Ver özgürlüğünü al Suud parasını.
Ver demokrasiyi, al Sisi darbesini.
Ver Mursi'yi al Mubarek rejimini
Aslında yazı burada bitti demem lazım. Mısır'daki darbeyi anlatmak için başka bir şey yazmaya gerek yoktur.
Suud parası, Amerikan aklı ve Mısır silahı…
Darbe 3 Temmuz tarihinde gerçekleşti. Ama darbenin düğmesine 11 Şubat 2012 tarihinde basıldığı gözüküyor.
Yani Hüsnü Mubarek'in devrildiği gün.
Burada Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin yürüttüğü sonuç alıcı bir trafik var.
Bir de Mısır'da eski rejim mensuplarınca yürütülen paralel bir çalışma söz konusu.
El Baradey'in, 'ABD Başkanı Obama ve Dışişleri Bakanı Kerry'i Mursi'yi devirme konusunda ikna etmeye çalıştığı' yönündeki itirafı ve Mısırlı Kıpti zengin Necip Saviris'in, 'Temerrüd hareketi onları destekleyenin ben olduğumu dahi fark etmedi' şeklindeki sitemi, Amerikan Büyükelçiliği'ndeki toplantılar bunu gösteriyor.
Mısır'daki darbenin planlanmasından icrasına kadar, her aşamasından 'Amerikan aklı' var. Ama operasyon Suudi Arabistan üzerinden yürütülüyor.
Mısırlı askerlerle Amerikalıların görüşmeleri Mursi'nin seçilmesinden hemen sonra başlıyor. Ocak-Şubat ayında ise bu görüşmeler, diğer ülke istihbarat birimlerinin dikkatini çekecek bir 'olgunluğa' ulaşıyor. ABD'li istihbaratçılar, Avrupalılara, 'Bu bizim operasyonumuz, siz uzak durun' diyorlar. Avrupalılar, 2012 yılının başından itibaren raporlarını, 'Mısır'da darbe olacak' diye geçiyorlar.
Türkiye'de Mısır'daki gelişmeleri yakından takip ediyor elbette ki. İstihbarat birimlerinin ne tür raporlar geçtiğini bilmem ama SETA Başkanı Taha Özhan, 8 Aralık 2012 tarihli yazısında,'Askeri-yargı vesayet rejiminin açıktan iktidara el koyma ihtimali'ni dile getirmişti.
Mısır'daki darbenin zemini Arap Baharı'nın Tunus'ta, Libya'da ve Mısır'daki diktatörleri devirmeye başladığı gün atılıyor.
Arap Baharı'nın domino etkisiyle bir gün Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin de kapısını çalacağı tehlikesi, 'Petro-Dolar' zengini bu ülkeleri harekete geçiriyor.
O tarihten itibaren Suudi Arabistan'ın liderliğinde Körfez ülkeleri, tahtlarını sağlama alma ve bölgedeki statükonun korunması telaşına düşüyorlar.
Suud ve Körfez ülkeleri diplomatları Washington'u adeta ablukaya alıyorlar.
Arap Baharı ile başlayan sürecin Ortadoğu'daki statükoyu yerle bir edeceği, Müslüman Kardeşler'in yönetime geleceği bir Ortadoğu'nun başta Batı için tehdit oluşturduğu tezini işliyorlar.
Bunun bizi ilgilendiren tarafı da var.
1-Türkiye, Neo- Osmanlı… Osmanlı yeniden bölgeye dönüyor.
2-Müslüman Kardeşler demokrasi yoluyla Körfez ülkelerindeki yönetimleri yıkarak işbaşına gelecek.
Bir gözlemci darbeyi, 'ABD'yi Suudlular ve Körfez ülkeleri tahrik etti. Amerikalılara, parasını Suudi Arabistan'ın ödediği, servisini Mısırlı generallerin yaptığı kahveyi höpürdeterek içmek kaldı' diye tarif etmişti ama planlama ve uluslararası meşruiyet açısından ABD'nin rolünün tarihi önemi haiz olduğunu düşünüyorum.
Bundan sonraki aşamada Türkiye ve Müslüman Kardeşler'in, yeni oyun planı ortaya koyması gerekiyor. Müslüman Kardeşler, darbeyle birlikte meydanları doldurarak akıllıca bir yol izlediler.
Darbe sürecine meydanlar üzerinden ağırlıklarını koydular. Darbecilerin bir takvim açıklamasını ve geçici yönetim ilan etmesini sağladılar.
Artık meydanlar kanıksanmaya başladı.
1-Meydanların gücünün bir baskı unsuru oluşturabilmesi için Müslüman Kardeşler'in agresif eylemlere girişmesi bekleniyor.
2-Mursi'nin serbest bırakılıp, Müslüman Kardeşler'in seçime girmesinin engellenmemesi için Türkiye'nin yeni bir oyun planı geliştirmesi isteniyor. Türkiye ise uluslararası kuruluşları, ABD ve AB'yi harekete geçirerek sonuç almaya çalışıyor.
Arap Baharı yönetimleri şekillendirdi. Mısır darbesi ise halkları şekillendiriyor.
Asıl dip dalga bundan sonra gelecek ve bakalım Körfez'in parası bunu önlemeye yetecek mi?