''Generalim mağdur olmasın!
Türkiye’nin demokrasi yolunda ilerlemesi anne aslanın yavrularını kurtarma operasyonuna benziyor. Benzetmenin izaha muhtaç olduğunu kabul ediyorum.
Önce aslandan başlayalım. Eski dönemlerde canlı aslan avcıları, Afrika savanlarında dişi aslanı gözetleyerek saklanırlardı. Anne aslan avlanmak için yavrularını bırakıp onlardan uzaklaştığında avcı gizlice yavruların yanına gelir, onları bir çuvala koyup atına bindiği gibi dörtnala uzaklaşırdı.
Anne aslan geri döndüğünde yavrularını bulamayınca avcının ve yavrularının kokularını takip ederek son hızla koşmaya başlardı. Bir süre sonra da atlı avcıya yetişirdi. Arkasında aslanın nefesini hisseden avcı yavrulardan birini çuvaldan çıkartıp atardı.
Zavallı anne aslan, tek yavrusunu alıp yuvaya doğru geri koşmaya başlardı. Diğer yavruları ve avcı yerleşim merkezine doğru giderken aslan tam tersine koşardı. Yavrusunu bıraktıktan sonra yeniden avcının peşine düşerdi. Bazen yakalardı. Avcı o zaman ikinci yavruyu da atıp aslanın geri dönmesini sağlardı. Aslan ikinci yavruyu da yuvaya bırakıp, tekrar talihsiz kurtarma işine koyulurdu. Artık avcıyı yakalayacak mesafe aşıldığından o tek yavru, sirklerde hayatına devam ederdi.
Türkiye’nin demokrasi yolundaki ilerleyişi bu açıdan anne aslana benziyor. Bazen hedefe doğru ilerlerken, çoğu zaman da –özellikle kurtarma dönemlerinde- tam tersi yönde baştan kaybedilmiş bir deli dolu bir koşunun kurbanı olabiliyor.
Uzun yıllar bu şekilde geçtiğinden artık doğru ile yanlış koşular birbirine karıştırılmaya başladı.
Bu yüzden de sıklıkla şaşkınlıklar yaşanıyor.
Askerlerin demokrasi içinde yeri konusunda kafalar gidip, gidip geliyor.
Sadece AKP karşıtlığı açısından bakıldığında ise bu olgu daha zalim biçimde kendini gösteriyor.
Üç yüksek rütbeli subayın Hükümet tarafından görevden alınması olayı da kamuoyunu aynı noktaya getirdi bıraktı.
Oysa bu tasarruf -sorumluluğuyla birlikte- icra organının yetkileri arasında bulunuyor. Daha önce de uygulanmış örnekleri var. 1977’de Başbakan Süleyman Demirel, Orgeneral Namık Kemal Ersun’u görevden almıştı. Bu tasarrufla da komuta kademesinin terfi sıralaması değişmiş, emeklilik için İzmir’de daire tutan Kenan Evren’e genelkurmay başkanlığı yolu açılmıştı.
Askerlerin demokrasi içindeki yeri konusunda ikili, üçlü bakış açısı olamaz. Asker TBMM’nin emrinde olacaktır. Meclisin yetkisini de Hükümet kullanacaktır.
Hükümetin siyasi pozisyonunu beğenmemek ölçüyü değiştiremez.
Eski dönemlerde hep ters yönde ilerlediğimizden yaşadıklarımız garip gelebiliyor. Ama şunu teslim etmeliyiz artık: Askerlerin demokrasiye yön verme, balans ayarı yapma operasyonları ülkeye yarar sağlamadı!
Bu soruyu AKP karşıtlığı tartışılmaz büyüklerimize soruyorum, onlar da reddetmiyorlar. Mesela İZ TV’de yayınladığımız “12 Eylül’ün Kendisi General Evren” belgeselinde Hasan Pulur’a sormuştum:
-Bugünkü AKP iktidarının müsebbibi kimdir?
Hasan Ağabey hiç duraksamadan yanıt vermişti:
-Askerler!
Pazartesi akşamı İZ TV’de yayınlanacak Yakın Tarih kuşağının yeni bölümü “12 Eylül’ün Sivil Yüzü Danışma Meclisi” belgeselinde de hukukçu eski Baro Başkanı Turgut Kazan konuştu:
-Siyasi İslamcı bir partinin ülke yönetimini ele geçirmesinin birinci derece sorumlusu 12 Eylül’ü yapan askerlerdir!
Söz, unutulmuş bir dönem olan Danışma Meclisi’ne gelmişken o kurumun “muhalif yıldızı” Kamer Genç’in ilk kez İZ TV’deki belgeselde açıkladığı bir tarihi bilgiyi de aktaralım:
-12 Eylül Cuntasının (MGK) iki numaralı adamı Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin beni Danışma Meclisi’nden attırmak için emir vermişti!
-Niye?
-Ersin’in akrabası olan astsubay bir hakimi dövmüş 8 ay hapis cezası almıştı. Bu astsubay için özel af kanun teklifi geldi Danışma Meclisi’ne ben itiraz ettim, kişiye özel af çıkmaz, eğer af kanunu çıkartılacaksa genel af çıkartalım dedim. Ersin, ‘atın bu adamı meclisten’ diye talimat veriyor. Sonra Avrupa’ya karşı zor duruma düşeriz diye vazgeçiyorlar. Bunu bana onların yanında görev yapan albaylardan biri söyledi o zaman…
Böyle şeyler hiç de “tuhaf” karşılanmıyordu.
Neden?
Çünkü askerdir, ne yaparsa başımızın üzerinde yeri vardır!
Yeter ki, generalim üzülmesin!