Hiç lafı evirip çevirmeden söyleyeyim:
O 'Apocu Türkler'in kendilerine zerre kadar saygıları varsa çıkıp Başbakan'dan özür dilemelidirler.
AK Parti'ye ve Başbakan Erdoğan'a ilişkin hiçbir analizleri ve öngörüleri doğru çıkmadığı için de okurlarından ayrıca özür dilemelidirler.
xxxxx
CHP'nin ulusalcıları hep bir ağızdan Başbakan'a yükleniyorlar: 'Anayasadan Türk ibaresini ve Türk ulusunu silmeye çalışıyor!'
MHP koro halinde tüm şiddetini kuşanırcasına yükleniyor: 'Türklük düşmanı, Türk milletini tarih sahnesinden silmek istiyor!'
O şahsî hesaplarına ideoloji-siyaset kılıfı giydirerek 'Kürt/PKK uzmanlığı' unvanının arkasına sığınan liberal zevatın suçlamaları ise belleğimizde saklı duruyor: 'Başbakan milliyetçiliğe kaydı, güvenlik eksenli politikalara bel bağladı!'
Başbakan Türkçülüğün de Kürtçülüğün de karşısında olduğunu söylemeye devam ediyor.
Etnik milliyetçiliğin her türüne karşı olduğunu yüksek perdeden hatırlatmaya devam ediyor.
Türkçülük ve Kürtçülük biçiminde karşımıza çıkartılan etnik milliyetçi ideolojilerin birer 'şeytanî ideoloji' olduğunu vurgulamaya devam ediyor.
Ve o malum liberal zevatın 'güvenlikçi' suçlamalarına dört elle sarıldığı bir dönemde 'Artık bu kan dursun, Türkiye toplumu barışa dursun!' diyerek büyük bir cesaretle ve kararlılıkla 'çözüm süreci'ne önderlik ediyor.
Başbakan sadece 'eski Türkiye'nin paradigmasını veya ezberlerini bozmuyor, 'Kürt/PKK meselesi'nde o eski ezberlerden nemalananların da varlık sebebini ortadan kaldırıyor…
'Apocu Türkler'in tıpkı CHP ve MHP gibi Başbakan Erdoğan'a fena halde kızmalarının sebebi bu işte…
xxxxx
Sorununun çözümsüzlüğünde başat rol oynayan bu 'Apocu Türkler', başlıbaşına bir sorun…
Emin olunuz ki Öcalan kalıcı bir barış için talimat verse, herkesten önce bunlar Öcalan'ın hain olduğunu ilan ederler…
Kandil'e asla silah bırakmamaları çağrısında bulunmaktan kaçınmazlar…
BDP'yi de AK Parti'nin karşısında konuşlandırılmış bir başka CHP olarak tutmak isterler…
BDP'nin içindeki 'Apocu Türkler', Öcalan'dan yiyebilecekleri şamarı öngörerek sekter siyasetlerine yeni bir kılıf bulmaya çalışıyorlar.
CHP ve MHP'nin ulusulcılık/milliyetçilik adı altında sürdürdükleri çözümsüzlük politikalarının benzerlerini o 'Apocu Türkler' sözümona solculuk ve devrimcilik adına sürdürüyorlar.
BDP'yi büyük bir kurnazlıkla 'devrimci-sosyalist muhalefet' perdesi altında çözüm sürecine taş koyan bir parti konumuna yerleştirmeye çalışıyorlar…
Başbakan'ın BDP'ye salık verdiği siyasi cesaretin özünde eski alışkanlıkların terkedilmesi vurgusunun yer almasının da önemi buradan kaynaklanıyor.
Bilinmelidir ki 'eski tarz siyaset' , çözüm sürecini boşa çıkartmak isteyen güç odaklarının elini güçlendirmekten öte bir işe yaramaz.
'Apocu Türkler'in aklıyla hareket edecek olan bir BDP'nin 'çözüm süreci'ne hiçbir katkısı olamaz.
BDP'nin kendini 'çözüm süreci'nin ruhuyla asla bağdaşmayan o dayatıcı sekter siyasetine 'Apocu Türkler' yön veriyordu.
BDP'nin kendini 'Apocu Türklerin vesayeti'nden kurtarması, hem kendisi için hem de çözüm sürecinin selameti için çok gerekli.
Görünen o ki Apo'nun kendisi de artık bu odakların kendi adını kullanarak geliştirdikleri çözümsüzlük siyasetinden rahatsızlık duyuyor.
Kandil ve BDP istikametini İmralı'ya doğru çevirdikçe 'Apocu Türkler'in hem kıblesi şaşıyor, hem de üzüntüleri artıyor.
BDP yeni bir siyasal pozisyon çerçevesinde cesur adımlar atmak konusunda gecikmemeli.
Sadece ve münhasıran Diyarbakır'a yönelik o geçmişin içi boş hamaset ve popülizm dönemini kapatmalı.
Yoksa 'Türklük' üzerinden çözüm sürecini sabote etmeye yönelen CHP ve MHP ile aynı safa kendini düşürmüş olur.
'Kürtlük' iddiası, 'Türklük' üzerinden geliştirilmek istenen 'siyasal sabotaj'ın bir parçası haline dönüştürülürse 'çözüm süreci' sekteye uğrar.
Başbakan'ın tam da bu oyuna dikkat çekmek için söylediği, 'Kimse bu süreçte karşımıza Kürtlük ve Türklük'le çıkmasın!' sözlerini her daim akılda tutmak lazım.