Ardahanlı ve aynı zamanda Dursun Akçam Kültür ve Sanat vakfı yönetim kurulu başkanı olan Edebiyatçı Yazar Dr. Alper Akaçm yeni kitabı için Ardahan’da Dursun Akçam Kültür Evinde, 8 Kasım Cumartesi günü saat 13.00’de söyleşi ve imza günü düzenledi.
Vakıf yönetiminin organize ettiği imza gününe katılım oldukça yoğundu. Düzenlenen etkinliğe CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Hanak Belediye Başkanı Ayhan Büyükkaya, Damal Belediye Başkanı Ergin Önal, Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı İlimdar Senem, Ardahan Ticaret Odası Başkanı Çetin Demirci, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Fakir Yılmaz, Eczacı Yunus Dündar, Kent Konseyi Başkanı Burak Taştan, Ziraat Odası Başkanı Latif Şahsural, Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Serhat Arslangörür, İş Adamı Kutluhan Akçay, Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı yönetimi, öğretmenler, öğrenciler, esnaflar ve Dursun Akçam gönüllüleri katıldı.
Alper AKÇAM Şöyle Seslendi..
BABA OCAĞINA GİDİYORUZ..NENELERİMİZDEN, BİBİLERİMİZDEN KALAN ATEŞİ CANLI TUTMAYA..
Sabahları daha tan iyice ağarmadan, onun tıkırtılarıyla uyanırdım…Evin gerisindeki ocakta nasırlı elleri akşamdan kalan ateşin içinden bir kor arar; bulur mutlaka… Evirir çevirir, üfler. Ya yoktur kibriti, çakmağı, ya boş yere ziyan etmek istemez. Ateş ustasıdır o. Çok geçmeden, önce çam çırası ve tezek kokulu bir duman, sonra alevler yükselir. Yüzyıllardır kendisine emanet edilmiş ateşi de insanı kardeş yapan, çoğaltan, güldürüp yenileyen anlatıları da nenem korur koynunda, yüreğinde, sesinde, yüzünün gün yanığı bin çizgisinde. Dağarcığımda nenemin, bibimin emeği, sesi, soluğu, unutturulmak istenen soluk fotoğrafları... Yeni roman Kiraz, Nenem Seyahat ve Bibim Sultan’a armağan…Baba ocağında sanatın, kültürün ateşini canlı tutmaya gidiyoruz. Buyurun dostlar sofrasına…
KİRAZ Hakkında Kısaca..
"Çok yorulurduk. Geceleri toprağın üstünde ya da kuru hasırlarda yatmaktan, gündüz sabahtan akşama kadar öküzlerin sırtındaki boyundurukta kalmaktan her yerimiz kırılır, açlıktan, susuzluktan, sıcaktan, kan emen koca sineklerin sıkıntısından dudaklarımız çatlardı. Öyle bir zamanda düşünün bir de kirazı. Bir haftadır, on gündür evinize gelmemişsiniz. Rahat bir yatak görmemiş bedeniniz; bir kaşık sıcak çorba geçmemiş boğazınızdan. Tam öyle bir günde, köyde, yolun ortasında kiraz satıcıları çıkıvermiş önünüze.
Buğday ve peynir karşılığı kiraz satarlardı. Trampa edilirdi ürün. Terazi kefelerinden birine peynir birine kiraz konur, değiştirilirdi. Peynir yerine buğday veriliyorsa, iki kez doldurulurdu buğday. Buna da "ikili" denirdi. 'Peynirle dolidoliye, buğdayla ikili' diye bağırırdı satıcılar. Hotak çocukların yediği o kirazın tadı hiçbir şeyde yoktur sanırım.""Sen benim kirazımsın," dedi Ayhan. Uyandığında aklına gelmişti bu benzetme. "Bu da nereden çıktı sabah sabah" dedi Melisa. Elinden tuttu kızın, kepenk aralarından güneş ışınlarının sızdığı pencereye götürdü. Yüz yıllardır karanlıkta kalmış bir dünyaydı sanki aydınlanmakta olan...
Kiraz, uzak bir Anadolu kasabasından Ankara'ya uzanan bir aşk hikâyesinde günümüz kültürünü sorguluyor... Kırsal alandaki yokluk ve yoksulluklardan yola çıkarak gerçekliğin çoğul zenginlik boyutlarına dokunuyor; farklı tutku ve sevgilere doğru, hiç kapanmaması gereken bir kapı açıyor...