İlk günden itibaren eski Türkiye geleneğinin halen devam ettiği bir kurumun kontrolünde yürütülen görüşmelere ihtiyatla yaklaştım. Topluma pompalandığı şekliyle “barış” çok da kolay olmayacak gibi. Umutlandığım anlar tabii ki oldu. Umudumu yitirdiğim anlar gibi. Milliyet gazetesinde yayımlanan metinlerin içerisine MİT'in Öcalan'ın ağzından özenle serpiştirdiği cümleler ise kuşkularım derinleşti.
Bu kuşkular arasında geçen hafta sürecin “devlet” ayağındaki isimlerden biriyle görüştüm. Söyledikleri, beklentileri, umutları ilginçti. Görüşmemiz yaklaşık iki saate yakın sürdü.
Görüşmenin “devlet” açısından özeti şuydu; “Barış yolda. Endişelenenler (içinde ben de varım) yanılıyor. Öcalan bu kez farklı rol üstlenecek. Savaşmak isteyen PKK'lılar örgütten ayrıştırılıp, Suriye'ye geçecek. Adı konmamış otonom bir bölgede yaşamlarını sürdürecekler. Türkiye'ye yönelik eylem yapılmayacak. Silah bırakma çok sonraları olacak. Öcalan'a af sözkonusu değil. Federasyon imkânsız.”
Muhatabıma görüşmede şu soruyu sordum. PKK ve BDP siyasi anlamda bu kadar güçlü iken, bölgenin kontrolünü ellerinde tutup, “devlet kurma” fikrine sıcaklarken, bu “kazanımların” olduğu bir ortamdan neden vazgeçtiler?
Sanırım en zorlandığı sorulardan biri buydu. “Değişen konjonktür, Öcalan'ın yeni Ortadoğu şekillenmesini görmesi, örgütün silahla bir sonuç elde edemeyeceğini anlaması” dedi. Doğrusu bu cevap beni tatmin etmedi.
Bu kez “Benzer süreci 2004 ve Silvan saldırısı öncesi yaşadık. Barış geliyor derken, Oslo görüşmeleri yapılırken savaş tekrar başladı. Öcalan, liderliği, otoritesi tartışılmasın diye baskını yapan ve savaş isteyen ekibin yanında yer aldı. Bu kez farklı olacak olan ne? Yarın Öcalan'ın aynı tavrı göstermeyeceğini nasıl garanti ediyorsunuz” diye sordum.
Cevap yine tanıdık geldi; “Değişen konjonktür, Ortadoğu...” Bu cevaplardan tatmin olmadığımı görünce, “Öcalan süreç içerisinde hatalardan ders çıkardı. Bu kez farklı davranıp bu tür baskınları yapacak şahin kanadı tasfiye edecek. Kendi tabanının önüne atacak” açıklamasını yaptı.
İki saatlik görüşme benim açımdan bilgilendirici olmasına rağmen fikirlerimi değiştirmedi. İhtiyatlı yaklaşımım halen sürüyor. Çünkü örgüte, eli silah tutan kişilere güvenmiyorum. Her an provokasyon yapma ihtimalleri yüksek.
Birileri süreçle ilgili umutlu olsa da olayın bir de öteki tarafı ve aktörleri var.
Türkiye'deki bazı yazarlar süreçle ilgili enformasyonu tek taraflı alıp “barış” geliyor deseler de görüşmelerin başladığı günden itibaren PKK'yı, yayın organlarını dikkatle izlemeye çalışıyorum. Özellikle televizyon ve medya organlarını, verilen mesajları.
Öncelikle şunu vurgulayayım.
Kamuoyunda bilinenin aksine örgüt, “Öcalan'a özgürlük, Kürdistan'a statü, Federasyon” konusunda bir adım bile geri atmış durumda değil. PKK ve KCK'lıların serbest bırakılması örgüt açından bir diğer vazgeçilmez konu. Bunlar yapılmadığı takdirde silahlar bırakılmayacağı gibi susmayacak ve öz savunma güçleri de pozisyonunu koruyacak. Bu taleplerden vazgeçmeyeceklerini, pazarlık konusu yapmayacaklarının özenle belirtiyorlar. Bunu öğrenmek için birkaç saat televizyonlarını izleyip, savaş yanlısı liderlerin mesajlarına bakmak yeterli.
Türkiye'de yazılıp çizilenlerin aksine, olumlu düşünceye “evet” ama en kötü senaryoya da hazırlıklı olmak gerekli. Umarım Newroz ikinci bir Habur olmaz ve süreç başlamadan bitmez.
Altan Tan ve Baydemir süreçte hep olmalı
Vicdan sahibi olarak gördüğüm Altan Tan ve Osman Baydemir, bu sürece en olumlu katkı sağlayacak isimler olacaktır. Süreçte hep olmalılar. Sayın Tan, tutanakların sızdırılması ve kendi isminin yıpratılması konusunda “muhafazakâr, sakallı kesimleri” eleştirdi. Kendisine küçük bir hatırlatma. Bu iddiayı dile getiren, hatta Meclis görüntülerini yayınlayan yeni açılmış bir siteydi. Bu sitenin MİT'le, Sabahçı bazı MİT'çilerle bağlantısı sır değil. Aynı iddiayı MİT'in kontrolündeki başka bir site de jet hızıyla alıp manşete koydu. Bu sitede sahte isimle, “Tutanakları Cemaat sızdırdı” komedisi bile yazıldı. Sayın Tan adres konusunda bakışlarını başka yöne çevirirse, kendisine yönelik operasyonu kimlerin yaptığını görür. En azından ikinci dalgayı önler.