Bu eylem, ekonomik büyüme ve demokrasiye geçiş sancıları çeken ülkelerde, gelir, sağlık ve eğitim düzeylerinin düşük olması sonucu olarak ekonomik şoklara kırılgan hale gelinmesi gibi tanımlanan yoksulluğun şartlarının zeminini hazırlar.
Türkiye’de, kamu ve özel sektörde, devasa boyutlarda olduğu iddia edilen yolsuzlukların üzerine yargı yoluyla gidilemiyor olması ve tam tersine, suç olan bu eylemlerin üzerine gidenlerin cezalandırılıyor olmaları, Türkiye’nin zaten kırılgan olan ekonomisine büyük bir tehdit olarak karşımızda duruyor.
Türkiye güvenliğine dolayısıyla ekonomiye tehdidi katlamakta olan bir gelişme de, güneyde sınırdaş olduğumuz Suriye’deki iç savaşın, çoktandır Türkiye’ye bir şekilde sıçramış olmasının üzerine hem bu ülkeden hem de Irak’dan gelen mülteci sayısının 1,5 milyonu bulmasıyla yaşanıyor. Bu mülteciler için Türkiye şu ana kadar 3 milyar dolar harcama yapmış, ilave 1,5 milyar dolar da yurtdışından gelmiş.
Bilgiye erişim olmadığı için Suriye’deki iç savaşa karşı birkaç yıldır alınmakta olan askerî önlemlerin maliyetini ise bilemiyoruz.
30 yılı bulan PKK ile düşük yoğunluklu savaşın Türkiye’ye maliyetinin zaten 1 trilyon doları bulduğu yetkili ağızlardan daha önce açıklanmıştı. Diğer yandan, PKK sorununun silahsız çözümü için başlatılan süreç göreceli bir sükunet ortamı sağlamış olsa da tam bir barış ortamının tesis edilmesi yıllar alacağından bölgedeki askerî varlık sürüyor ve bölgenin kalkınması için harcanması gereken ekonomik kaynakların önemli bölümü yine güvenliğe gidiyor.
Şimdi de, IŞİD’in, Irak ve Suriye’de ele geçirdiği topraklardan geri püskürtülmesi için oluşturulan ABD önderliğindeki Batı-Arap ittifakının başlattığı hava operasyonlarına Türkiye’nin bir şekilde katılımıyla birlikte yanıbaşımızdaki savaşın maliyetinin bize faturası ister istemez ağırlaşacak. IŞİD’in haziran ayı başlarında Musul’a girmesiyle Türkiye’nin ikinci büyük ticarî ortağı Kuzey Irak ile ekonomik ilişkilerin artık dibe vurmaya başladığını da biliyoruz.
Dünyadaki petrol ihtiyacının önemli bölümünü karşılayan Ortadoğu’daki kargaşa, enerjide dışa bağımlılılğı yüzde 80’lerin üstünde olan Türkiye’nin faturasını daha da kabartıyor. Dün, elektrik ve doğalgaz kullanım ücretlerine yüzde 9 gibi okkalı bir zam geldi bile.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım ekonomik tehditler ortadayken Türkiye’nin kronik hale gelen yolsuzluğu artık kaldırması mümkün değil.
Yolsuzluk soruşturmalarını örtbas etmekle suçlanan iktidarın Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in, önceki gün bir toplantıda sarf ettiği sözleri, ne kadar gerçeği yansıtıyorsa bir o kadar da ironiyi barındırıyordu.
Çiçek, önceki gün bir konferansta yaptığı konuşmada, “Devleti adam gibi yöneteceksek yolsuzluk yapmayacağız.” dedikten sonra şunları söylüyordu:
“Dünya Saydamlık Örgütü’nün yayınladığı ülke sıralamasına baktığımda içim kararıyor. Bunu kendime de, milletimize de yakıştıramıyorum. Geçen sene 65’inci sıradaymışız, 52’nci sıraya gelmişiz. Önümüzde 51 tane ülke var. Niye biz şeffaf, açık, dürüst yönetim noktasında ilk 10’a giremiyoruz?.”
Yolsuzluğun beslenmesinde en önemli etken, devletin işlerini gün yüzünde yapmıyor olması, yani, şeffaf, hesap verebilir ve iyi yönetim anlayışını özümsememiş olması yatar.
Nihayetinde yolsuzluğa karşı hukuk mücadelesinin verilmediği bir ortamda IŞİD’le savaşın faturasının, yoksulluğu daha da ağırlaştıracağı kritik bir döneme çoktan girdik.
ÇILDIR
01 Ekim 2014 - 09:36
Yolsuzluk, IŞİD savaşının maliyetini katlayacak
Kamu sektöründe yolsuzluk, kişisel servet edinimi için kamu görevinin kötüye kullanılması anlamına gelir.
ÇILDIR
01 Ekim 2014 - 09:36