Niye?
Çünkü PKK artık devletle değil AK Parti hükümetiyle savaşıyor da onun için.
PKK'nın Kandil'deki terör baronlarının söylemlerine bakınız, buradaki Ergenekoncuların söylemleriyle birebir aynı.
Tıpkı Ergenekoncular gibi PKK'lılar da AK Parti'nin "faşist bir rejim" kurmaya yöneldiğini söylüyorlar. "Sivil faşizm", PKK'lıların ağzında da bir sakıza dönüşmüş durumda.
PKK'nın Kandil'deki baronları da tıpkı öncelikli düşman olarak AK Parti'yi işaretliyorlar. Şiddeti derinleştirerek AK Parti hükümetini devirmeyi amaçladıklarını söylüyorlar.
Paradoksa bakınız ki, tıpkı Ergenekoncular gibi PKK'nın kendisi de Genelkurmay Başkanı'nın bir terör örgütü lideri olarak yargılanmasından duydukları rahatsızlığı dile getirmekten kaçınmıyor.
Ergenekon davası ile KCK davasının aynı eksende niye buluştuğunu o birileri anlamazsa da eminim ki halkımız derin ferasetiyle anlıyor.
PKK'nın üst düzey yöneticilerinden Duran Kalkan'ın ODTÜ'deki şiddet olaylarını tıpkı malum anlayışın siyasetteki ve medyadaki uzantıları gibi "şanlı devrimci direniş" gibi selamlaması da manidardır.
PKK gibi acımasız bir şiddet örgütünün ODTÜ'deki şiddet gösterisini selamlaması anlaşılır da liberal-demokrat geçinen birilerinin buradan "devrimci protesto" veya "şanlı ayaklanma" türünden sonuçlar çıkartması ziyadesiyle düşündürücüdür.
Bu söylem beraberliğinin tesadüfî olduğuna kimse beni inandıramaz.
(Yeri gelmişken değinmem gerekiyor: İslami geçmişi olan medyadaki bir köşe yazarımızın ODTÜ güzellemesini eleştiren İslami kesimden insanlara, "ODTÜ'lüler tekbirli şiddet gösterisinde bulunsaydı aynı tepkiyi koyar mıydınız?" diyerek İslami kesimin iki yüzlülüğüne dikkat çekmesi ayrıca manidardır. Başkalarını bilmem ama bu kesime mensup biri olarak rahatlıkla diyebilirim ki, tekbir, hiçbir şekilde şiddetin/terörün üstünü örtmeye yetmez. Hangi gerekçeyle ve sloganla yapılıyor olursa olsun her türlü şiddete/teröre karşı çıkmak gerektiğine inananlardanım. Eminim ki İslami kesimin kahir ekseriyeti de benim gibi düşünüyordur.)
Ergenekoncuların "iç düşmanı" ile PKK'nın "baş düşmanı" aynı: Başbakan Erdoğan ve AK Parti hükümeti.
Bilumum Ergenekoncuların ve medyadaki AK Parti hoşnutsuzların her türlü şiddete artık toleransla yaklaşan tutumu, kimin nerde durduğunun da artık bir göstergesi niteliğindedir.
CHP'nin sadece ODTÜ şiddetine değil başka şiddet gösterilerine de ya bizatihi öncülük eden veya doğrudan destek sunan siyaseti de, "ortak düşman" konusunda PKK'yla nasıl bir safa düştüklerinin somut bir kanıtıdır.
Bolivya dağlarındaki Che'ye övgüler dizen bir CHP Dersim'in dağlarındaki Che özentisi PKK'lılara laf söylemeye sizce hakkı olabilir mi?
CHP tam bir çelişkiler yumağı.
Bir yanda Dersim katliamından dolayı hâlâ özür dilemeyi bile düşünmezken, hatta böyle bir özür dilemeyi kendi kimliğini ve kurucu değerlerini inkar biçiminde yorumlarken, öbür tarafta Uludere üzerinden tam PKK/BDP ağzıyla bir istismar siyaseti izlemekten kaçınmıyor.
Bu kadar iki yüzlülüğe pes doğrusu…
PKK'nın yarattığı onlarca Uludere konusunda tek kelime laf etmeyen, hatta o Uludere'leri meşrulaştıran BDP'nin tam da Ergenekoncuların ağzıyla AK Parti düşmanlığına soyunmaları sizce de tam bir iki yüzlülük örneği değil midir?
Pes vallahi…
PKK'nın döktüğü onlarca Kürt kanı karşısında onaylayıcı ve destekleyici bir pozisyonda duran BDP'nin Uludere üzerinden yaptığı derin muhalefetin hangi güç odaklarının imalatı olduğunu söylemeye bile gerek yok.
Danıştay'daki "tekbirli saldırı"nın arkasındaki asıl gücü gördük.
Cumhuriyet mitinglerindeki tertipçilerin kimlikleri de aşikâr oldu.
Üniversiteler üzerinden nasıl bir kışkırtıcı senaryonun sahneye konulmak istendiği de sır değil.
Bunun için hangi örgütlerin kullanıldığı da konuyla ilgili kafa yoran herkesin bildiği bir konu.
Dünkü senaryoların arkasında hangi derin güç var idiyse ODTÜ'deki senaryonun arkasında da aynı derin gücün var olduğundan kendi adıma zerre kadar kuşku duymuyorum.
Başbakan'ın "derin devlet yapılanması"na dönük sözlerinin bu çerçevede doğru okunması gerektiğine inanıyorum.
Birileri fırsat buldukça bir yerden düğmeye basıyor.
Bir ucu Kandil'e kadar uzanan derin hattın bir ucu da ODTÜ'nün içinde.
Şiddeti hangi nedenle olursa olsun caiz gören anlayışlara demokrasi vadisinde yer yok.
Herkes şunu bilmeli:
Protesto demokratik bir haktır.
Kim ki bu hakkın kendisine karşı çıkarsa demokrat olamaz.
Şiddetle buluşan protesto ise asla demokratik bir hak değildir.
Kim ki şiddetle/terörle buluşan protestolara güzelleme yaparsa zinhar demokrat olamaz.
Protestonun kendisine değil şiddetle/terörle buluşan yüzüne karşı çıkanları yanlış bir mecraya çekip eleştirenler şayet belli odakların adamı değil iseler, demokrasi açısından durdukları yeri bir kez daha gözden geçirsinler derim.
ŞERAFETTİN ELÇİ'YE RAHMET
Kürt halkının şiddete karşı çıkan demokrat ve bilge siyasetçisi Şerafettin Elçi her fâni gibi öte dünyaya göçtü.
Kendisine Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
TBMM'deki cenazesine Başbakan Erdoğan'ın neredeyse tüm kabinesiyle beraber katılmasını umarım birileri doğru okur da demokratik çözümün adresini yanlış yerde aramaya devam etmezler.