SAYIN KILIÇDAROĞLU SEN BAAS'ÇISIN
''Sayın Kılıçdaroğlu sen Baasçı'sın'' diyen Erdoğan, kendi ülkesini, kendi ülkesinin ekonomisini kötüleyen birinin kendilerine ''Pembe İncili Kaftan''dan söz edemeyeceğini ifade etti. Erdoğan, ''Sayın Kılıçdaroğlu bize, bizim en iyi bildiğimizi tavsiye etmekten vazgeçsin, gitsin, önce kendisi, Ömer Seyfettin'in 'Diyet' adlı hikayesini bir okuyuversin. O hikayeyi okursa, Sayın Kılıçdaroğlu orada bizzat kendisini görecektir. Sayın Kılıçdaroğlu, o hikayede, diyetini ödemeyen bir insanın, özgür olamayacağını görecektir'' diye konuştu.
Erdoğan, geçmişiyle yüzleşmediği sürece, geçmişin diyetini ödemediği sürece, CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturmasını isteyenlere diyet borcunu ödemediği sürece, Kemal Kılıçdaroğlu'nun darbelere karşı çıkamayacağını, darbelerle hesaplaşamayacağını söyledi.
''Sayın Kılıçdaroğlu en başta şunu görmeli, şunu anlamalıdır: Aynı anda hem Ergenekon'un avukatı, hem de darbe karşıtı olunmaz'' diyen Erdoğan, şöyle konuştu:
''(AK Parti'yi 28 Şubat üretti) diyerek, güya 28 Şubat'ın üstünü örtecek, soruşturmayı sulandıracaklar. Sene 97, AK Parti nerede? Yok. AK Parti 2001'de kuruldu. AK Parti'yi bu millet üretmiştir. Nerede, Afyon'da. Biz oradan yola çıktık. Peki sizi o genel başkanlık koltuğuna kim oturttu? Kaset komplolarının ardından sizi oraya kim getirdi, siz önce bununla yüzleşin. Bir taraftan Genel Başkanı'nı ziyarete gidiyorsun, 'ben aday değilim' diyorsun çıkınca, ertesi sabah daha 24 saat geçmeden adaylığını açıklıyorsun. Bu millet ne söylediğinize değil, ondan önce ne yaptığınıza bakar. Ben tabii merak ediyorum, bu CHP nereye gidiyor diye. CHP'ye gönül veren kardeşlerim buna dikkat etsinler, CHP nereye gidiyor, bu soruyu sorsunlar.
28 Şubat'a selam duracaksınız, 27 Nisan'a selam duracaksınız, 27 Mayıs darbesinden övgüyle bahsedeceksiniz, sonra da çıkıp, 'AK Parti'yi 28 Şubat üretti' diyeceksiniz. Bu ülkede darbelerin küvezinde sadece CHP yetişmiştir, üremiştir. CHP;den başka hiç kimse darbelerden nemalanmamıştır. Kusura bakmayın, hiç kimseyi inandıramazsınız. Daha ilk günden, 28 Şubat soruşturmasının başladığı anda intikam kelimesini telaffuz edenler, milyon kere de darbe karşıtıyım deseler de samimiyetlerine kimseyi ikna edemezler. Burada tekrar ediyorum; Biz, intikam duygusu içinde asla değiliz. Süreç, hukuki bir süreçtir; Hukukun gayesi de intikam almak değil, adaleti tesis etmektir.
Ucu her nereye varıyorsa, kime ulaşıyorsa, sorumluların ortaya çıkarılması ve yargılanması için biz üzerimize düşeni yaparız ve yapmaya da devam edeceğiz. Niye, çünkü halkımıza gittik. 12 Eylül'de halkımız bize yüzde 58 ile bu görevi verdi, 'Bu işi çözün, halledin' dedi.''
-''Karanlık geçmişinizi meşrulaştırmaya kalkarsanız...''
Bugünlerde, geçmişiyle yüzleşemeyenlerin, geçmişiyle yüzleşme cesareti bulamayanların, çok ciddi ölçüde seviye kaybettiklerini gördüklerini kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Geçmişiyle yüzleşme cesaretini gösteremeyenler, en azından geçmişleriyle ilgili tartışmalarda susma erdemini gösterirler. Ama yüzsüzlük, pişkinlik, maalesef bu kişilere susma erdemini gösterme fırsatını vermiyor. Tek parti CHP döneminin zulmünü bu millet iliklerine kadar yaşamıştır. Tek Parti döneminin zulmü, sadece sözlü hatıralarda değil, yazılı belgelerde de mevcuttur. O dönemde, kitapların nasıl yasaklandığını, toplatıldığını, yakıldığını, evlerin basılıp Kuran-ı Kerimler'in, dini kitapların, hatta Osmanlıca eserlerin alındığını bu millet çok iyi hatırlıyor. Kuran öğretiminin mağaralarda, kümeslerde, harabelerde yapılmak zorunda bırakıldığını bu millet hüzünle ve çok iyi hatırlıyor. Camilerin nasıl kapatıldığını, nasıl satıldığını,., ezanın nasıl susturulduğunu, gazetelerin, dergilerin yasaklandığını, sakala, bıyığa, kılık kıyafete nasıl müdahale edildiğini milletimiz çok ama çok iyi hatırlıyor.
İki tane kitaptan yola çıkarak, 1940'larda yüzlerce kitabın yasaklanmasını meşru göstermeye çalışmak yüzsüzlüğün ta kendisidir. Karanlık geçmişinizle gurur duyabilirsiniz, buna bir şey demeyiz. Karanlık geçmişiniz hakkında, tıpkı Dersim konusunda olduğu gibi susabilirsiniz, buna da bir şey demeyiz. Ama, zulüm ve baskıyla dolu karanlık geçmişinizi meşrulaştırmaya kalkarsanız, orada biz de belgelerle size gereken cevabı veririz.''
-''Kılıçdaroğlu'nun yol arkadaşlığı yaptığı zat, eski Cumhurbaşkanı...''-
Erdoğan, tarihin, ''çok enteresan tevafuklarla dolu solduğunu'' belirterek, kendilerinin CHP döneminde camilerin satıldığını, kapatıldığını, ahıra çevrildiğini söylediklerinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun buna şiddetle itiraz ettiğini söyledi.
''Ben bu zatın kılavuzunun kim olduğunu bilmiyorum'' diyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
''Bize itiraz etmekle kalmadı, değerli bir ilim adamı ve makamı saygın olan Diyanet İşleri Başkanımıza da nezaketi aşan ifadelerle, son derece münasebetsiz bir üslupla, edep dışı bir uslupla dil uzattı. Şimdi, burayı, Sayın Kılıçdaroğlu'nun özellikle dinlemesini, bilmediği, bilmeden konuştuğu tarihini öğrenmesini tavsiye ediyorum. Şu anda Sayın Kılıçdaroğlu'nun yol arkadaşlığı yaptığı bir zat var. Eski Başbakanlardan, eski Cumhurbaşkanı. Biliyorsunuz, bu zat, şapkasını kaptırmaz, şapkasını alır gider ama 12 Haziran seçimlerinde Kılıçdaroğlu ile al takke ver külah yapmaktan kaçınmadı.
Şimdi, Kılıçdaroğlu'nun savunduğu, sahip çıktığı, yol arkadaşlığı yaptığı, 28 Şubat'ın özenle dışında tutulmasını istediği bu zat, 1966 yılında Başbakan iken, CHP'nin camileri kapattığını ifade ediyor. İsmet İnönü, Başbakan'ın bu ifadesi karşısında çıkıyor, 12 Ekim 1966'da, bakın çok enteresan, bugün Kemal Kılıçdaroğlu'nun takındığı tavrın aynısını takınıyor.
İnönü, aynen şu ifadeleri kullanıyor: ''Acaba Cumhuriyet'in hangi devrinde camiler kapalı ve ibadet yasak olmuştur? Hiçbir zaman olmamıştır' diyor. Yani bugün Kılıçdaroğlu ne diyorsa, o gün de İsmet İnönü aynısını söylüyor. Demek ki dersi oradan almış, aynı ifadeyi kullanıyor. Bütün CHP'lilerin tavrı budur; 'ibadeti mi yapamadınız, ne oldu ezan mı sustu, namaz mı kılamadınız.' Müslüman'ın görevinin sadece bu çerçeve içinde kısıtlı olduğunu bilecek kadar onlar cahil.
Ya Sayın Kılıçdaroğlu, bizden dinlemene gerek yok, sen o yol arkadaşına git, eğer, 'dün dündür, bugün bugündür' demezse, sana CHP zulmünü, kapanan camileri o yol arkadaşın gayet tafsilatlı biçimde anlatacaktır. Ama yeter ki 'dün dündür bugün bugündür' demesin.''
-''Sayın Kılıçdaroğlu, bunları iyi öğren''-
İnönü'nün bu açıklamasının ardından, 19 Ekim 1966'da, Yeni İstiklal Gazetesi'nin, ''İnönü'nün yalanlarına karşı vatandaşı ispata çağırıyoruz'' diye bir kampanya başlattığını ifade eden Erdoğan, O tarihten itibaren, gazeteye adeta mektup yağdığını söyledi.
Mektuplardan bir kaçından alıntı yapan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Bakın burada sizlere birkaç alıntı yapmak istiyorum... Bir Müslüman değil, bir Hristiyan vatandaş, bir Ermeni vatandaş, aynen şu mektubu yazıyor: 'muhterem Yeni İstiklal Gazetesi, İstanbul. İnönü'nün yalanlarına karşı yaptığınız ispat çağrısına Diyarbakır'dan haykırarak cevap yazmayı, uyruğu bulunduğum Türkiye'ye karşı vazife bilerek sesleniyorum. Ben gerçi bir Hristiyanım. Ama, bütün dinlerin düşmanı olan ve nihayet ortanın solunda olduğunu ağzıyla da ispatlayan bu zatın faaliyetini arz edeyim: Müslümanların Kurşunlu Camii veya Fatihpaşa Camii dedikleri ibadethane, 1941-1942 yılında depo yapılıp kapatılmıştı. İçerisine pek az miktarda ve hurda bir vaziyette kütüklük, kama, hançer, at eğeri vesaire gibi döküntü konmuştu. Avlusunda 8-10 adet hurda at arabası takoza alınmış ve önüne nöbetçi dikilmişti. Bu meyanda, bizim Latin Kilisesi'ne de güya bu camideki mühimmatı koruması bahanesiyle bir manga asker yerleştirilmiş, dini ibadethanemizin içini, af edersiniz, ibadethane tuvalet olarak kullanıyorlardı.'
Evet. Bu satırları, Diyarbakır'dan bir Ermeni vatandaş yazıyor. Sayın Kılıçdaroğlu bak bunları iyi öğren. Çorum'dan, Muğla'dan, Malatya, Ankara, Kayseri, Karaman'dan, Türkiye'nin tüm illerinden, tüm ilçelerinden gazeteye mektup yağıyor. Muğla'dan bir vatandaş, şunları yazıyor: 'Muğla'da 6 cami depo yapılmış, caminin dolapları tuvalet haline getirilmiş, kadın oynatılıp şarap içilmiştir. Bütün bu yürekler acısı hareketlere mani olmak maksadıyla mücadelede bulunan zamanın müftüsü Münir Özsay, Vali Recai Güreli tarafından görevinden azledilmiştir.'
Kahramanmaraş'tan Mehmet Karaca şunları yazıyor; '1945 senesinde Maraş Türkoğlu Cumhuriyet Mahallesi'ndeki Ulu Cami kapatılmıştır. Caminin açık kalan kapısından giren hayvanlar, burasını bir ahır haline getirmişlerdir. Aynı şekilde, 1947 senesinde Şekerli ve Hatuniye camileri de kapatılmıştır. Şekerli Camisi Ambar, Hatuniye Camisi de karakol olarak kullanılmıştır.''
***
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 1926-1950 yılları arasında CHP dönemine ait, camilerle ilgili 9 belgeyi açıkladı.
Erdoğan, 1926-1950 arasında 513 cami, çoğunun üzerinde cami olan 327 arsa, bin 70 mescitin satıldığını belirterek, ''Bunlarla birlikte, kilise, manastır, türbe, mezarlık, imaret, darüşşifa ve benzeri çok sayıda tarihi eserin satışı yapılıyor. Toplamda 3 bin 411 adet hayrat vakıf taşınmazının satışı gerçekleştiriliyor'' dedi.
Başbakan Erdoğan, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, Balıkesir'den, Çavuş lakaplı M. Altınöz'ün Yeni İstiklal Gazetesi'ne, çok manidar olan bir mektup gönderdiğini söyledi. Erdoğan'ın okuduğu mektup şöyle:
''Sayın muhalefet lideri İnönü son konuşmalarında, 'Cumhuriyet Hükümetleri döneminde hiç bir cami ve mescit kapatılmamış, ibadete açık tutulmuştur' diye milletin gözünün içine baka baka, utanmadan ve sıkılmadan bu yaştan sonra yalan söyleyerek ve hakikatleri tahrif ederek milleti yanıltmak istemektedir.' Balıkesir vilayetinde, Zağanos Camii müstesna, bütün camiler kapatılmış, içlerine ot, saman, hayvan semeri, postal, askeri malzeme depo edilmiştir. Bu millet bir daha, CHP'yi her ne pahasına olursa olsun tekrar başına geçirip; eski aç, sefil ve perişan günlerine dönmek niyetinde değildir. Devirler değişti paşam, kafalar değişti. Paşam, arayıp arayıp bulamadığın saf ve aptal köylü kalmadı, hepsi gözünü dört açtı, seni de senin devrini de gördü ve bugünün kıymetini daha iyi anlıyor. Senin zamanında çarık alamayan köylü, şimdi ayakkabı giyiyor.
Senin zamanında çul, çuval, yamalı, yırtık pırtık gezen köylü bugün ekstra kumaş giyiyor. Bizi artık rahat bırak, şimdi kazandığımız hürriyeti bize çok görme paşam. Allah'tan size insaf ve merhamet, millete de sabru celadet ihsan eylemesini dua ederim çok muhterem paşam.''
Erdoğan, camilerin kapatılması, müzeye, depoya çevrilmesi, metruk halde bırakılarak ahırlara dönüşmesi ve bu değişim ile dönüşümün 19 Kasım 1935'te çıkarılan bir yasayla başladığını ifade ederek, elindeki 9 belgeyi açıkladı:
''Belge 1: Camilerin satışını mümkün hale getiren yasa–Resmi Gazete. Çıkarılan kanunda şu ifade var: -Sayın Kılıçdaroğlu belge konuşuyor- Tasnif harici cami ve mescitler ulusal mevzuata göre kendilerinden başkaca istifade edilmek üzere kapatılır. Bu kanunun çıkmasının ardından, Türkiye'nin hemen her vilayetinde, her kasabasında, camiler kapatılmaya başlanıyor. Bakın, nerede ne kadar caminin kapatıldığı, satıldığı, farklı amaçlar için kullanıldığını gösteren bir cetvel var.