ZÜBÜK –1
Zübük Ardahan’a gelmeden namı çoktan gelmişti.
Ardahanlılar sabah davul zurna sesleriyle uyandılar. Her sokakta bir davul zurna çalıyor ve bazı oyun bilenler tek bar oynuyor, bazen çocuklar eşlik ediyorlar. Bazen davulcu ara veriyor bağırıyor:’’Duyduk duymadık demeyin! Devlet büyüklerimiz Ardahan’ı kurtarmak için Zübük Ağamızı gönderiyor. Zat-ı âlileri bugün gelecek ve şehir stadında bir konuşma yapacak. Ardahan’ı nasıl kurtaracağını anlatacak Bütün ahali davetlidir, duyduk duymadık demeyin’’ diyor tekrar davulunu çalmaya başlıyordu.
Ardahan henüz il olmuş, bir hareketlilik göze çarpıyordu. Devlet, il olan ilçelere ne kadar yardım veriyor kimse bilmiyordu. Zübük gelmeden,bütün hazırlıklar tamamlanmış, karşılama heyetleri kurulmuştu.Döviz ve pankartlar da unutulmamıştı haliyle.. ‘’Zübük gelecek Ardahan kurtulacak’’, ‘’Zübük gelecek göç duracak, Çocuğun iş bulacak’’, ‘’Ardahan’ın her sokağına bir fabrika yapılacak’’, “Ardahan’a Üniversite yapılacak’’, ‘’Türkiye seninle gurur duyuyor. ZÜBÜK AĞAM’’ diye yazıyordu pankart ve dövizlerde. Zübük’ün yandaşları, onun devlet büyükleriyle çektirdiği fotoğrafları büyütmüş, Zübük’ün büyüklüğünü anlatırken ‘’Yarının başbakanıdır, cumhurbaşkanıdır’’ onu yere göğe sığdıramıyordu diye halka onu telkin ediyorlardı... Zavallı Ardahan halkı, bu güne kadar ne bir Zübük görmüş, ne de bir Zübük Ardahan ve ilçelerinden gelip geçmiş. Zübük öylesine gizemli, öylesine bilinmez bir yabancı terim ki, sadece Aziz Nesin’i okuyanlar ve Kemal Sunal’ın filmini izleyenler bilir ve tanırdı Zübüğü bu bahtsız ve şirin yörede…
Zübük’ün yandaşları, bir ay boyunca gece gündüz demeden Ardahan’ı Zübük’ün resim ve pankartlarıyla donatmışlardı. Koskoca şehir Zübük’le yatıp, Zübük’le kalkıyordu. Köylerden akın akın gelen insanlar onun heyecanını yaşarken bu ‘’büyük kurtarıcı’’olarak lanse edilen kişiyi görmek için adeta can atıyorlardı. Umutsuz ve yoksul köylüler ineğini, danasını, koçunu veya bir koyununun kulağından tutmuş şehre getirmiş.’’Büyük Kurtarıcı’’Zübük Ağa’nın kendilerini kurtaracak olmalarının verdiği umutla, onun önünde hayvanlarını kesmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Bugüne kadar kandırılmayan Ardahan halkı, Zübük için çok farklı konuşuyor ve düşünüyordu. Onu büyük bir kurtarıcı olarak görüyor, bu güvene istinaden de Zübük Ağa, yapacaklarını mebus olmadan pankartlara yazıyor, fotoğraflarını yollara asıyor, ‘’Hareketin olduğu yerde bereket olur’’diyen köylü “Zübük” diyor başka bir şey demiyordu. Son gün bütün hazırlıklar tamamlanmıştı.. Kesilecek hayvanlar süslenmiş. Kurbanları kesecek olan kasaplar beyaz elbiselerini giymiş Zübük’ü bekliyorlardı. Zübük çok kilolu olduğu için onu taşıyacak iki Kırkpınar başpehlivanı tutulmuş, Zübük şehre geldiğinde onu omuzlarına alıp stada kadar taşımaları için pehlivanlara iyi bakılıyor, Zübük’ü taşırken güçleri kesilip yere düşmesinler diye. Güngör Odabaş’ın Lokantası’nda tatlı ve etli yemekler yediriyorlardı Taksici ve minibüsçülere, paralar verilerek insanları köylerden şehre getirmeleri sağlanıyordu. Arabasını ne kadar çok köylüyle doldururlarsa aldıkları ücrette ona göre artıyordu şoförlerin. Bütün hazırlıklar tamamlanmış ve ahali bu ‘’Büyük kurtarıcı’’yı karşılamak için şehrin girişinde bekliyorlardı. Zübük’ün yandaşları bütün şehri balonlarla süslemiş..
Ardahan’da balon şişiren makine sı olmadığı için, balon şişirmekten çocukların dudakları, dilleri şişmişti.. Zübük, şehre gelmeden bürokratları tehdit etmeyi de ihmal etmemiş, ‘’Beni karşılamaya gelmeyen memur ve bürokratları Hakkâri’ye süreceğim ‘’demişti. Yazıyı alan bürokratlar birer araba tutmuş, daireleri kilitlemiş, Zübük’ü alkışlayıp gözüne girmek için hazır kıta yol kenarında bekliyorlardı. Halkla beraber şehrin sokaklarında aşağı yukarı koşup duruyorlardı. Kurtuluş Savaşı’nda Ardahan’a gelen Kazım Karabekir Paşa, Deli Halit Paşa’yı bile böyle bir şatafatla karşılamamışlardı. Cumhuriyet’ten sonra Ardahan il olarak böyle bir heyecan, coşku görmemişti. Zübük’ün yandaşları biraz korku, biraz saygı, bütün şehir üzerinde enteresan bir hava estirmişlerdi. Herkes Zübük’ten bir şey bekliyor, siyasetçiler korkuyor, bürokratlar sürülme korkusu ile uyku uyuyamıyorlardı. Hasköylü deli Hemme kalabalığı yarıp Zübük’ün bir adamına yaklaşıp ‘’Zübbük emmi para dağıtıyormuş. Muhtarlar almış bende almak istiyorum. Beni ona götürür müsünüz? ‘’deyince muhtarlar hemen ortadan kaybolmuştu. Her kafadan bir ses geliyordu. Cami hocası, Zübük’le ilgili merakını okul müdürüyle gidermeye çalışıyordu. Müdüre dönüp: “Müdür bey, bu Zübük nasıl bir adam? Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı, Başbakan’lık veya bakanlık yapmış mı? Yoksa bir pir mi, şeyh mi, padişah torunu mu? Müdür bey bu Zübük kimdir?” demişti. Müdür de bunun üzerine,‘’ Zübük denilince Aziz Nesin’i tanırım ben de. Kemal Sunal’ın oynadığı filmde halkı kandıran, dolandıran, dalga geçen Zübük’ü tanırım.
Başka da Zübük Mübük tanımam hocaefendi’’ demişti. Zübük gelmeden, yandaşları mikrofonu ellerine alıp beklemekten yorulan Ardahanlılar’a ‘Büyük kurtarıcı’larını anlatırken yere göğe sığdıramıyorlar, ‘’Zübük büyük adam. Bütün devlet adamları onu sever, onun korkusundan Ardahan’a büyük yatırımlar, fabrikalar, okullar yapacaklar Ardahan kurtulacak.’’diyorlardı. Artık Zübük, Ardahan için bir kurtarıcı, Allah tarafından gönderilen bir ermiş gibi lanse edilmişti. Şairin dediği gibi “ En büyük mutsuzluk yalnızlıktır. Fakat en büyük mutsuzluk umudun tükenişidir.” İşte Zübük Ardahanlının umudunun tükendiği bir anda ortaya çıktığı için halk sahiplenmişti. Yaşlı Mehmet amca içini çeke çeke şöyle mırıldanıyordu.. ‘’Hele işe bakın! Demek Ardahan’da adam kalmamış, bu Zübük kurtaracakmış. Şimdi bu Zübük Ardahan için bir umut, kurtarıcı konumuna gelmiş, başka çaremi var? Beceriksiz siyasetçiler meydanı Zübük’e bırakınca boşlukta böyle Zübük’ler tarafından doldurulmuş. Daha Zübük Ardahan’a gelmeden yeni doğmuş bebeklere, gelinler onun ismini koymaya başlamışlar, işi bu sosyal devletin Ardahan’da olmadığını, koskoca Ardahan’ı elinde sihirli değneği olan Zübük’ün kurtaracağına herkes inanmış durumda. Doğru, başlar ayak, ayaklar baş olunca bu memlekete daha çok Zübük gelir yalandan kurtarır gider.’’diyordu Ardahanlı gazeticiler, Zübük’ü İstanbul’dan tanıyor ve onun İstanbul’daki çalışmalarını bir zaman haber yaptığı için Ardahanlıları nasıl parmağında oynattığını iyi biliyordu.
Zübük Sefaköy’de kurucusu olduğu Hemşehri Derneğini kullanarak önce İstanbul İlçe Teşkilatı’nda siyasete başlamış, buradan dengesiz hareketleri ve söylediği yalanlar yüzünden Belediye Başkan aday adaylığını kaybedince hemen istifa etmiş başka partiye geçmiş, buradaki bakan hemşehrisi, ‘’Buralarda senin gibi adamlar siyaset yapamaz! Git gariban Ardahanlılar kirlenmemiş, saf temiz insanlar, tam sana göre ‘’demiş ve Ardahan’a göndermişti. Gazeteciler bunu bildiği için hemen manşet atmıştı. ‘’Gitti!.. Gitti! Ardahan gitti!’’ diye sekiz sütuna bir manşetti bu..’’Bu Zübük Ardahanlı değil, Şavşatlı’dır. Bunun niyeti milletvekili olmak. Ardahan’a girerse kimse çıkaramaz. Ardahan’ın başına bela olacak. Ardahan geri gidecek… Kirli siyaset yapacağı için işsizlik artacak, bunun yüzünden Ardahan boşalacak. Bu Zübük, sanıldığının aksine gudumsuz bir adamdır’’ diye yazan gazeteyi Zübük’ün kiraladığı adamlar toplayıp yırtıyorlardı. Bütün bu olan bitenlere Ardahanlılar seyirci kalmışlardı. Ancak gazetecilerin pes etmeye niyeti yoktu. “Bekleyin görün, bu Zübük hepinizin yüzünü gözünü yırtmaya başlayacaktır.’’diyordu. Zübük’ten sonra herkesin pabucu dama atılmıştı. Kimse Ardahan’ın ileri gelenleriyle ilgilenmiyor, çoğu kez görmezden geliyorlardı. Siyasetçiler ise Zübük’e gösterilen aşırı ilgiden rahatsız, ağızlarını bıçak açmıyor, parti binalarından dışarı çıkmıyorlardı. Zübük Ağa’nın ayağı toprağa bastı. Kars Havalimanı’nda bir karşılama töreni hazırlıkları vardı ki; insanlar karınca gibi bir o yana bir bu yana heyecanla koşuşturuyor, arada bir uçağın ineceği alana bakıyor, uçağın inmesini heyecanla bekliyorlardı. Zübük’ün konvoyu havalana giderken Kars’ın içinde de dolaşıp tozu dumana katıyorlardı.
Kars’ın önderleri Kars halkına, ‘’Yıllardır böyle bir karşılama görülmemiştir Bu adam şeyh de olabilir ‘’demişlerdi. Onlar da Zübük’ün konvoyunun arkasından gidiyorlardı ve Kars için de bir şeyler istemek için ayrı bir grup oluşturmuşlardı. Karslılar Zübük’ü kapmak için biraz daha uyanık davranıp yollara kırmızı halı döşemişler “Zübük ağa Kars’ı da kurtarsın” diye pankartlar asmışlardı. Uçak inince sloganlar atılmaya başlandı. Davullar ve zurnalar çalıyor..Ortalığı bir birine katıyordu. Zaman zaman Karslılarla Ardahanlılar arasında Zübük’ü paylaşma tartışmaları çıkıyor. Kimi zübüğe sarılıyor kimi eğilip zübüğün bastığı toprağı öpüyordü. Zübüğü kapmak isteyen Karslılar ve Ardahanlılar arasında çok çekişme olunca, Zübüğün önce çekitini, gömleğini ve atletini çeke çeke yırtınca, Zübüğün büyük göbeği ortaya çıktı. Artık Kars Havalimanında Zübük rüzgârı esiyordu. Sonunda Zübük eğilen iki delikanlının omuzlarına bindirildi ve Karslılara bir konuşma yaptı.
Havaalanında yer yerinde oynuyordu. Halk,bu güne kadar böylesine içli bir konuşma dinlememişti ve bu konuşmanın ardından Zübük’e aşık olmuşlardı ‘’Karslılar kendi aralarında ‘Kurtarırsa bu memleketi bu adam kurtarır’’ diye mırıldanmaya başlamışlardı. Konvoy Kars’tan Ardahan’a hareket edince, Karslı hanımlar arkasından kovalarla su dökmüş, ancak gazeteler Zübük’ün gelişine pek sevinmemişti.’’ Aye bu köpeoğlu hardan geldi. Hamamımızın suyu bitifti’’diyorlardı. Bütün Karslılar, Çobanoğlu’nun “Bir hışımla geldi geçti peh peh peh Kiziroğlu Mustafa Bey hey hey heeey Şu dağları deldi geçti Ağan kim paşan kim Hanım kim nigar kim Kim kim kim kim Kiziroğlu Mustafa Bey bir beyin oğlu zor beyin oğlu Ah onla sırdaş olaydım peh peh peh Anadan onbeş olaydım hey hey heeey Ben onla kardeş olaydım Ağan kim paşan kim Hanım kim nigar kim Kim kim kim kim Kiziroğlu Mustafa Bey bir beyin oğlu zor beyin oğlu Hay edenden haya tepe peh peh peh Huy edenden huya tepe hey hey heeey Köroğlunu suya tepe Ağan kim paşan kim Hanım kim nigar kim Kim kim kim kim” Kiziroğlu Mustafa Bey bir beyin oğlu zor beyin oğlu türküsüyle Zübüğü Ardahan’a yolcu ettiler. Zübük’ün namı kısa zamanda Köroğlu’nu geçmişti. Herkes bir torpil için Zübük’e yaklaşmak, elini tutmak, fotoğraf çektirmek için birbirini eziyordu. Zübük Ardahan’a gelene kadar bütün köylerde önü kesilmiş, kurbanlar kesilmiş, misafir edilmek istenmişti. Zübük bu ilgi karşısında herkesi kucaklamış, o köyleri nasıl kurtaracağını anlatmış işsiz gençlere de iş sözü vermişti. Arada bir çocuklara paralar dağıtıp onlarında gönlünü feth etmişti. Herkes kıbleye dönüp ‘’Allah’ım sen Zübük Ağamızı başımızdan eksik etme’’ diye dualar etmeye başlamışlardı.
Müjde!.. Müjde!... Zübük Ağamız geldi. Zübük’ün Ardahan’a gelişi müjdelenmiş, bütün Ardahan ayağa kalkmıştı. Aylardır gözü yolda olan Ardahanlılar, kadın, kız, yaşlı, genç herkes karşılamak için yollarda… Zübük’ü yakından görmek için bir birileri ezip geçiyorlardı. Ardahan girişinde büyük bir kalabalık göze çarpıyordu, sloganlar birbiri sıra patlıyor “Zübük gelecek Ardahan kurtulacak!” “Türkiye seninle gurur duyuyor” Yer gök inliyordu. Para dağıtılan çocuklar ufak pankartlarla yürüyüş yapıyorlardı. Kurbanlar kesiliyor, hayvanların böğürtüsü yeri göğü inletiyordu. Ardahan sokakları kan revan içinde. Pehlivanlar Zübük’ü arabadan alıp o kalabalığın içinden kürsünün yanına kadar getirmişlerdi. İki Kırkpınar güreşçisi öyle terlemişlerdi ki. Ter kokusundan kimse yanlarına yaklaşamıyordu. Zübük gerile gerile mikrofona gelmişti. Beş dakika konuşmadan bekledi ve herkes nefesini tutmuş Zübük’ün konuşmasını bekliyorlardı. Zübük bir mebus gibi konuşmaya başladı. Alkışlar tezahüratlar arasında konuşması sürekli kesiliyordu. Zübük daha heyecanlı ateşli konuşuyor, ‘’Değerli canlarım! Ben bu memleketi kurtarmaya geldim. Benden önceki siyasetçiler beceriksiz basiretsiz adamlardır. Ardahan’a hainlik etmişlerdir. Benim canlarımın Batı’daki insanlardan farkı nedir? Ben yarın erkenden Ankara’dan getirdiğim su motorunu alıp, köylerin yolunu tutacağım ve suyu olmayan köye su, köprüsü olmayan köye köprü, yolu olmayan köye yol, okulu olmayan köye okul, sağlık ocağı olmayan köye sağlık ocağı, fabrikası olmayan İlçelere birer fabrika, Ardahan’a üniversite yapıp sizi bu sefaletten, yoksulluktan çaresizlikten ancak ben kurtaracağım’’ “Sayın Ardahanlı hemşehrilerim! Sizi canım kadar seviyorum. Ben sizin hizmetkârınızım. Ardahan artık dünya şehri olacak yarından tezi yok bütün caddeler şantiyeye dönecek. Sn. Başbakan arkadaşımdır sözünü aldım. Bütün banka borçlarınızı sileceğim’’ diyor, borçlu köylü alkışlıyor. Zübük ilginin karşısında adeta feryat ediyordu. 4 ay sonra olacak genel seçimlerde kendisini garantilediğini anlayınca içinde gizlediği milletvekili adaylığını açıklamış oldu. Alkış alkış alkış…..
Zübük -2
Müjde!.. Müjde!.. Zübük Ağamız Mebus Oldu
Zübük’ün Ardahan çıkarmasının faturası Ardahan Belediyesi’nin çöpçülerine kesildi. Bir sabah Ardahan sokaklarında Zübük’e beddua eden çöpçüler ter kan içinde sokaklarını süpürüyorlar. Ardahan Belediyesi’nden aylardır maaşlarını alamadıkları için hepsi zayıf, fersiz düşen işçiler etrafı temizlemekte çok zorluk çekiyorlardı. Çöpçüler bir taraftan kesilen kurbanların kanlarını yıkıyor, bir taraftan sokağa atılan Zübük’ün kartvizit, resim ve afişlerini topluyorlardı. Tören bitmişti ama herkesin hevesi kursağında kalmıştı. Çünkü Ardahan kurtulmamış, hiç kimse oğlunu kızını işe koyamamış; yol, su, elektrik, fabrika, hava alanı, baraj yapılmamıştı. Deli Hemme, Deli Tecco, Deli Abbe Celil, ve Deli Je je para alamayınca kaldırıma oturmuş hüngür hüngür ağlıyorlardı; “Muhtara var, herkese var, bize neden yok?” diyordu. Ardahan, Ardahan olalı böyle bir zulüm görmemiş, herkes bir şaşkınlık içinde Ardahan kurtuluyor da bizim haberimiz mi yok? Bu güne kadar siyasete para bulaştırılmamış. Çıkar, para, yalan bulaşınca birden herkesin siyasete iştahı kabarmış. Cadde, sokak, kahveler, köy dükkânlarında herkes siyaset konuşuyor. “Oy demek namus demek” kavramına ne olacak? Bir sürü soru ortalıkta sahipsiz dolaşıyordu. Oy bezirgânları türemiş, herkes Zübük’e “Köyün oyu benim cebimde, parayı bastır al oyu” diyorlardı. Ardahan yeni bir dönemece girmiş, kirli bir siyasetin sinyallerinin sesi ta...
Ankara, İstanbul ve İzmir’den duyuluyordu. Gurbetteki aydınlar bu kirli siyaset döneminin başlamasının önünü nasıl kesileceğini düşünüyorlardı. Ardahan öylesine bir hızlı dönemece girdi ki; ya bir devrim yaşayacak, ya da o hızla virajı alamayıp bilinmeyen bir yere gidecek, kaza yapacak telafisi zor yaralar alacaktı. Duruşuyla, aydınlık yüzüyle yıllarca Türkiye ve uluslararası güvenilir bir siyasi çizgisi olan. Ardahan’ın aydınları, bu hızlı değişimin renkli vaatlerinin havada uçuştuğu, umutların dağıtıldığı ortamda, hele yoksul kesimin bir pay kapma peşindeyken gidişattan büyük bir üzüntü duymaktalar. Şimdi bir taraftan yoksullaştırılmış seksen yılda bir tas su bile verilmemiş, yolu, suyu yok, okulu yok, sağlık ocağı yok, hastanesi yok, kısaca yok oğlu yok. Bir kenti düşünün. Bir taraftan önceki seçimlerde Kars – Ardahan - Iğdır’dan milletvekili seçilenler konvoyla gelmiş köylere girmeden il ilçe ve beldelerde birer konuşma yapmış. Sadece ileri gelenlerin elini sıkmış. Bazıları vekiller seçim bölgelerine gelmeden şapkalarını göndererek seçilmişler. Bu seçilen milletvekilleri vatandaşa hep mesafeli durmuş, köyleri gezip vatandaşa sarılmamış, “Benim canlarım” dememiş, “Ben sizin hizmetkârınızım” dememiş, yaylalarda gece onlarla yatmamış. Eski vekiller tenezzül edip vatandaşla bir fotoğraf çektirmemiş.
Zübük gibi böylesine halka sıfır yaklaşmamış. Bir taraftan Adalet Partisi’nin 46’lıları; Gadana Zikri, Güngör Amca, Fezo Amca, Cemal Baydar, Taştan Amca gibi elli yıllık emektar siyasetçilerin pabucu dama atılmış. “Böyle bir felaketin Ardahan’ın başına geleceğini kırk yıl düşünsek aklımıza gelmez” deyip kara kara düşünüyorlardı. Bir taraftan adeta bütün Ardahanlı onu anlatıyor. Bazı anneler çocuklarını bile Zübük’ü anlatarak uyutuyorlar. Zübük milletvekili olmadan Ardahan’a böylesine bir popülizm aşılanmamış. Sanki herkes feleğini şaşırmıştı!.. Bir taraftan bu güne kadar hiçbir siyasetçi köylünün, garibanın elini tutmamıştı. Gariban köylü siyasetçiyle fotoğraf çektirmemişler. Köylünün çoğu meclisin yolunu bilmezken, Zübük Ağa; “Ben seçilirsem, herkes gelecek başımın üstüde yeri olacak. Mecliste birlikte yemek yiyeceğiz” demiş. Ardahanlı; ayağı tezek kokan, yırtık pantolonla, saç sakal dizinde, garibanlaştırılmış duygularıyla oynanan Ardahanlı TBMM’de yemek yiyecekti. İşte köylüye büyük bir rütbe takılıp gönülleri fethedilmişti. Bu kirli siyaseti hiç bir gücün engellemesi mümkün değildi. Yoksulluğun belini büktüğü Ardahan’da insanlar yıllardır bedava oy vermiş, şimdi ise yeni bir para kazanma kapısı açılmış. Siyaset hızla kirleniyor. Yeni oluşan oy simsarları, çıkar gurupları parayla oy satmak için bir sürü senaryolar uydurup, para almanın yollarını arıyorlar. Daha doğrusu siyaset Ardahan’da yeniden şekilleniyor. Hele saatlerce bir yolcu için bekleyen, taksitini zor ödeyen taksiciler, minibüsçüler davul-zurnacılar, şakşakçılar daha çok yağcı olanlar da ağanın karşısında el pençe eğilenler de belirleniyor. Yıllarca dik duran Ardahan’da eğilenlerin sayısı da hızla çoğalıyordu. Bir taraftan karşılama törenleri daha renkli bir şekilde hazırlanıyor. Sayıları çok artınca karşılama töreni Zübük’ün adamlarını dışında kimse o karenin içine giremiyor. İtibari artan Zübük her gün hızlanıyor, her düğüne katılıyor. Gelinlerle fotoğraf çektiriyor.
Dernek gecelerini kaçırmıyor. Gecelerde ozanların sazlarına para takılınca onlarda; “Zübük Ağam” diyor başka bir şey demiyorlar. Gittiği her gece hatıra fotoğraflar çektiriyor. Gazetecilere bol bol haber yaptırıyor. Her geldiği yere 50 kişiyle girip çıkıyor. Su motorları hazırlanmış, hangi köyün suyu yoksa belirlenmiş, oy komisyoncuları tespit edilmiş, köylere girmeden karşılama komiteleri hazırlanmış. Köylü Durmuş amca Ardahan’da partinin önünde duran su motorunun etrafında 10 kez dolandıktan sonra, Veli öğretmene sordu: —Bu motor mu bize su verecek? Öğretmen Veli: — Tabi amca. Elektriği bağladın mı iş tamam —Peki, elektrik parası kim ödeyecek? —Tabi suyu kullananlar. — Benim güzel öğretmenim, Türkiye’nin en fazla suyu bizde var. Parasız su varken niye paralı su? Bu motorun yaktığı elektriği, bu fakir Ardahanlı ödeyemez Veli öğretmen: —Durmuş Amca, ben de bunun bir oyun olduğunu, oy almak için kullanıldığını biliyorum. Siyasetçi Ardahan’ın eksiklerinin, sorunlarının giderilmesi için Meclisin önünde veya Genel kurulda yatıp, sitem etmesiyle alabilir. Ardahan’da 239 köy var. Bu böyle çözülmez! Bu bir siyasi ahlaksızlıktır!.. Bu siyasi kirlilik Ardahan’ı perişan eder, bunu durdurmak lazım. — Öğretmen bey nasıl duracak? Köyden gelen önce bu adamın elini öpüyor, sonra işine bakıyor —Durmuş amca bu motorla Ardahan’a elli yılda su gelmez. Bu bir siyasi oyundur. Aman kapılmayın !.. — Öğretmen bey, sen aklı kesen bir adamsın. Mürekkep yalamışsın. Ardahan il oldu. Bu nasıl bir şey, yoksa bu adam ilin parasını mı harcıyor? Bu paraları nereden buldu? —Amca Ardahan yeni il olmuş. Başka illere verilen paylara dikkat edelim. Cumhurbaşkanı’na ve Başbakan’a bir heyet gönderin. Her şeyi öğrenirsiniz. Bu adam ben yaptım diyemez. Yoksa bu adam Ardahan’da ne ar, ne de abur bırakacak . — Öğretmen bey başka çaresi yok mu? — Durmuş Amca bizim Adana’daki siyasetçiler öyle çalışmışlar ki, bizim tarlaların arasında bile asfalt var. Subaşımızdan akıyor artık Durmuş Amca bir şey anlamadı. Heybesini atının sırtına attı ve köyünün yolunu tuttu. Zübük’ün siyaseti böylesine kirletmesi gurbetteki bütün aydınları harekete geçirmişti 12 Eylül’den sonra Ardahan’dan ve Göle’den terk ettirilen aydınlar, bu kirliliği önlemek için bir komite kurarak Ardahan’a göndermişlerdi. Büyük bir örgütlü gücü yakalayıp Zübük’ün önünü keseceğini zanneden komite, Ardahan ve İlçelerine ve hangi köye gitmişse kimseyi inandıramamıştı.
En son Göle’nin Yanatlı (Varginis) köyüne gitmişler, Şevket amcayla görüşmüşler. Şevket Amca sormuş; — Siz hangi yüzle bize geldiniz? Biz elli senedir Halk Partisi’nin peşinden gittik. Yirmi sene de siz devrim yapacak, köylüyü bu sefaletten kurtaracaksınız diye sizin peşinizden koştuk. Hani? Sıfıra sıfır, elde var sıfır. Komiteden bir Hoca; —Amca bu adam devlet değil, fabrikatör değil, bu Ardahan’ı kurtaramaz. Su getiremez, su motorları sizin biçerdöver motorunuz kadar ucuz motordur. Bunu siz de yapabilirsiniz. Bu elektrik paraları ocağınızı söndürür. Şevket Amca; — Yok. Siz seksen yıldır bize bir şey yapmadınız. Çocuklarımız okula gidemedi. Hastalarımızın yarısı Erzurum’a giderken yolda öldü. Sağlık ocaklarımıza hemşire göndermedikleri için yıllarca kapalı kaldı. Çoğu çürüdü. Çoğunun içinde köylü hayvan besliyor. Biz Cumhuriyet’in kuruluşundan beri bu Ardahan sınırını bekledik. Siz bize bir tas su bile veremediniz. Çocuklarımız gurbete gitti, biz yaşlılar burada duvar dibinde kaldık. Bu Zübük Ağa bizi kurtaracak biz oyumuzu ona vereceğiz. Komite bütün söyleyeceklerini söylemiş. Ama geçmiş siyasiler bir çivi bile çakamamış. Adeta köylüye ihanet etmişler. Bu ihanetin karşısında, bu ihmalin karşısında köylüye söylenecek bütün sözler söylenmiş. Zübük öylesine bol vaatler vermiş ki; o vaatlerin önünde durmak mümkün mü? Komitedeki hoca heyetle İstanbul’a dönmüş. Eski DEV GENÇ, DEV YOL, HALKIN KURTULUŞU ve diğer siyasi fraksiyonlar hocayı karşılamışlar. Komitedeki hoca, olanları anlatınca Ardahan’ın aydınlık geleceği için bedel ödeyen aydınlar. Derinden “oh” çekerek, demek biz boşuna yıllarca mücadele verdik. İtildik, kakıldık, yıldırıldık, işkence gördük, cezaevinde yattık.
Ardahan Türkiye’nin aydınlık yüzüydü. Bir Zübük bütün ahlaki duruşu yerle bir edecek. Türkiye’nin her köşesinde aklıselim Ardahanlılar Zübük’ün önünü kesmek için Ardahan’a ettikleri telefonlar boşa çıkmış, hiç kimseyi ikna edememişler. Zübük her gün yeni bir projeyle halkı heyecanlandırıyor, ufak ufak paralar dağıtıyor, yemek yediriyor, herkesi peşinden koşturuyor. Ardahan il ve ilçe teşkilatlarını değiştirip, çoğunluğu Ardahanlı olmayan yabancılardan oluşturuyor. Zübük bütün gezilerini 50 -100 kişiyle yaparken, Ardahan’da siyaset yapanların beyinleri durmuş, bu kampanyanın karşısında nasıl duracaklarını şaşırmışlar. Denize düşen yılana sarılır misali... “Geliyor geliyor su getiren amca geliyor!” Çocukların haberiyle köyde davul sesi kıyameti kopardı. Zübük, köyün girişinde karşılandı. Zübük’ün adamlarının, köyün oyunu pazarlayacak simsarların öğrettiği gibi onu iki delikanlı omuzlarına aldı. Fotoğrafçılar ve Zübük’ün anlaşma yaptığı gazeteciler habire flaş patlatıyorlar. Zübük’ü köyün ortasında hazırlanan meydana getirdiler. Yavaşça omuzlardan indirildi. Hazırladıkları masanın üzere çıktı. Hükümete, devlete, eski mebuslara verdi veriştirdi.
Konuşmasını bitirmişti ki su motoru da bir traktörün üstünde kalabalığın arasına girince alkış kıyameti koptu. Her nedense köy imamı bu toplantıdan uzak, köyün bir köşesinde Zübük’ün karşısındaki partililerle olayı gizlice izliyorlardı Kazım Amca sordu, —Biz Halk Partiliyiz Bu adamın yanına gitmiyoruz. Peki hoca siz neden gitmiyorsunuz? İmam, —Kazım Amca, biz devletin emrinde bir memur olarak maaş alan adamız. Bu adamın hiçbir sözü doğru değil. Ama bu köyün Zübük Ağa’dan başka çaresi de yok. Çünkü insanı bırakın hayvanların bile suyu yok —Hoca efendi bu adam çok biliyor çok konuşuyor bunu durdurmak için bir büyü yapabilir misiniz? —Kazım amca, duyduğum kadarıyla bu adam Ardahanlı bile değil. Ama siz seksen yıldır bu köye bir su getirememişsiniz. Bunu durduramazsınız. Siz beceriksiz siyasetçilerinizi savunamazsınız. Seçimler hızlanmış Zübük karşı parti adaylarından çok konuşup çok fazla vaatlerde bulununca kendisine karşı ilgi, alaka artmış. Bu yüzden Zübük kendisini öylesini kaptırmıştı ki seçim kampanyasında gördüğü ilgi onu deliye çevirmişti. Gittiği her yerde avazı çıktığı kadar bağırıyor, halk alkışlıyordu.
Kısa zamanında bütün köyler gezildi. Zübük öylesine vaatler verdi ki, devlet 81 ile gönderdiği yıllık harcamayı Ardahan’a gönderse bile bu vaatler yerine geleceği yoktu. Ardahanlı bu amansız, sınırsız konuşmalar, vaatleri görünce hele işsizlere iş, yoksullara ufak tefek harçlıklar verilince, kirli, çamurlu bir siyaset yoluna girilmiş oldu. Bazen karşı duruşlar olsa da, yoksulluğun gözü kör olsun. Çaresiz halk, ya yol yaparsa, su getirirse, ya oğlunu işe koyup gelininin tayinini yaparsa, ya fabrika, hava alanı yaparsa, ya göç durursa gibi bin bir hayallerinin peşinden koşuyorlardı Bir köy toplantısında birden kalabalığın arasına birisi girdi. —Ula dadali ne öğretiyirsiniz bu gaba adamı. Bu adam daha önce Ardahan’da elli milyonluk ürünü dört milyona satan adam değil mi? deyince Zübük’e karşı muhalefet edenlerin sayısı hızla artmaya başlasa da taşlar gediğine uydurulmuş, düzgün siyaset, onurlu duruşlar zedelenmiş, sanki karabulutlar Ardahan’ın etrafını sarmıştı. Bu kadar şatafatın faturası da tabiî ki kaba olacaktı. Tabiî ki evdeki hesap çarşıda tutmamış. Bu yüzden yeni kaynak lazım. Zübük bu masrafların altından kalkamayınca ikinci sıradaki milletvekili adayına gaz vererek “İkimiz de kazandık. Bu işi garantiye almak için biraz kesenin ağzını açmak lazım” deyince kesin kazanacağını sanan ikinci adayın masrafların büyük bölümün üstlenmesiyle Zübük kendisini rahatlatmıştı. Türkiye’de genel seçimler sonuçlanmış, Zübük seçimi büyük bir farkla kazanmıştı. Zübük’ün adamları seçim sonuçların öğrendikten sonra gece yarısından sabaha kadar korna çalıp Ardahanlıyı uyutmamışlardı. Davulcu sabahın köründe bağırıyor “Duyduk duymadık demeyin! Zübük Ağam mebus oldu. Müjde!.. Müjde!.. Zübük ağamız mebus oldu” deyip ha bire davula vuruyordu. Zübük kazanmış, Ankara’ya hareket edecek. Bütün Ardahanlılar meydanda toplanmış. Yolcu edenler Zübük Ağa’larına azık hazırlamışlar, herkesin elinde bir torba.
Bazı Ardahanlılar da pişmiş kaz, tavuk, kavurma getirmiş. Bu azıklar o kadar fazla gelmişti ki çift dingilli bir tır bile taşıyamazdı. Çünkü Zübük herkese bir umut vermişti. Kiminin çocuğu işe alınacağı için sefaletten kurtulacaktı. Zübük Ardahan’ın son umuduydu. Sanki bir umut dalıydı herkes bu dala tutunmak istiyordu. Zübük herkesi kucaklıyor bağrına basıyor “Seni Ankara’ya bekliyorum” diyordu. Deli Hemmi; duvarın dibinde durmuş olanları izliyordu. Birden Zübük’e doğru koştu ve elini tutup öptü. “Zübük emmi, Zübük emmi artık mebus oldun. Hani Hoçuvan’da bana söz verdin ya beni de Bakırköy hastanesine götürsene” dedi. Zübük sözünü unutmuştu. Hamme boynunu büktü, bekledi… Cevap alamayınca Kongre Caddesi’nden aşağı bağırarak koşmaya başladı. - Zübük Ağa bizi kandırdı!. Zübük Ağa bizi kandırdı!.. İnanmayın!.. Ama Ardahanlılar Zübüğün gerçek yüzünü deli Hemme kadar anlayamamışlardı.
ZÜBÜK -3
Gel abi gel!.. Ucuz yemek Mecliste..
Zübük Ağa genel seçimlerinde milletvekili seçilince, halk tarafından kendisine olan ilgi ve alaka 100 kat daha artmıştı. Gel gör ki; liderini bulamayan Ardahan hep yoksulluğun adresi… Türkiye’nin en son sınırıBazen yaşamda yolun bittiği, bazen hayattan kopmanın adresi… Bütün olumsuzluklara rağmen yıllarca yoksulluğa direnmiş, zorluklara göğüs germiş, sınırda her karış toprağına sarılıp “vatan” demiş, o yoksulluğuyla sınırı dimdik beklemiş. Ama sosyal devlet ne yol yapmış ne de arayıp sormuş halini. Daha doğrusu devlet bir tas suya muhtaç etmiş.
Hükümetler bir fabrika yapmamış. Hal böyle iken biri çıkmış elinde umut torbası, çaresizlikle kıvranan bu halka umut dağıtmış. Onların ter temiz duygularıyla oynamış. Onlar da oy vermiş ve bir umut, bir kurtuluş yolu görüp Zübük Ağa’yı mebus seçmişler. Mebus Zübük’ün vaatlerinin yerine tereddütsüz geleceği kanısını taşıyanlar, çocuklarının bir iş sahibi olacağı sevincini yaşayanlar, ahırdan ineğini satıp Ankara’nın yolunu tutmaya başladılar. Gelen giden çok olunca Ardahan’da bir hareketliliktir başlamış. Her gün bir bayramı andırıyor... Ardahan’daki otobüs şirketlerinin yüzü gülmeye başlamıştı. Bu süslü yolcuların karşısında, otobüs şirketleri de gözle görülür değişiklikler yapmaya başlamış, Ardahan Yolları ilk defa “TREVEGO” Yeni otobüsler alınmış, Değiştiremeyenler ise eskilerini boyanmıştı, Dahası kravatlı kaptanlar ve muavinler, çaylar şirketten, Mebus Zübük’ün iyi adamlarına yolda kaptan yemeği yedirmeler…
Yeni bir yaşama sevinci herkesi alıp bir tarafa götürüyordu. Yani Mebus Zübük herkesin hayatına girmiş. Bazen bir umut kapısı, Bazen rüyalarını süslemiş, bazen de umudun tükenişi olmuştu… Borcunu ödemeyen uzun yol otobüs sahibi Kaptan Orhan Cuma Namazı’nı kılarken birden, “Yarabbi Mebus Zübük’ün işini gücünü rast getir. O olmasaydı benim otobüsümü haciz götürecekti, Yarabbi onun ayağını taşa değdirme. Zübük Ağa’mızı muzaffer eyle, Yarabbi!” Kaptan farkında olmadan yüksek sesle dua ederken, birden camide olduğun ve cemaatin kendisini seyrettiğini görünce duasını yarım bırakıp camiyi terk etti. Eskiden hiç kravat takmayanlar, çok fakirler bile fiyakalı elbiseler, kravat takmaya başlamışlardı. Ardahan o yıl Türkiye’de en çok takım elbise ve kravat satan il olmuştu. Tabi ki Ardahanlılar TBMM’de de el aleme karşı sinek kaydı taraşlı, kravatlı, şık elbiselerle, ayakkabıları boyalı, tok çalımlı sallanacaklardı. Kimilerin meclise hiç gitmemelerinin merakı, bazılarının milletvekilleriyle birlikte yemek yerken yaşayacağı mutluluk, kimilerine verilen vaatlerin yerine getirilmesi gibi umutlarını yeşerten insanlar. Mebus Zübük’ü görmek için TBMM’ye gelince büyük bir yığılma oldu ki mecliste çalışan 550 Milletvekilli de şaşırdı.O kadar gelen giden var ki; bütün milletvekilleri, bakanlar, büyük bir aşiret ağası olduğunu zannettikleri Mebus Zübük’ten çekinmeye başladılar. Gelenlerin her gün attığını gören ve Artvinli olduğu için hemşehrilerinin de gelmesiyle yarın sorun yaratacağını anlayan Mebus tedbirini almış, hemen bir personeli meclisin giriş kapısına koyup, gelenleri TBMM’nin yemek salonuna alarak ortalığı sakinleştirmeye çalışıyordu. Her gelen heyete yemek yedirdikten sonra sekreterini arayarak, “Bana çabuk Başbakan’ı ve falan bakanı bağla”diyordu. Sekreterine eşini bağlatan Mebus Zübük , “Sn Başbakan veya falan bakanla görüşüyorum” diye insanlara hava atarak verdiği vaatlerin üstünü örtmeye çalışıyordu. Çoğuna “Bakan’la görüştüm. Senin işin yarın değil öbürsü gün yapılacak” diye umut veriyordu. Fakat yarınlar, öbürsü günler, daha doğrusu bitmeyen günler başlayınca gelenlerin çoğu Ankara otellerinde bitlenmeye başlamışlardı. Ankara’ya fiyakalı kravatla gidenler, gelirken kravatsız, saçlı, sakallı, bit pire düşmüş yüzleri bin parça olacak gibi gelince, Mebus Zübük Ağa’nın kirli siyaseti kısa samanda bütün Ardahan’ın diline dolanmıştı.
Ne yazık ki Ankara’ya gidenlerin hiç birinin işi olmamış, hiç kimse çocuğunu işe koyamamıştı. Buna karşın bol bol yemek yemiş, Ankara’nın kirini pasını Ardahan’a getirmişlerdi. Ama ne gariptir ki çoğu kendisine yediremediği için, ağasının aleyhine konuşmuyordu. Her insan bir umutla yaşıyor, ya yaparsa?… Kimileri de Ardahan Halkını kandırdığı için mecburi susuyordu… Ardahan sokaklarında tek gerçeği söyleyen Deli Hemme, bu kirli siyasete bilerek veya bilmeyerek karşı koymaya karar verdiği için, otobüs garajının önünde nöbet tutmaya başlamıştı. Ankara’dan gelen otobüs, daha yolcuları indirmeden Deli Hemme bağırıyor. Deli Hemme; — Gel abi gel ucuz yemek burada. Simsar soruyor: —Deli Hemme bu ne yemektir.? —Ağabey bunlar Ardahan’ın sorunlarını meclise götürdüler. Mebus Zübük’ün ucuz yemeğiyle değiştirip geldiler. Bir yemeğe bu makus tarihimizi değişir miydi? —Oğlum sen deli misin? Bizim yolcularımıza niye hakaret ediyorsun, onlar olmazsa biz ne yapardık. Bırak gitsin sana zararı ne? — Sen ne biçim konuşuyorsun? Ben sükut durayım da bu Ardahan hep geri mi gitsin? Ben sükut durayım da göç yine devam mı etsin, köylerin tamamı mı boşalsın? Ben sükut durayım da benim gibi yoksulluktan bir sürü insan deli mi olsun? —Ulan deli, 40 yılın başında doğru bir kelime söyledin. —Abi, bunlar Ardahan’ın sorunlarını çözmek için Ankara’ya gitmedi mi? —He doğru. —Hani oğullarını, kızlarını işe koymak karşılığında oy vermediler mi? —He verdirdiler. —Hani Ardahan kurtulacaktı? Hani fabrikalar yapılacaktı? Hani Ardahan şantiyeye dönecekti, işsize iş verilecekti? Hani okullar, yollar yapılacak, hani kafamızın tayyareler uçacaktı, sular akacaktı.? —Ulan deli, 80 yıl yapılmayanlar için bekledin. Bu adam yeni seçildi bir nefes ver. — Hani Mehmet dayımın 8 işsiz oğluna iş verecekti? Dayımın iki ineği vardı birini sattı. Onu da otellerde yedi geldi. —Öyle mi? — Hani ben oy verirsem Bakırköy Deliler Hastanesi’ne götürüp iyi edeceklerdi? Gidenler mecliste onun yüzüne tükürselerdi ben de onlara burada Ardahan etinden yemek yedirirdim. — Sus olan deli, sen kim oluyorsun da memleket kurtarıyorsun? Aç karnını doyurmadan yemek yediriyorsun!.. Memleketi kurtarana bak..
Deli Hemme’nin Ardahan gerçeğini anlattığını anlayan Simsar sesini kesti ve ortalıktan yok oldu. Dele Hemme bütün gelenleri böyle rencide ederken, Ankara’dan gelen Mebus Zübük’ün adamları ve oy verenler Deli Hemme’yi görünce saklanacak delik arıyorlardı. Ardahan’a acil telgraf Ankara’yı şaşırtı Çok gelen olunca TBMM’de yığılma olmuş ve aylarca Ardahan’a geri gidemedikleri için çıkan bir sürü dedikoduyu kesmek ve Ardahan’dan gelen telefonlarını susturmak için Mebus Zübük, hemen bir cin fikirle Ardahan köy muhtarlarına ve partililerine birer telgraf çekmiş. Telgraf aynen şöyle; “Benim canım kadar sevdiğim Ardahanlı canlarım. Ankara’ya gelenleri başımın üzerinde ağırlıyorum. Dediğim gibi sizin hizmetkârınızım. Benim canlarıma hiç masraf ettirmiyorum. Ankara’ya Ardahan’ın sorunları için gelen pek yok. Sadece çocuklarına iş için gelenler var. Onlar da sabah, öğle, akşam 3 öğün meclisin yemekhanesinde yemek yiyor. Ben Başbakan’la Ardahan’ın sorunlarını ve gelenlerin işsiz çocuklarına iş bulmak için görüşürken onlar da çaylarını içiyorlar. Ardahan’dan gelen çok olunca, Ankara’da otellerde yer bulamadıkları için, geceleri Meclisin grup odalarında bedava yatırıyorum. Başka ne yapabilirim? Ben sizi sevmekten kendimi tutamıyorum. Sakın tereddüt etmeyin benim canlarım” Zübük’ün mebus olması ve uzun yıllar Ardahan’ı meşgul etmesi, onu Ardahan’ın başına bela eden yılların siyasetçisi Taştan amcayı yatağa düşürmüştü. —Ben bu vebalin hesabını o dünyada nasıl vereceğim? diye sürekli sayıklıyordu Bir gün oğlu: — Baba bize söyleyeceğin bir sözün var mı? —Var oğlum hem de çok… —Nedir baba? —Ben Ardahanlılarla helâlaşmak istiyorum —Peki, ne yapalım baba? —Çağır gelsinler. Köy meydanında onlarla helâlaşalım.
Taştan amcanın oğulları zaman kaybetmeden Ardahan Belediye Reis’ine gitmiş, babalarının son vasiyetini bildirmiş.. Reis de eskiden aynı partili olduğu için o da bir o kadar suçluluk hissediyordu. Bu nedenle belediyenin hoperlörleriyle halkı çağırmış ve günlerden Pazar günü bütün Ardahanlılar Taştan amcanın köyünün meydanında toplanmış. Bir kısmı sandalyede, bir kısmı taş üstünde yerde oturuyorlar. İki tahtanın üzerine koyulmuş Taştan amcayı getirip kalabalığın ortasında bir masanın üzerine koydular. Köyün kadınları, akrabaları ve eşi duvarın dibinde hüngür hüngür ağlarken, Taştan amca sesi titreyerek; “Değerli komşularım” derken gözlerinden burum buram yaş gelmeye başlamıştı. Taştan amca hıçkırıklar tuttuğu için bir zaman konuşamadı. Birden kendini toparladı ve konuşmasını sürdürdü: —Bu mebus Zübük’ü ben getirdim. Ben sizinle tanıştırdım. Ben nereden bilirdim bu kadar bizi kandıracaktı? Şimdi herkes sebep olduğum için bana beddua ediyor. —Köylü Memet emmi: Taştan abi ben size söylemiştim. Bu adam Ardahan’da siyaseti kirletecek ama bana inanmadınız, çoğunuz onun peşinden koştunuz, “Müjde! Müjde Banka borçlarını sildi” diye muhtarlara faks gönderdi. Ben “Devletin işidir” dedim inanmadınız.
Bak hepiniz icralık oldunuz. Devletin valiliği her kuruma gönderdiği veya göndereceği bütün yatırımları “Ben gönderdim” diye telefonlar, fakslarla, SMS Mesajlarıyla Ardahan muhtarlarına, ilgililere ve gurbetteki derneklere bildirerek kendisini bir hizmet adamı gibi gösterdi. Ben “Doğru değil!” dedim, siz ses çıkarmadınız. Su motorlarını getirdi. Elektrikle birkaç köye su getirdi. Şimdi dünyanın elektrik parası geldi. Ödenmeyen elektrik paraları yüzünden sular kesildi. İcralık oldular Ama bana yine inanmadınız. 1992 yılından beri (100 )bine yakın Ardahanlı göç ederken, arkalarından ağıtlar yakıldı, maniler söylendi, destanlar yazıldı. Bayramlarda gurbetten gelip yakınlarının mezarlarını ziyaret edemeyenlerin, gözyaşları sel oldu aktı. Ama göç devam ederken siz yine uyanmadınız. Onu destekleyen muhtarlara verdiği çekler karşılıksız çıkanca, 52 muhtar, 52 cami hocası soruşturma geçirdi. Bu kirliliğe yine seyirci kaldınız. Yalanları ortaya çıkınca üstünü örtmek için “Festival Ağası” oldu, çok konuşan muhtara “Ben maaş almıyorum. Her ay bir köy muhtarına bağışlıyorum” dedi. Bir sürü aslı astarı olmayan sözler, yıkılan hayalleriniz karşısında yine siz partililer sessiz kaldınız. Yoğun göçten sonra oğullarını gurbete gönderip de geri gelmedikleri için yalnız kalan, yıllardır o coğrafyanın yoksulluğuna göğüs germiş ve duvarın dibinde ağlayan yaşlılar görüp selam vermeden yanından geçtiniz.
Ardahan’a köprü, fabrika, hava alanı, baraj, çürük yapılan fakülte binası, 15 yılda bitmeyen Hükümet Konağı’nın önünden geçtiniz yine uyanmadınız. 16 yılda binlerce söz ve gazetelerde beyanat verildi. Ama sanayi sitesi yapılmadı. Binlerce söz verildi. Ama barajlar, hava alanı vs. yapılmadı. Binlerce insan öldü. Onların çocukları evlendi, çocukları oldu. Ama bu vaatlerin gerçekleştiğini görmediler. Siz yine hesap sormadınız. Sınır kapıları Karadeniz lobisinin hatırına başlatılmadı. Ama sekreterin eşinin üzerine TBMM’nin temizlik ihalesini aldırdı. Siz yine ses çıkarmadınız. Orta kentli Temel, banka borçlarını ödeyemeyince inekleri, traktörün römorkuna yükleyip TBMM’nin önüne bırakmak için yola çıkınca önünü kesip, Ankara’ya gitmesini engellediniz. Yine yanlış yaptınız. Yahu kardeşim siz partililer ve biz Ardahanlılar Deli Hemme kadar olamadık. Ardahan gerçeğini görmezden geldik. Sizin sayenizde siyaset bu kadar kirlendi. Şimdi de o dünyaya gitmeye korkuyorsunuz. Arkadaş, ben hakkımı helal etmiyorum. Ardahan’ın çektiği bu sefaletin yüzünden, siz cenneti bırakın cehennemde de yer bulamayacaksınız!.. Bu sözler Taştan emmiyi büsbütün bitirmişti. Memet emminin yoğun eleştirilerine kızan Belediye Reis’i sesini yükselterek: — Yahu adam bizden af diliyor. Sen tek suçlu o gibi yükleniyorsun. — taştan emi; Yavrum, ben nereden bileydim bu soysuz