Mazisiyle bağlarını koparmamış herkes gibi beni de sukut-u hayale gark etti. Doğrusu söz konusu yapımda ki çarpıklıklar hatalar ve hatta iftiralar bu kadarına da pes dedirten cinstendi. Dizideki tarihi hataları ve yanlışları sıralayacağım ama onun öncesinde Avrupalıların “Muhteşem Süleyman” dedikleri Kanuni’yi daha yakından tanıyalım böylece söz konusu dizi kimin tarihini anlatıyor siz karar verin.
Kanuni Sultan Süleyman, babası Yavuz Sultan Selim hanın vefatından sonra tahta çıkmış.46 yıl Devlet-i Alii’nin başında bulunmuş ve onun devrinde Osmanlı devleti zirveye ulaşmıştır.
Devletin sınırlarını Balkanlardan Avrupa içlerine kadar taşımış viyana kapılarına kadar dayanmış, Ak deniz bir Türk gölü haline gelmiştir. Ömrü neredeyse seferlerde geçmiştir.
At üstünde birçok sefere bizzat iştirak etmiştir. Osmanlı’nın bu kudretli padişahı bu başarılarının yanı sıra adaleti, hoşgörüsü, dine bağlılığı, zarifliği, kuyumculuğu ve “Muhibbi” mahlasıyla şiirler yazdığı edebiyata düşkünlüğü ile bilinir. Ona “Kanuni” denmesinin nedeni de koyduğu kanunlara ve adalete riayet ederek, adil olmayı bir hayat biçimi haline getirdiği içindir.
Büyük bir devlet adamı, koca bir imparatorluğun yükünü çeken büyük bir komutan ama aynı zamanda hak önünde kullardan bir kul olduğunu unutmayan ve” İhtişam ve görkem beni senden uzaklaştırmasın ya rab!” Diye dua eden bir ehli takvadır. Devlete ve devlet teşkilatına verdiği önemi “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” diyerek vurgulamıştır.
Devrinde yoldan sapan kanuna riayet etmeyen, halka ve mazlumlara zulmeden kim olursa olsun yargılanıp cezalandırılmıştır. Adaleti ve hoşgörüsü ve kanunlara olan hassasiyeti onu bütün cihana mal olmuş abide bir şahsiyet haline getirmiştir. 46 yıl boyunca tahtta kalmış, Bütün dünyaca “Muhteşem Süleyman” diye tanınmıştır. Fransa onun devrinde adeta Osmanlıya bağlı bir vilayet konumuna girmiştir.
Fransız kralına yazdığı mektup dönemin adeta sosyolojik tahlilidir. Bütün Avrupa’yı siyasi otoritesi ile adeta terbiye etmiştir. Hatta Fransa’da dans yapılmaya başlandığını duyunca bunun kendi ülkesine sirayet edip toplum yapısını ve ahlaki değerleri zedeleyeceği düşüncesiyle Fransa’da dansı yasakladığını bildiren bir ferman yayınlamış ve bu ferman üzerine Fransa da tam yüzyıl dans yapılmamıştır.
Bu büyük padişahın vasıfları ve devlet adamlığını anlatmaya bu sütunlar yetersiz kalacağı için biz yeniden yukarıda sözünü ettiğim “Muhteşem yüz yıl” Dizisindeki bariz hataları, iftiraları ve Osmanlı medeniyetini avam bir medeniyet gibi gösterme gayretlerine değinelim. Dizide belli başlı öne çıkan hataları şu başlıklar altında sıralayabiliriz.
HAREM YALANI:Şunu açıkça söylemek gerekir ki “Harem” Osmanlı devletinde en mahrem en bilinmez Konularından biridir..Haremle ilgili kesin hüküm vermek, haremi en ince ayrıntısına kadar tasvir etmek büyük bir yalan olacaktır.Siz Osmanlı arşivlerinde,devrin hatıratlarında ve belgelerinde Osmanlı padişahlarının öğlen yemeğinde ne yediğini öğrenebilir fakat haremle ilgili net bir şey öğrenemezsiniz.
Çünkü orası mahrem bir yerdir. Hiçbir kaynakta net harem tasviri bulamazsınız.Günümüzde haremle ilgili bütün bu yalanların menşei batıdır.Onlar Osmanlı Haremini “Hamam” gibi gösterip bir takım fantezileri için böyle tasvirler yapmış ve harem dairesini tamamen ahlaki değerlerin dışına bilerek taşımışlardır.
Oysaki Harem saraylı hanımların eğitildiği,fen bilimlerinden adab-ı muaşeret kurallarına, yabancı dil eğitiminden sanat eğitimine protokol kurallarından Osmanlı kadınının taşıması gereken vasıflara kadar uygulamalı derslerin anlatıldığı mekteptir.Bugün dizilerde anlatıldığı gibi köleler yoktur. Osmanlı Haremiyle ilgili bütün resimler ve tasvirlerin altında batı ve yabancı imzasını bulursunuz.
Batılılar Osmanlıyı kendi ruh dünyalarına göre anlatmak için hayal dünyalarının sınırlarını zorlayarak bu yalanları uydurmuşlardır.O dönemlerde Haremin bu kadar net tasvir edilebilmesi için bizzat içinde olmak gerekirdi oysa Avrupalılar o dönemde bırakın hareme girmeyi sarayın önünden bile geçmeye korkarlardı. Bu olay büyük bir yalan Osmanlı medeniyeti ile ilgili büyük bir iftiradır.
Genç zihinler ne yazık ki bu harem masallarıyla bulandırmaktadır. Avrupalıların Osmanlı deyince oryantal figürler ve haremi akıllarına getirmeleri bizim medeniyetimize karşı sapıkça bir düşüncede olduklarının bariz ispatıdır. Ancak onların gözünde Osmanlıyı bu hale düşürende yine ne yazık ki biziz. Haremi padişahların şehvet arzuları için yapılmış bir mekan olarak göstermek ne yazık ki büyük bir gaflettir. Harem bir okuldur.
DÖNEMİN SİYASİ ŞARTLARI: Dizide tarihi konjöktür açısından da büyük hatlar var çok gündeme geldi ama hatırlatmakta fayda var. Mesela Dizi de Kanuni rolündeki kişi :”Benim hasmım şah İsmail değil,Kral Henry, Fransuva diyor.Oysa Şah İsmail kanuniden önce ölmüştü.Fransa Dizide büyük devlet olarak gösteriliyor.Oysa o yıllarda Fransa Osmanlıya bağlı bir vilayet konumundaydı.
Kanuni Bir emriyle Fransa’da yüz yıl dansı yasaklamıştı.Tarihi bir olay değerlendirilirken dönemin şartları göz önünde bulundurmak tarih biliminin en önemli kuralıdır.Harita üzerinde Avrupa kıtasından bahseden bir kanuni görüyoruz oysaki bu kavram çok sonraları ortaya çıkacaktır.Ayrıca bahsedilen Osmanlı savaş gemileri de yine çok sonra hazırlanacaktır.
KONUŞULAN DİL VE KOSTÜMLER: Neresinden tutarsanız tutun bu dizi elinizde kalıyor. Osmanlı medeniyetinin en belirgin özelliklerinden biri de bir Güvercin öksürüğü kadar narin, bir su şırıltısı kadar zarif olmasıdır. Batılılar özellikle de Fransızlar Osmanlı medeniyetinde konuşulan dili asil bir dil olarak nitelemişlerdir.
Oysa dizi de kullanılan dil, ifade edilen sözcükler ve jargon Osmanlı lisanının çok ama çok uzağındadır. Adeta avam bir üslupla mahalle kabadayıları gibi konuşan bir padişah, paşa veya vezir bulamazsınız. Osmanlı dilini anlamak istiyorsanız, o dönemin hitaplarına şiirlerine ve manzumelerine ve Kanuni’nin şiirlerine bakmak kafi olacaktır.
Ayrıca kullanılan kostümler Osmanlı kültüründen çok uzak desen, motif ve şekil bakımından Osmanlıyı yansıtmıyor. Kostümler sanki perdelik kumaştan dikilmiş. Oysa bu dizinin sanat yönetmenleri, yapımcıları basit bir müze gezisiyle o dönemin kostümlerinin nasıl olduğunu görebilirlerdi Top kapı sarayındaki padişah kaftanları onlara yeterdi.
Ayrıca dizide kadınların kıyafetlerinin çoğu dekolte. Osmanlı’da hanımlar, hele sultan anneleri böyle giyinmezdi. Osmanlı toplum yaşamını bilmeyenler araştırsın. Kadınlar evlerinde bile o şekilde dolaşmazlardı. Bu yönüyle de çok büyük hatalar var.
Hiç şüpe yok ki bu kadar fırtına boşuna kopmadı. Binlerce şikayet yüzlerce haber bir şeyi gösterdi ki milletimiz artık ecdadını tanıyor. Bize kanuni ismi altında yutturulmaya çalışılan amiyane tabirle “çakma” karakterleri millet artık yutmuyor. Ama bu diziyi eleştirenler şunu da unutmasın bu ülkede sanat ve bu gibi ayrıntılar sorgulanmazsa hem tarih genç beyinlere yalan yanlış kodlanır hem de daha doğruları ortaya çıkmaz.
Türk milletinin bu noktada gösterdiği duyarlılık taktire şayandır. RTÜK diziyi ayrıntılı inceleyip gereken neyse yapmalıdır. Yoksa ne yazık ki Kanunlar Kanuni’yi koruyamamış olacaktır. Bir de diziye tepki gösteren duyarlı vatandaşlarımızı eleştiren hiç bir şey olmamış gibi diziyi benimseyen bazı düşünce fukaraları var onlara da en güzel cevabı Mehmet Akif vermiş: “Biri Ecdadıma Küfretti mi boğarım. Boğamasam da yanımdan kovarım…” Ancak şunu da unutmamak gerekir padişahlarda insandı ve zaman zaman onlar da hatalar yaparlardı.
Osmanlı tarihindeki bütün padişahlar aynı özelliklere sahip değildi. Ama Kanuni eğer bugün batıda bile “Muhteşem” diye anılıyorsa bir kere daha düşünmek gerekirdi. Tarihe saldırmanın moda olduğu bir dönemde dünyaya medeniyet öğretmiş bir cihan devletinin en güçlü padişahını tanımayanlara, Kanuni’yi bir köle taciri olarak gösterenlere söylenecek çok şey var ama sanırım Osmanlıyı ve kanuniyi anlamaları için şu olay yeterli olur:
Ömrü seferlerde, savaşlarda geçen kanuni yine bir savaştadır. Ve her zaman olduğu gibi padişah otağı (çadırı)savaş meydanına yakın bir yere kurulmuştur. Otağın tam ortasında onu ayakta tutan bir direk vardır. Savaşın en hararetli anında kendisine bir haber gelir:”Hünkarım otağınızı ayakta tutan direği karıncalar sarmış otağ direği yıkıldı yıkılacak ne yapmamızı emredersiniz?” diye sormuşlar.
Kanuni vardır bir hikmeti diyerek olayı dönemin kadısı kanuninin çok büyü k saygı duyduğu Ebu Suud efendiye şiirsel ve mükemmel bir üslupla sorar:
“Otağımın direğini karıncalar sarınca
Bir mahzuru olur mu karıncayı kırınca?”
Ebu suud efendi Kanuni’den gelen bu suali okur tebessüm eder ve aynı güzellikte cevap verir:
“Yarın hakkın divanına varınca Süleyman’dan hakkın alır karınca”
Bunun üzerine Kanuni emir verir karıncalara dokunmayın başka bir otağ kurun. Eğer birileri illa Muhteşem Süleyman’ı anlatacaksa böyle anlatsın. Burada sadece hatalı olan bu diziyi yapanlar değil. Bizim de çok suçumuz var Kanuni kanunlarıyla ve adaletiyle dünyaya nam salmıştı.Avrupalılar onu Hukuk adamı olarak görüyor peki sorarım size: Türkiye’de otuzun üstünde Hukuk fakültesi var Hangisinin adı Kanuni Hukuk fakültesi …?
Mehmet Emin AZAT