yüksek lisans ve doktora çalışmaları gerçekleşmeli, gerek Harakani’nin hayatı, eserleri ve etkileri, gerekse Kars ve yöresinin kültürünün bütün unsurları araştırılmalı, yayınlar yapılmalı, Hazret’le ilgili çalışmaların başka dillere aktarımı sağlanmalıdır. Hazret’in her biri pırlanta değerinde olan sözleri şerhedilmeli, yaşamını konu edinen tiyatro eserleri, öyküler yazılmalı, filmler çekilmeli.
Yrd. Doç. Dr. Mithat Durmuş (Kafkas Üniversitesi öğretim üyesi): Kars’tan dünyaya açılan kapı
Kars’tan çıkıp giderek bütün yeryüzünde bir eksen olan Ebu’l Hasan Harakani’nin daima edebe açılan dili birçok ilim, gönül ve devlet adamına ulaşmıştır. Onun dil dergâhına uğrayanlar, felsefi derinliği olan söylemlerini duyanlar, evrensel bir çağrıya muhatap olduklarının farkına varmıştır. Bu sebepledir ki Hazreti Mevlana, “Bizim pazarımızda sattığımız mallar, Ebu’l Hasan Harakani’den aldığımız mana metaından başkası değildir.” der.