Bu gün sizlere CHP’de değişim tartışmalarını ve son aday adaylık sürecimi yazacağım. Zira bu iki önemli konuda, neler yaşandığını ve ne düşündüğümü bilmek yazılarımı istikrarlı bir şekilde takip eden dostlarımın en doğal hakkıdır.
Ben 1977 yılında Hanak’ta doğdum. Aklım kestiğinde babam cezaevindeydi. Suçu malum. 1987 yılında babam cezaevinden çıktığında 10 yaşındaydım. Bir devrimcinin toplum üzerindeki ağırlığını ilk o zaman hissettim. Babam; 12 Eylül öncesi öğretmenlik yaptığı köylerde adı bayraklaşan bir devrimciydi. İdeallerine ve yoldaşlarına sıkı sıkıya bağlı, paylaşımcı ve cesur bir adamdı. Annem ’de Hanak ilçesinin başka bir köyünde doğmuş derin bir yoksulluk içerisinde büyümüş, din âlimi olan dayısından aldığı eğitimle hayatına yön vermiş bir köylü kadınıydı. Hayata dair bütün ezberleri o eğitimin izlerini taşıyordu. Kimsenin hakkına el uzatmazdı.
Ben işte bu iki insanın birbirinden farklı iki değeri arasında büyüdüm. Babamdan devrimciliği, yoldaşlığı, onurlu yaşamayı, adil olmayı annemden de başkalarını hakkına el uzatmamayı öğrendim. Bütün ömrümce babamın bayraklaşan isminin ağırlığını taşımak ve annemin bana öğrettiği şekilde hakkım olmayana el uzatmadan yaşamak için çabaladım.
Bu yaşam felsefesi elbette siyasette de benim kılavuzum oldu. Hiçbir zaman kendim için kavga vermedim. Kendimde biriktirdiklerimi toplumun faydasına kullanmak için görev taleplerim olduysa da, partinin bu konudaki kararlarını her zaman gereken olgunlukla karşıladım ve mücadeleye devam ettim.
Son aday adaylık sürecimde de, hem Ardahan özelinde yaptığım çalışmalarda, hem genel merkezde yaptığım görüşmelerde, adaylığımın partiye ve topluma katacağı katma değeri yeterince anlattığıma inanıyorum. Ama beklendiği gibi olmadı. Sürecin sağlıklı işlemediği, Genel merkezde akçeli işlere bulaşanlar olduğu, yerel de Ardahan siyasetine yön veren bazı önemli makam sahiplerinin de yine akçeli işlere bulaştığı, hatta bu kişilerin yakın çevrelerinin iktidar partisi vekiline destek verdiği gibi birçok şey yerelde sosyal medya üzerinden yayın yapan basın mensupları tarafından dile getirilse de, hepsine kulaklarımı tıkayıp, partimin ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir oy fazla alabilmesi adına elimden gelen tüm çabayı ortaya koymaya devam ettim.
Bu fırtınalı seçim sürecinde dost sandığım birçok insanın gerçek yüzlerini görme şansı yakalamanın yanında, yeni ve çok değerli dostlarla da yolum kesişti. Benim adıma sürecin en değerli kazanımı buydu.
Değişim meselesine gelince; yıllar önce yine bu gazetede “Sağdan oy almak için sağcılaşmak ahmaklığı” başlıklı bir makale yazmıştım. O makalede söylediklerimin hala arkasındayım. Biz kendi fikrimizi topluma anlatmayı bırakıp, her dönem popüler adaylar bulup seçimlerden sonuç almaya çalışan bir yapıya döndük. Son on seçimde sokakta kendi ideallerimizi anlatsak ve her seçimde partinin oyunu yüzde bir artırsak bugün %35’le birinci parti olurduk. Ama her seçimde aynı hataları tekrar edip durduk. Şimdi değişmeye karar verdik. Ülke ekonomik ve demografik olarak yağmalanmış, genç nüfusun neredeyse tamamının gözü bir an evvel başka bir ülkeye gitmekte, aynı kadrolarla 21 yıldır aynı şeyleri yaparak seçim kazanmaya çalışmışız ve bir yerel seçim hariç başarılı olamamışız, şimdi aynı kadrolar birbirlerine çalım atarak değişim yapmayı vadediyorlar.
Parti içinde daha aşağılarda siyaset yapanlar ise bu değişim sürecinde kazanana atı doğru tespit edip, ona göre kendi açısında “kariyer planlaması” kapsamında hamle yapma peşinde. Ben kendime bir kariyer planı yapmıyorum. Partideki değişim sürecini samimi ve dürüst bulmuyorum. Dört dönem, beş dönem, altı dönem hatta yedi dönem aynı koltukları işgal ettiği halde partiyi bir arpa boyu ileriye taşıyamamış insanların eliyle yapılacak değişimden sadece koltuk değişimi çıkar. Önce o insanlar değişime kendilerinden başlayacaklar. Yıllardır engizisyon gibi işgal ettikleri o makamları, yeni insanlara, genç insanlara, yeni fikirlere terk edecekler. Sonrasında bu parti acilen tüzük kurultayı yapacak, demokrasiyi kendi tüzüğünde programında tam işler hale getirecek. 12 Eylül cuntasından kalma siyasi partiler yasasının arkasına saklanıp, demokrasicilik oynamayacak.
Son söz, Sayın Genel Başkanıma; Seçim sürecinde ortaya koyduğu performans olağanüstüydü. Hazırladığı program, oluşturduğu ekonomi kadrosu Türkiye’ye çağ atlatacak, bugün yaşanan bu kaotik ortamı ortadan kaldırabilecek bir çalışmaydı. Ama olmadı. Türk halkı kendi kurtuluşuna oy vermedi. Ucuz hamasi söylemlere yine kandı. Ama artık o süreç bitti, o tren kaçtı. Sayın genel Başkanın seçimden sonra yapması gereken tek şey vardı. Bırakmak. Benden bu kadar arkadaşlar, elimden geleni yaptım ama olmadı deyip, ömrünün geri kalan kısmını ailesine ve torunlarına ayırması gerekirdi. Ama sanırım onun varlığı ile kendine partide makam devşiren bir güruh ona bu şansı tanımıyorlar. Ayrıca Sayın Genel Başkanın “Partiyi bilen, geçmişi temiz birisi olsa hemen bırakırım” sörlerini kendi adıma reddediyorum.
Kendimle ilgili hiçbir kaygı taşımadan, hiçbir kariyer planı yapmadan yazıyorum. Sorunu yaratan kişiler çözümün parçası olamaz. Bu partinin; genç, birikimli, donanımlı insanlara ve yeni fikirlere ihtiyacı var. Hem yerelde hem genelde yıllarca koltuklara yapışan arkadaşlar artık yoldan çekilmenizin zamanı geldi ve geçiyor.
SİZLER ANCA BÜYÜK ŞEHİRLERDE OTURUP SEÇİME 1 AY KALA ARDAHAN'A GELİRSİNİZ ADAYLIĞA SOYUNURSUNUZ , BİZ BURANIN EVLADIYIZ BURAYA ÇALIŞIRIZ DİYE ONLARCA VAATLERDE BULUNUP SEÇİMİ KAZANAMAYINCADA VALİZİNİZİ ALIP BÜYÜK ŞEHİRLERİNİZE GERİ DÖNERSİNİZ , BURANIN SOĞUĞUNU PİSLİĞİNİ GEÇİM SIKINTISINI HER TÜRLÜ EZİYETİNİ YİNE BİZ ÇEKERİZ , KUSURA BAKMADA SEN BURADA ÖMRÜ BİLLAH ADAY OLSANDA BIRAK MİLLETVEKİLİNİ BELEDİYE ENCÜMENİ OLAMAZSIN !
Bırakın artık devrim hikayelerini.... İzansız, mantıksız bir anlayış... Hikaye anlatma kardeşim... 12 Eylül öncesi insanlara acı ve göz yaşından başka ne verdiniz... Herkesin babası kendine... İstanbul yetmedi, Ankara yetmedi şimdi de Ardahan da ikbal arampeşine düştünüz...
Hala 12 Eylül 1980 öncesi vahim durumun hasreti içinde misiniz? Dedi koduyu bırak ve bilimsel düşünce ortaya koy... Particilikte ikbal arıyorsun..
12 eylül öncesi devrimcileri maalesef evlere duvarlarına köprülere yazı yazan kendi düşüncelerinden başka düşünceeyi sindiren tahammül edemeyen şiddete başvuran bir gençlikti