Yazar Sezgin Irmak, gerçek bir aşk hikayesinden yola çıkarak herkese satır aralarında şu soruyu ısrarla soruyor: "Siz ne kadar yalnız kalabilirdiniz?"
YALNIZLIK VE ÖLÜM
Sekiz hanelik soğuk bir köyde hayatını sürdüren Sada, af söylentileriyle abisi ve sevdiği Cevdet’i dışarı çıkarmak uğruna her şeyi yapmaya hazırdır. Varını yoğunu satıp yardım istediği avukat Fehmi, hapisteki sevdalısıyla aynı ismi taşıyan, İstanbul'daki zengin ailesini zorunlu bırakıp, kendisine mütevazı bir yaşam kuran köy öğretmeni, onu sevmeyi kendisine suç sayan, mahçup bir köylü genci ve bütün yaşama umudunu bir mektupla elinden alan hapisteki sevdalısı…
Onu sürekli kemiren yalnızlığını ölümle sonlandırmayı düşünürken, hayata tutunmaya çalışan Sada'nın döneceği yer yine soğuk taştan evi olacak ve rüzgar ona yeniden ölümü fısıldayacaktır. Ancak o, artık ölemez... Çünkü yalnız olmadığını öğrenecektir... Ortada ne devletin affı, ne de kasaba halkının affı vardır. Asıl önemli olan da Sada, hiç kimseyi affetmeyecektir...
Eğer hiç aşık olmadıysanız bu kitap sizi bir hayli yorabilir...
BEYAZPERDEYE AKTARILACAK
25 yaşında olan ve gazetecilikten gelen yazar Sezgin Irmak, bu kitapta hem karakterlerle, hem okuyucuyla, hem de kendisiyle konuşup üslubuyla dikkat çekiyor. Diyalogları bile doğuya has konuşma diliyle yazılan kitapta, aynızamanda farklı şiirlere de rastlayabilirsiniz. Önümüzdeki günlerde senaryosunu üstlendiği dizilerle karşımıza çıkacak olan yazar, kitabın serisinin geleceğini de belirtti. Aynı zamanda kitabın dışına çıkmadan sinema filmine dökülecek olan romanın çekim hazırlıkları şu günlerde başlamış durumda.
Romandan bir şiir alıntısı
Karanlık oda,
Siyah kokuyor,
Babamı sayıklıyorum,
Alnımda soğuk bir köy,
Boncuk boncuk akıyor,
Buz...
Sessiz oda,
Sen kokuyor,
Kokunu sayıklıyorum,
Alnımda minik bir el,
Sırtından akıyor çocuklarım,
Döl...
Soğuk oda,
Tanrı kokuyor,
İrtihal sayıklıyorum,
Alnımda Azrail,
Pazarlık akıyor dişlerimden,
Kan...
ROMANDAN BİR ALINTI...
Rüzgâr, sesiz ve sakin sokağı doldurarak Sada’nın vücut hatlarında görünmez bir kadın çizerek ivedi geçiyor, kendisini unutturmadan bunu sık sık tekrarlıyordu. Kısa saçlarını leçeğinden özenle çıkarıp, yüzüne inatla sürüyor ve ona yaptığı bütün çabaların boşa çıkacağını uğultuyla fısıldıyordu.