Soğuk Savaş sonrası yazdığı Medeniyetler Çatışması (1993) kitabıyla fırtınalar yaratan yazarı, 2005 Mayıs ayında İstanbul’da dinlemiş ve Türkler’in, tüm medeniyetlerin orta yerinde Müslüman kimlikleri ile hem moderniteyi sürdürmeleri, hem de doğu-batı ekseninde köprü olarak yeni sentezler yaratmasını hiç sevmediğini anlamıştım.
Pentagon, Soğuk Savaş’ın aniden bitmesinden rahatsızdı! Yeni düşmanlara ihtiyaç vardı. Bu nedenle önce Samuel P.Huntington sonra da El-Kaide ile lideri Usame bin Ladin çıkıp geldiler insanlığın gündemine! Huntington’a göre, Hıristiyan batılı değerler ile İslam aleminin çatışması kaçınılmazdı. İnsanları bu fikre alıştırdı, tüyü diken de Usame oldu!
Huntington, geçtiğimiz haftasonu Chicago Üniversitesi’nin Uluslararası Konferans Salonu’nda toplanmış olan Türkler ve Amerikalılar başta çeşitli ulus ve dinlerden insanların söylediklerini duysa, ne kadar üzülecekti!
Gülen’in uluslararası boyutu...
Gülen Hareketi -Uluslararası Konferansı’nda söylenenler, 100’den fazla ülkede yaklaşık 6 milyon her millet ve dinden gönüllü hizmetkarı ile dikkat çeken bir sivil toplum hareketinin, giderek nasıl, dinlerarası hoşgörünün de merkezi olduğunu ortaya koyuyordu.
Georgetown Üniversitesi’nden Thomas Michel’e göre Fetullah Gülen’in Hizmet Hareketi olarak adlandırılmasını istediği bu, günümüz dünyasının en büyük sivil toplum hareketinin temelinde, “başkasına hizmet, Allah’a hizmettir” düşüncesinin hakimiyeti vardı. Mevlana gibi kendini Allah’ın hizmetkarlığına adamış bir alimin yolundan gidenlerin ibadeti hizmette bulması
normaldi. Kuzey Iowa Üniversitesi’nden Radhi H.Al-Mabuk’a göre ise, “affetme” ve “hoşgörü” hem İslam’ın hem de Hizmet Hareketi’nin ana zeminini oluşturuyordu. Hz.Muhammed (SAV)’in Mekkelilere gösterdiği hoşgörü, günümüz Müslüman coğrafyasının da ana rotası olmalıydı ve Anadolu’dan çıkıp bütün sınırları aşan bu hareket bu rota üzerinden yürüyordu. Leeds Metropolitan Üniversitesi’nden Simon Robinson’a göre, Hareket’in, “Biz bu dünyadaki herkesten sorumluyuz” anlayışı geleneksel sufi anlayışın kendisiydi ve Amerikalı bilim çevreleri esas olarak bu gerçeği anlamakta zorlanıyorlardı!
Bu İslami değerlere dayalı küresel yaklaşım, Nevada Üniversitesi’nden Susan Chandler’a göre Nijerya’da kurulmuş okullar örneğinde kendini en iyi şekilde gösteriyordu. Dini bölünme ve kabile çatışmaları yaşayan Nijerya’da bütün din ve kabilelerden çocuklar sadece, evet sadece, Türkler’in kurdukları okullarda yan yana hiçbir sorun yaşamadan ve sonuçta kardeşçe duyguları paylaşarak yaşıyorlardı.
Bu bir tesadüf olabilir mi?
Nasıl bir hareket...
Türkiye’de siyasi tartışmaların odağına çekilen bir hareketi, Chicago’da, sınır tanımayan bir sosyal sorumluluk ve değişim hareketi olarak bulmak ilginç. Bir yandan eğitim ve sağlık kuruluşları kanalıyla insanlığa hizmeti, diğer yanda bütün dinler arasında diyaloğu geliştirerek küresel barışa katkıda bulunma azmini görmek de...Ukrayna’daki Türk okulunda Müslüman arkadaşları yatsı namazına durduklarında kendi dinlerinde dua etmek isteyen öğrenciler için mescitin yanına şapel kuran bir beyin kimyasından söz ediyoruz.
Samuel P.Huntington, kendini haklı çıkardıkları için Usame bin Ladin veya Hasan Nasrallah gibi Müslüman coğrafyasının içinden gelen “siyasi karakterleri” çok seviyordu büyük olasılıkla... Fakat onun gibi düşünen ve varlıklarını savaşta görenlerin Fetullah Gülen’den pek hoşlanacaklarını sanmıyorum.
(Not: Chicago’daki Niagara Vakfı tarafından düzenlenen konferans tabii ki bir köşe yazısının sınırlarını zorluyor. Geniş değerlendirmeleri sürdüreceğim)