Bu zayiat sadece kendilerini değil, egemen oldukları düzende kendilerine tabi olan ülkeleri de bir batağa sürüklüyor.
Bu tabloda sergilediği ilkeli tutumuyla öne çıkan Türkiye'nin giderek yalnızlaştığını söyleyenlere bakmayın. Bu çarpık uluslararası düzene verdiği rahatsızlıkla başka bir dünyanın mümkün olduğunu hatırlatan tek aktör olmayı sürdürüyor.
Bunu fark edenler ve yazanlar da var. Bugün köşemi Erdoğan'ın liderliğini konu edinen yazısıyla Pakistan'dan Dr. Furkan Hamid'e bırakmak istiyorum. Jang gazetesinden özetle aktardığım yazıdan, Türkiye nasıl bir yalnızlık içindeymiş, bir bakalım:
'İslam dünyası günümüzde geçmişte emsali görülmemiş bir yıkımla karşı karşıya. Afganistan'daki terörizm ve gericilik şayet Pakistan'a yerleşecek olursa diğer İslam ülkeleri iç savaşa teslim olur gibi görünüyor.
Herhangi bir İslam ülkesi liderinin, kendi ülkesinde barışı tesis etmenin yanı sıra İslam dünyasına da rahat bir nefes alma imkânı sağlama kuvveti ve yetkisi yoktur. İslami lider, kendi ülkesinin toplumundan destek görmediği için İslam âleminin mazlum toplumunda da ilgi görmez.
İşte bu nedenle bu lider, sadece kendi iktidarını kurtarmak için Batılı ülkelerin elinde kukla olur. Neredeyse bütün İslam ülkeleri, özellikle Ortadoğu'daki ülkelerin liderleri, halklarına zulüm ederek despotlukla kendi iktidarlarını sürdürürler.
İslam âleminde Türkiye, Batı ülkelerinin standartlarına uygun demokrasinin egemen olduğu tek İslam ülkesidir. Her ne kadar geçmişte ordu, sivil hükûmet üzerinde egemenlik kurmuşsa da günümüzde her şey değişmiş, iktidar tam olarak sivil hükûmetin eline geçmiştir.
Türkiye'nin şu anki Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam âleminin öyle bir lideridir ki sadece Türkiye'de değil bütün İslam dünyasında kabul görmüştür ve günümüzde İslam âleminin kurtarıcısı olarak algılanmaktadır.
Zira kendisi, İslam toplumuna artık İslam dünyasının uyanmaya başladığı, içinde duygu ve coşkunun yükseldiği bir dil sağlamıştır. Başbakan Erdoğan Müslümanlara yeni bir ruh kazandırmıştır.
Böylece artık Müslümanlar kendi ülkelerinin liderlerini dikkate almak yerine gözlerini Erdoğan'a çevirmişlerdir. Zira onlar, şunun tam olarak farkındadır ki, eğer bir Müslüman lider, Müslümanların çıkarına söz söyleme bilincini taşıyorsa bu lider şüphesiz ki Erdoğan'dır.
Erdoğan, Batılı ülkelerin liderlerinin gözlerinin içine baka baka konuşma ilmine tam olarak vakıftır.
İsrail, kuruluşundan bu yana Filistinlilere zulmetmeyi sürdürmüş ve şu an Gazze'yi abluka altına almıştır. Buna karşı herhangi bir İslam ülkesi sesini yükseltti mi veya herhangi bir adım attı mı? Kesinlikle hayır.
Biri, sesini yükseltecek veya arka çıkacak olursa bu kişi mutlaka Erdoğan'dır. Eğer bir ülke lideri, 2005'te Pakistan'a ve Azad Keşmir'e gelmiş ve depremden sonra Keşmir'i ziyaret eden biri varsa o da TC Başbakanı Erdoğan'dır.
Erdoğan hükûmetinin Pakistan depremi mağdurlarına ettiği yardımın emsaline dünyada rastlanmaz.
Erdoğan, Mısır ile ilgili olarak ABD ve Batılı ülkelerin siyasetini şiddetle eleştirip askerî darbeyi kınamalarını talep etmenin yanı sıra BM Güvenlik Konseyi ve AB'ye öfkesini göstererek, 'Bunlar, artık aynada kendi yüzlerine bile bakamayacak.' dedi.
Erdoğan, Türkiye'de iktidara geldiğinden beri mazlumlara özel ilgi gösterdi. Dünyanın bütün Müslüman ülkeleri ve uluslararası kuruluşların göz ardı ettiği Somali'ye eğer bir İslam ülkesi yardım elini ulaştırmışsa, bu ülke şüphesiz Türkiye'dir.
Afganistan'da NATO kuvvetleri içinde eğer bir ülkenin askerleri Afganları severse bu askerler mutlaka Türk askerleridir zira onlar gönülden Afganlıların elini tutuyor ve ülkenin yeniden inşası için onlarla yan yana çalışıyor.
Eğer Suriye iç savaşın esiri olmuş ise bunun en önemli sebebi Esad'ın kendisidir zira Arap baharı başladığında Esad ile çok derin dostlukları olan Erdoğan, Suriye'de reformlar yapılmasını önermiş ve bu süreçte iş birliği yapacağı hususunda teminat vermişti. Ancak Esad, Erdoğan'ın bütün önerilerini göz ardı ederek diktatörlüğünü güç kullanarak sürdürmeye karar verdi.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Katar ile sıkı ilişkileri olan Türkiye, Mısır'daki hükûmete sadece tam destek vermekle kalmamış, aynı zamanda Mısır'a mali yardımlarda da bulunmuştur ancak Mısır'da açılmakta olan demokrasi kapıları, tam olarak açılmadan kapanmıştır.
Bu konuyla ilgili olarak Türkiye ile söz konusu Arap ülkelerinin bakış açıları çok farklıdır. Türkiye, Mısır'daki katliamın ardından Büyükelçisini Mısır'dan geri çağıran tek İslam ülkesidir ve Mısır ile olan askerî tatbikatları da iptal etmiştir.
Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde geçen birkaç günden bu yana Mursi lehine geniş çaplı gösteriler yapılmaktadır. Erdoğan, 'Mısır'da Musa'nın korkusuyla Firavun daima katlederdi, şimdi de aynısını yapıyor.' dedi.
Türkiye'nin Erdoğan hükûmeti döneminden önce (Pakistan dışında) hiçbir İslam ülkesiyle iyi ilişkileri yoktu. Türkiye, daima İslam ülkelerinden uzak durmayı kendi rahatına uygun bulmuştur. Ancak Erdoğan, bütün İslam ülkeleriyle sadece yakınlık kurmamış, Türkiye'yi gelişme yoluna taşıyarak bütün İslam ülkelerine onun büyüklüğünü hatırlatıp kendilerine rehberlik etmeye başlamıştır.
Erdoğan, İslam âleminde kabul gören, kendi sınırlarını aşarak bütün İslam ülkelerine kadar yayılan tek liderdir. O, neredeyse bütün İslam ülkelerindeki iktidarda bulunan liderlerden daha fazla kabul görmüştür ki bu durum, bu ülkelerde Erdoğan lehine yapılan gösterilerle değerlendirilebilir.
Özellikle İstanbul'un Gezi Parkı'nda gösteriler yapıldığında neredeyse bütün İslam ülkelerinde Erdoğan lehine gösteriler yapılmıştır. Şu ana kadar çeşitli İslam ülkelerinde başka bir İslam ülkesinin lideri lehine gösteri yapıldığı görülmüş müdür? Günümüzde bu gurur, Erdoğan'a hâsıl olmuştur. O sadece Türkiye'nin değil, İslam dünyasının paha biçilmez bir değeri olmuştur.'