Dağlardan şehirlere, sokaklara, evlere uzanan, zihinleri ve kalpleri parçalayan, belki geçmişten çok geleceği yok edecek, Cumhuriyet tarihinin en ağır, Ortadoğu'nun en karmaşık, çok taraflı krizini çözmek...
Başbakan Erdoğan'ın bu dönemde kilitlendiği konu bu.
Ne kadar başarılı olur, önüne nasıl engeller çıkar?
'Silah bırakmak' için yapılması gerekenlerin ne kadar yapılabilir, iki taraftaki direnç merkezleri nasıl aşındırılır, kan üzerinden piyasa yapanlar hangi yöntemlerle etkisizleştirilir?
Olabilir mi, başarılabilir mi? Henüz test etmediğimiz o korkulan engeller aşılabilir mi?
Olabilir, başarılır, bu engellerin hepsi aşılabilir. Sabırla, kararlılıkla, iyi niyetle, güçlü iradeyle bu sağlanır.
Sadece son yüzyılda, Türklerin ve Kürtlerin yaşadığı coğrafyada ne büyük trajediler yaşandı, ne ağır bunalımlar atlatıldı. Son yüzyılda, dünyayı saran iki büyük savaş yaşandı, on milyonlarca insan öldü, ülkeler parçalandı, dünya yeniden şekillendi.
Ama üstesinden gelindi. Acının ve nefretin gücü bastırıldı, çatışmalar coğrafyası barış adalarına dönüştürülebildi, savaşın yerini ittifaklar alabildi.
Benzer bir çok sorun çözüldü ya da üstü örtüldü. Bu yönde bir çok örnek var.
Toplumsal destek var, siyasi irade var, etkili mekanizmalar var, iletişim yolları açık.
Bütün Türkiye'nin dikkatle takip ettiği süreç şu ana kadar beklenenden daha başarılı oldu.
Eskinin öfkesine galip gelenler, ideolojik ve etnik nefretin kirinden arınanlar süreci heyecanla izliyor.
Güçlenen Türkiye'nin, bu sorunu çözmeden güçlü bir gelecek kuramayacağı biliniyor. PKK'nın temsil ettiği kavganın, bölgeye ve Kürtlere huzurlu bir gelecek vermeyeceği de biliniyor.
Bölgesel dönüşüm bu barışı adeta dayatıyor. Ortak kader, ortak iyilik bunu zorluyor.
Türkiye 'sorunları erteleme, günü kurtarma' felsefesini terk edeli çok oldu. En hassas, yakıcı sorunların üzerine gidiliyor, erteleme yerine çözmeye, Türkiye'yi o sorundan kalıcı olarak kurtarmaya dönük bir irade ve toplumsal bilinç var.
Bu tür krizlerin çözümü; çok taraflı olduğu zaman, bir çok başkentin meselesi haline geldiği zaman, zordur.
Jeopolitik hesaplar girer araya. Örgütler hatta devletler oyunun kurbanları olur. İşte o zaman, sorunun kendisi de başkası da yabancıdır. İşte o zaman; Kürt meselesi de, PKK meselesi de Türkiye'nin meselesi, Kürtlerin meselesi olmaktan çıkar.
O zaman çözüm zordur hatta imkansızdır. Taraflar oynanan her sahneye göre rol üslenir. Başkası için savaşırlar ama bunu asla bilmezler. Kan akıttıkları, acısını çektikleri savaşın kendi savaşları olduğunu sanırlar.
Bugün bu kadar kötü durumda değiliz. Bugün bölgesel değişim, çatışmayı değil bu konuda uzlaşmayı, çözümü teşvik ediyor. Yüzyıllık çatışma haritası değişiyor.
Birbirine yakın güçler, tanıdık güçler, topluluklar daha bir kaynaşıyor. Bu çatışmayı yıllardır besleyenlerin elleri eskisi kadar güçlü değil. Bu yüzden bir fırsat var, imkan var, arayış var.
Öfkelerimiz bizi yönetmesin. Acılarımız da yönetemesin. Daha fazla öfke, daha fazla acı istemiyorsak barışı zorlayalım.
Başaramayacak olsak da zorlayalım.
Silahtan başka seçeneğimiz, kanlı hesaplaşmadan başka yolumuz kalmadığı zaman, savaş da kazanılmaz barış da…
Önümüze savaştan başka seçenek koymayanlar; bu ülkenin de, bu topraklarda yaşayanların da iyiliğini istemiyor demektir.
Barış acılar üstüne kurulur. Hazmederek inşa edilir. Acının gerçek sahipleri; evlatlarını toprağa gömenler barış diyebiliyorsa, hepimize düşen, en azından denemek değil midir?
Bizi kıyamete kadar savaşa kilitleyen kim?