Oslo görüşmelerinin sabote edilmesinden sonra, bir daha böyle bir ortamın oluşması zor görünürken, bu kez temennilerin ötesinde, çok daha ileri, somut maddelerle belirlenmiş, hedefi belli adımlar atılıyor.
En önemlisi de; sürecin umulmadık ölçüde toplumsal destek görmesi. Artık herkes; bu yakıcı sorunun bir şekilde üstesinden gelinmesini, Türkiye'nin geleceğe yönelik bütün hesaplarını altüst eden, önünü kapatan, kan davasına kilitlenen bu kördüğümün çözülmesini istiyor.
Maalesef barış, savaş kadar kolay değildir. Bu yüzden de insanlık tarihi savaşların, çatışmaların tarihidir. Barışın tarihi yok denecek kadar azdır. Barış, yakıcı, can acıtıcı 'evet'ler diyebilmekten, zor kararlar vermekten geçer.
Anadolu'nun her köşesinde, hemen her evde bu savaşın acısı yaşandı. Binlerce ailenin bu çatışmadan doğan trajedisi vardır. Annelerin, babaların, ailelerin acısı ile elinde silah tutanlarının can acıtıcı 'evet'leri kıyaslanamaz bile.
Geçmişin acısı üzerine gelecek kurulabilir mi? Zor.. Ancak acıların üstesinde gelmeyi, ona dayanmayı bilenler, geleceği şekillendirir. Bunun başka da yolu yoktur. Barış bu yüzden zordur..
İkinci Dünya Savaşı elli milyon insanı alıp götürdü. Korkunç bir nefret, bütün Avrupa'yı sardı. Ama acıların üstesinden gelinerek bir gelecek inşa edilebildi. Gördüler ki, acı ve kini beslemek daha fazla kin, daha fazla acı, daha fazla yıkım demek.
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en zor meselesiyle karşı karşıya. Terör sorununu çözmek, en azından kontrol altına almak, terörü doğuran şartları ortadan kaldırmak ya da hafifletmek, bu ülkenin siyasi tarihinde milat olacaktır.
Başarılırsa, yepyeni bir Türkiye, olağanüstü bir enerji ortaya çıkacak, bütün bölgenin rahatlamasına kapı aralanacaktır. Tüm tarafların, çözüme odaklı iradeleri, daha da güçlenerek devam ederse, hesapları altüst edecek şok edici bir sabotaj yaşanmazsa Türkiye'yi yeni bir umut dalgası saracaktır.
İşte o şok edici endişe, kuvvetli bir ihtimal olarak önümüzde duruyor. Bundan önceki her girişimim bir şekilde sabote edildiğini, boşa çıkarıldığını biliyoruz.
Çünkü; terör meselesi Türkiye'nin iç meselesi değildir. Sadece Kürt meselesinden beslenen bir durum değildir. Tarafları sadece Türkiye ve Kürtler değildir. Avrupa başkentlerinden Atlantik ötesine ve Ortadoğu başkentlerine kadar her gücün bir şekilde oyun sahasında olduğu bir meseledir.
Bir şeyler yolunda giderken umulmadık örtülü operasyonlar yapılıyor ve bunların büyük kısmı PKK üzerinden yürütülüyor. Dış politikada, enerji kavgalarında, bölgesel güç haritasına yönelik girişimlerde hep aynı sonucu görüyoruz: Birileri terör üzerinden Türkiye'ye ayar veriyor ve bu hep başarılı oluyor.
Lübnan'da ya da Filistin'de bir şey yapıyorsanız karşılığını terör saldırılarıyla alıyorsunuz. Irak ya da Suriye'de bir sürece dahil olmuşsanız, aynı sonuçları alıyorsunuz.
Bu coğrafyada, birleştirici, barıştırıcı her girişim cezalandırılmıştır. Türklerle Araplar yakınlaşıyorsa bedeli ödenir. Türkiye-Mısır yakınlaşıyorsa, bedeli ödetilir. Türklerle Kürtler kaynaşıyorlarsa hiç umulmadık bir cepheden saldırıya geçilir. Bu, siyasi olur, ekonomik olur, terör olur.
Ayrışmaya ve çatışmaya dönük her çıkış desteklenir, birleştirici her çaba cezalandırılır. Bu bölgenin kaderi budur. İşte Türkiye'nin yükselişi ancak bu rüzgârı tersine çevirmekle mümkün olacaktır.
Bu yüzden, İmralı görüşmeleriyle başlatılan sürecin önüne çıkacak iç direnç ciddi bir engeldir. Ama dışarıdan yönetilen sabotaj ihtimali çok daha büyük tehdittir.
Sadece terör meselesini çözmek, PKK liderlerini Avrupa'ya göndermek, silahlı grupları Kuzey Irak'a nakletmek değil mesele. Bugüne kadar siyasi ve ekonomik olarak çatışmayı besleyen, bu çatışma üzerinden bölgesel planlar yapan o güçlerin de üstesinden gelmek gerekiyor.
Türkiye bunu başarabilecek bir inanca ve güce sahiptir. Yeter ki, basiretli olması gerekenler küçük hesaplarına bu ülkeyi kurban etmesinler. Anaların, babaların 'artık bu acıyı bir başkası yaşamasın' yakarışına inansınlar, rol yapmayı bıraksınlar..
Önümüzdeki günlerde, atılan her adıma karşı bir reaksiyon gelişecek. Her adıma bir misilleme gelecek. Bunların hangi merkezlerin misillemesi olduğunu, ne tür şeyler yapacağını aslında hepimiz biliyoruz.
Türkiye'nin miladı bu meselenin bitmesidir.