Sadece ABD, Fransa, Almanya gibi Batılı ülkeler değil; Gürcistan, Türkiye, Irak, Bosna-Hersek, Bahreyn, Sudan, Yemen gibi çeşitli kriterlere göre oldukça farklı kategorilerdeki ülkeler de yönetim zafiyeti yaşıyor.
Zafiyet sadece yerleşik yurttaşların yönetiminde değil, aynı zamanda göçle gelenler bakımından da ciddi boyutlarda.
Gelişmiş Batılı ülkeler, bilgi teknolojileri yoluyla (ICT) toplumsal kesimlerin eğilimlerini daha yakından takip ediyor ve proaktif politikalar geliştirmeye çalışıyor.
Bunu sadece devlet düzeyinde değil, siyasi partiler ve devletle doğrudan veya dolaylı ilişkili STK’lar yoluyla da yapıyorlar.
Marjinaller artık çok trend!
Bundan belki 10 yıl önce marjinal olarak nitelenen, küçümsenen ve dışlanan hareketler ve bunlara yönelik toplumsal tepkiler dikkate alındığında; geçmişteki marjinal hareketlerin birçoğunun bugün artık zenginlik ve yaratıcılık olarak görüldüğü, bunlara karşı tepkilerin de neredeyse nefret suçu kapsamına alındığı görülüyor. Belki de esas problem, devletlerin toplumsal eğilimleri ve dönüşümleri yönetmeye kalkışmalarında yatıyor.
Muhtemeldir ki, tanımlı yasal ve kurumsal çerçevelerle bu yeni, hatta inovatif unsurlar da içeren hareketleri yönetmek bir yana, bunları takip bile devletler bakımından çok da mümkün olmuyor. Bu durumda tanımlı çerçeveye girmeyen 'yeni'ler ve 'farklı'lar kolayca düşmanlaştırılabiliyor. Türkiye farklı değil
Bu durumda, sadece devletlerden dinamik bir izleme ve kendini uyarlama beklemek zor olduğuna göre, demokratik ülkelerde bu görev, devlet mekanizmasını işletmeye talip olan siyasi partilere düşüyor.
Türkiye özelinde siyasi partilerin mutlaka 'büyük veri' mecrasını takip ve analiz etmeleri gerekiyor. Sosyal medya, mahalle ve köy bazında, yaş gruplarında, cinsiyette, meslekte, siyasi tercihlerde, dünya görüşlerinde, beklentilerde en doğal ve büyük bir veri kaynağı haline gelmiştir.Tanımlı devlet mekanizma ve siyasi yapılanmasını esas alarak toplumlara yön verme etkisi giderek azalıyor ve bu devir kapanmak üzere.
Buna direnen devlet ve yönetimlerin maruz kaldığı çaresizlikleri, ABD örneği dahil, medyadan naklen izliyoruz. Balkanlar, Orta Doğu, Batı Avrupa gibi hem büyük bir çeşitlilik gösteren iç yapılara, hem de göç olgusuyla farklılaşan sosyal yapılara sahip ülkelerde, toplumla yeni bir etkileşim yaklaşımı gerekiyor. Bu etkileşim yönetim formatında değil de, uzlaşı veya çözüm tarzında olmalı.
Devletlerin, yenileri dahil toplumsal hareketleri önemli ve meşru bir girdi olarak karar süreçlerine yedirmelerinden ve karar süreçlerini bu doğrultuda yeniden tasarlamalarından başka çareleri yok. Hakem: toplumsal trendler
Toplumsal talepleri tehdit ve şantaj ile baskılama veya yok sayma ile kalıcı bir çözüm veya uzlaşma zemini oluşturulamıyor artık. Kutuplaştırarak yönetme modeli büyük acılara sebep olmakla kalmıyor, aynı zamanda sorunu keskinleştirerek büyütüyor. Kutuplaştırma, kısa dönemde elbette bir iktidar alanı sağlıyor, ama orta ve uzun dönemde sosyal kesimlerin birbirinden ölesiye kopmasına ve bağımsız ve ayrıksı gelecek tasavvurları geliştirmelerine yol açıyor.
AB'nin pozitif ayırımcılık yaparak sadece Avrupalıları amaçlayarak geliştirdiği uzlaşma, birlikte yaşama ve çalışma, farklılıklara tahammül, kendini özgürce ifade etme, başkalarına saygı gibi erdemleri diğer ülkelerin de benimsemeleri ve yasal ve kurumsal mekanizmalarına yedirmeleri gerekiyor.
Tabii bunu entegrasyon veya uyum gibi daha yumuşak ve kabul edilebilir yöntemlerle yapmalı, yoksa asimilasyon ile değil. Türkiye’nin durumu Türkiye uzun soluklu ve iddialı var olma ve küresel duruşunu ancak bu şekilde kazanabilir ve pekiştirebilir.
Bu da önyargısız olarak toplumu izlemeye, anlamaya ve yapıları toplumsal trendlere uyarlama çabası ile mümkün.Prof. Metin Toprakmetin.toprak@istanbul.edu.tr