24. Dönem AK Parti Ardahan Milletvekili adayı iş adamı Orhan Gökdemir, MÜSİAD Diyarbakır Şubesi ev sahipliğinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker'in katılımı ile "Tarım ve hayvancılıkta Bölgesel Kalkınma" konulu Gıda Tarım ve Hayvancılık Sektör Kurulu Türkiye İstişare toplantısına katıldı.
Gökdemir, Konuşmasıyla herkese ders verdi:
Toplantı öncesi Diyarbakır Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Dicle Üniversitesi Rektörü ziyaret edilmiş olup, gündemdeki konular ve ekonomik konular da görüş alışverişinde bulunulmuştur.
Toplantı hakkında gazetemize açıklamalarda bulunan MÜSİAD Ankara Sektör Kurulları Başkanı Orhan Gökdemir, 09 Kasım 2012 tarihinde başlayan İştişare toplantısına Gıda Tarım ve hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker ve üst düzey Bürokratlar sorunlara yönelik ciddi açıklamalarda bulunduklarını aöyledi.
Gökdemir
ş u a ç ı k l a m a l a r d a b u l u n d u: "MÜSİAD olarak konu ile ilgili belirttiğimiz görüşlerimiz özet olarak aşağıdaki gibidir. Yarınlarımıza ışık tutacağı umudu ile sizlerle paylaşmak istiyorum . Bizzat taşın altında eli olan , ekip biçen alıp satan , üreten , kar eden , zarar eden , risk alan , bu uğurda varını yoğunu ortaya koyan tüm olumsuzluklara rağmen , bu ülkenin vazgeçilmez çıkış yolu olan üretim yapmaya inatla ve sabırla devam eden bir müteşebbis yatırımcıyım . yüzden benim dile getirdiğim meseleler oradan buradan alıntı değil bizzat sektörümüzün gerçekleridir . Ülkemiz kısa zamanda bir çok sorunun üstesinden geldiği gibi hayvancılık ve tarım konusunda da hak ettiği yere elbet bir gün gelecektir . ükümetimizin geçtiğimiz 10 yılda yaptığı olağan üstü hamleler, ticari , siyasi , ekonomik , kültürel anlamında yakaladığı baş döndürücü gelişmeler, komşu ülkeleri kendisine hayran bırakacak şekilde hayata geçmiştir arım ve hayvancılık gerek iş ve ilgi a lanının genişliği, gerekse iştigal konusunun çokluğu sebebiyle bir çok kesimi doğrudan yahut dolaylı yoldan ilgilendirdiği için çok konuşulan sürekli gündemde olan ve hep problemlerin konuşulduğu sektör olmaktan kurtulamamıştır . slında hükümetimiz cumhuriyet tarihinde olmadığı kadar tarıma ve hayvancılığa destek vermiş , söylenilenlerin aksine hayvancılık ve tarımımız 2001 yılı ve öncesi politikalara göre kat be kat önemsenmiş bu uğurda bütçeler sonuna kadar zorlanmış , elindeki imkanlardan fazlasını bu sektöre harcamıştır.Pekala bu kadar gayret ve çalışmanın sonunda neden hala ben de dahil yetiştiriciler bulunduğumuz durumdan şikayetçiyiz. Kısaca bunlara değinmek istiyorum. Avrupa ülkelerinin destekleme politikası ile kıyas yapılırken tarım ve hayvancılıkla uğraşan nüfus farklılığı göz ardı edilmektedir. Bizde direk yahut dolaylı nüfusun yüzde 25 i tarım ve hayvancılık la iştigal etmekte olup Avrupa ülkelerinde bu oran % 6'lar civarındadır. Dolayısı ile verilen destekleme çok parçalanmakta yerini bulamamaktadır. Araziler çok parçalanmış ekonomik olmayan büyüklükteki araziler ekilse dahi katma değer üretememektedir. Ülkemizde hayvancılık yapanların arazisi yoktur arazisi olanlarda hayvancılık yapmamaktadır. Yem bitkisi ekim alanları yapılan bunca desteklemeye rağmen istenilen büyüklüğe gelmemiştir. Hala ekilebilir arazi varlığımızın yüzde 5 yem bitkisi ekim alanıdır. Avrupa ülkelerinde bu oran ortalama %20'ler de Avustralya ve Amerika da yüzde 40'lara ulaşmıştır. Bizde ise yetiştiriciler temini kolay fakat pahalı besleyici değeri olmayan sap samanı kaba yem olarak kullanmakta, yine kolay ulaşıldığı için yüksek enerjili ve proteinli fabrika yemleri ile hem hayvanın metabolizmasını zorlamakta hem de yaradılışına tezat bir besleme metodu ile hayvanını pahalıya beslemektedir.
Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim'de Abese Suresinde hayvanlarınız için her biçildiğinde yeniden çıkan yoncalar ve çayırlar verdik uyarısını gözden kaçırdık. Acilen yem bitkisi ekimi için hayvan sayısına paralel olarak devlet arazileri ve kullanılmayan meralar hayvan yetiştiricilerinin kullanımına açılmalı ulaşılması zor ve uzun süren prosedürlerden arındırılmalıdır. Yem bitkilerinin çeşitliliği artırılmalı bünyesinde yüksek protein bulunduran tek ve çok yıllık yem bitkisi tohumlarının Tigem aracılığı ile üretiminin sağlanması gerekmektedir. Böylelikle ithalatçı fırsatçı firmaların çiftçimizi sömürmesi engellenmelidir. Yem bitkileri ekim alanlarını genişletmeden işletmelerin üzerinden fabrika yemi ve kalitesiz kaba yem maliyetini kaldırmadan bırakın rekabet etmeyi onca emekle ve destekle kurulmuş bunca işletmeleri ayakta tutmamız mümkün olmayacaktır. Ülkemiz Avrupa Birliğine üye olma yolunda ilerlerken hala karkasta yüzde yüz fon artışı ile ancak dengeleyebildiğimiz fiyatlarla yarın nasıl başa çıkacaktır, yolumuz uzun süremiz kısadır.
Bunca emeğin ve kaynağın heba olmaması için destekleme politikaları verimlilik üzerine kurulmalı üretilen mal yahut hizmetin kalitesi destek miktarını belirlemelidir. Üretilen süt ise sütün içeriği ve kalitesine soğuk zincirine göre tasarlanmalı işini güzel yapanın teşvik edildiği ve ödüllendirildiği bir destek politikası izlenmelidir. Maalesef insanımız her çıkan destekleme ve teşvik uygulamasını suiistimal etmekte pek mahir olmuştur. Bakanlığımız çıkardığı desteklemelerin mevzuatını hazırlarken, olası haksızlıkları önleyelim derken işini düzgün yapan yetiştiricilere ciddi bir evrak yükü getirmektedir.
Yüzlerce büyükbaş hayvanı olup ta vergi levhası bile olmayan yetiştiriciler mal pazarlarında rahatlıkla hayvanını alıp satabiliyorken, mezbahalarda hiçbir evrakı olmayan bir alım satımcı kendisine ait olmayan bir hayvanı kestirebiliyorken, bütün yük ve yaptırımlar kurumsal çatı altındaki vergi mükellefi işletmelere çıkarılmaktadır. Sınır hayvan hareketleri her türlü önleme rağmen engellenememiştir. Her yıl farklı bir hastalıkla uğraşan yetiştiricimiz büyük sıkıntı yaşamaktadır. Şap hastalığından kısmen kurtulduk derken, Akdeniz ve güney illerimizde görülen üç gün hastalığı birçok hayvan ölümüne ve ekonomik kayba neden olmuştur.
Devlet destekli Tarsim Sigortası mükemmel tasarlanmış bir uygulamadır. Ancak kendi içerisinde yapısal sorunları olan bir uygulamadır. Ölen yahut zorunlu kesime sevk edilen hayvanlara yapılacak bir muamele, köyün imamının gelip namazını kıldırması dışında insana yapılanla neredeyse aynıdır. Örneğin ölen bir hayvanın defin işlemi için muhtar azaları ve sigorta eksperi nezaretinde belediyenin yahut Çevre Orman İl Müdürlüğünün göstereceği bir alanda çukur kazılıp hayvanın imha edilmesi gerekiyor, sonra Tarım İl Müdürlüğüne hayvanın küpesi ve defin kâğıdı ile gidip kayıttan düşürüyorsunuz. Sizce Türkiye şartlarında bu mümkün müdür? Yahut bu uygulama ne kadar sağlıklı yürür.
Muhtarı bulsan azayı bulamazsın, bulsan getiremezsin sigorta bedelinin yüzde ellisini devlet karşılamasına rağmen poliçeler pahalıdır. Bir ineğin poliçesi devlet desteğine rağmen bir otomobilinki ile aynıdır. Bu sistemden en çok istifade edenler yine suiistimalcilerdir. Kendi hayvanına bakamayacağını anlayınca yüksek değerden poliçe yaptıran ve hayvanını ölüme terk eden yetiştiriciler piyasa değerinin üstünde bir paraya hayvanlarını sigorta havuzuna satmaktadırlar. Bu ise devletin sigorta havuzuna yük getirmekte son derece önemli ve güzel bir projeyi pahalı ve tercih edilemez bir duruma sokmaktadırlar. Kırsal kalkınma destekleri adı altında yine biz yetiştiriciler için hazırlanmış son derece güzel bir uygulama makine üreticilerinin ihya olmasına sebep olmuştur. Dikkatli bakıldığında hangi makineye destek verildi ise o makinenin fiyatı destek miktarı kadar artmıştır. Hayvancılığa hizmet eden bütün sektörler hiçbir destek almadan büyüme rekorları kırarken her türlü devlet desteğini aldığı halde hayvancının sürekli kaybetmesi çok manidardır. Yine biz yetiştiricilerin hak ve menfaatlerini aramak problemlere çözüm önerileri getirmek devletle yetiştirici arasında köprü olmak üzere kurulmuş sivil toplum örgütleri birlik ve dernekler bizlere verilen desteklemelerden yapılan kesintilerle Evliya Çelebiye dönmüş ülke ülke gezmektedirler.
Bulundukları konumu yetiştirici menfaatine değil de kendi siyasi ve ticari geleceklerine araç yapmışlardır. Birlik başkanları hiç değişmemektedir. Siyaset mekanizması bile üç dönemden sonrasını etik bulmazken. Birlik başkanları öbür boyu başkanlık yapabilmektedir. Bu nedenle en azından orta ve büyük ölçekli işletmelerin gerek süt gerekse hayvan başı desteklemeleri hiçbir kesintiye uğramadan direk hesaplarına aktarılmalıdır. Kesimhanelerde yapılan uygulamaların bir standardı yoktur. Kesimhanelerde adeta yetiştiricinin kendisi boğazlanmaktadır. Yağlı kesim yağsız kesim denilen uygulamaların illere ve bölgelere göre birçok farklı uygulaması gelişmiştir. Bu tutarsız uygulamalar eti alanı da satanı da zor duruma sokmaktadır. Bununla ilgili yasal mevzuat uygulanmamaktadır. Birçok şehirde sığır eti dana eti diye satılmaktadır. Etlerin depolanması tasnifi ve değerlendirme kriterleri uygulanmamaktadır.
Avrupa'da karkas etin tasnifini yapan özel kurumlar vardır bu özel kurumlar çok düşük ücretle etleri kalite ve kemik randımanına göre E U R O P harfleriyle tasnif etmektedir. İşini iyi yapan hayvanını tam besleyen yetiştirici bu değerlendirmeler neticesinde ürününü daha fazla ücrete satabilmektedir. Hayvan başı karkas desteği yine bu örnekler ışığında tasarlanırsa daha isabetli olacaktır. Hayvan başı desteği bir an önce alabilmek için henüz kesim ağırlığına ulaşmamış hayvanını kesime götüren besicinin önü kesilmiş olacaktır. Mezbahanelerde ki hayvan kesim kayıt ve karkas kilosu verileri sıklıkla takip edilmeli çıkan değerler ışığında operasyonlar şekillendirilmelidir. Şu an mezbaha verileri incelenirse geçmişte olduğu gibi hala dişi hatta gebe hayvanların dahi kesildiğini öğrenebilirsiniz.
Hayvan pazarları ülkemizin geldiği yüksek standartları yansıtmamaktadır. Ehil olmayan kimseler tarafından 81 ilde 81 değişik mal pazarı dizayn edilmeye çalışılmaktadır. Tarım bakanlığının öncülüğünde üç yahut 4 farklı ölçekte hayvan pazarı projelendirmeli belediyelere iller bankası aracılığı ile kredi aktarılmalı belediyeler bu projeleri TOKİ'ye ihale etmeli kısa sürede ülkenin her yanında işleyişi mimarisi dizaynı aynı olan denetim ve kontrolü mümkün tam teşekküllü pazarlar hayata geçirilmelidir. Yine bu pazarlar Tarım İl Müdürlüğü ve belediye kontrolünde işletmeciliği özel sektöre kiraya verilmeli, devletin üzerine yük olmadan problem temelinden çözülmelidir. Hayvan ithalatı konusu basınımızın ve medyamızın ilgi odağı olmaktan kurtulamamıştır. İki yıldır ithalat yapıyoruz fon oranlarını onlarca defa değiştirdik hedeflediğimiz kadar et fiyatlarını da düşüremedik ciddi bir miktar paramızı da dışarıya gönderdik en son yapılan fon artışı zamanlaması mükemmeldi. Kurbanda bir spekülasyona izin verilmedi içeride olası bir spekülasyon için devletin ithalat çekicini elinde bulundurması gayet tabiidir vatandaşının haklarını korumak zorundadır.
Anacak unutulmamalıdır ki biz yetiştiricilerde vatandaşız devletimize güvenip bu alanda yatırım yapmışız yaptığımız fizibilitenin yıl içerisinde sürekli değişmesi bizleri yatırımdan vazgeçirmiştir. Bu kadar değişken bir yapıya yatırımcı çekebilir misiniz? İthalat yapılan ülke sayısındaki sınırlamalar kaldırılmalıdır. Bilinmelidir ki Avrupa Birliğine üye olan ülkelerin tamamında hayvanların serbest dolaşım izni bulunmaktadır. Biz her ne kadar Romanya'dan hayvan almasak da Romanya hayvanını Macaristan'dan alabilirsiniz. Bu uygulama ithalatı mümkün olan ülkeyi tekel yapmıştır. Canlı besilik hayvan alımında bu sınırlamaların kaldırılması daha ucuz hayvan materyaline ulaşmamızı sağlayacaktır. Ülkemiz hala süt hayvanından elde edilen erkek hayvanı besi materyali olarak kullanmaktadır bu ise daha çok yem daha az canlı ağırlık kazanımı demektir. Ülkemizin et ve süte mi ihtiyacı olduğu belirlenip, acilen destekleme ve teşvik politikası etçi yahut kombine ırklar üzerine yönlendirilmelidir. Sürekli ağlayan devletten yahut özel sektörden bize acımasını bekleyen bir pozisyonda olmak istemiyoruz. Sürekli devlet desteğine muhtaç olmak bizi ruhen yıpratıyor. Hiç bir destek politikası olmadan yılda yüzde 10 para kazansa bu sektör yine yatırımcı alır ama belirsizlik yatırımcıyı korkutuyor.
Birçok yetiştiricinin aksine et ve süt fiyatlarının artması beni hep endişelendirmiştir. AB’ye girmek isteyen dünya ile globalleşmeyi hedefleyen bir ülke dünyadaki et ve süt fiyatlarına kulaklarını tıkayamaz. Milli geliri 40 bin dolar olan bir ülkede et 4 Euro iken benim ülkemde niye 15 Euro olsun. Bence artık eti kaça satıyorsun değil kaça mal ediyorsun sorusu üzerinde kafa yorulmalıdır. Türkiye maliyetler anlamında yapacağı hamlelerle beyaz ette geldiği noktaya kırmızı ette de gelebilir. İnsan yiyeceği olan buğdayı mısırı hayvan yemi olarak kullanmaktan vazgeçip kaliteli kaba yem üretimi teşvik edilmeli yatırımcılar bina makine ekipmana boğulmadan yatırım yapmalıdır.
Tarımda başarıyla uygulanan havza modeli hayvancılıkta da hayata geçirilmeli, hangi hayvan ırkı hangi bölgede daha iyi performans veriyor ve pazar buluyorsa destekleme ve teşvik uygulamaları ile bu yönde olmalıdır. Canlı besilik hayvan ithalatı devam etmeli besilik hayvanda ise seçici davranılmalı etçi ırklar tercih edilmelidir. Sürekli her gün başka bir problemle boğuşmaktansa iklim bitki örtüsü ve konum itibarı ile bizim ülkemize benzeyen hayvancılık başarı sağlamış ülkeler model alınmalı ülkemize uyarlanmalıdır. Hayvancılıktaki en büyük girdi maliyeti yemdir. Acilen destekleme politikaları maliyetlerin düşürülmesine odaklanmalıdır, ürüne yahut makine ekipmana verilen desteklemeler hayvancıya ulaşana kadar birçok haraminin elinden geçmekte amacına ulaşamamaktadır. Karkas etin kilosu 15 lira iken Sn. Bakanımızın hayvan yetiştiricilerini desteklemek için hayvan başı 300 liralık destek vereceği haberi duyulduğu gün fiyatlar 14 liraya düşüyor ham dana fiyatları da 300 lira yukarı çıkıyor.
Besici bu destekten yine nasibini alamamış oluyor. Ekstra kırtasiye yükü de cabası devlette ne yapsa yaranamıyor. Kardeşim bu hayvancıya dediğinizi duyuyorum. İnanın bu böyle bende hayvancılığa girmeden önce medyadan takip ederdim çiftçi hayvancı durmadan ağlar dururdu. Ne yazık ki böyleymiş. Devlet süte destek primi açıklıyor süt alıcısı sanki otomatiğe bağlamış gibi alım fiyatını hemen destek miktarı kadar aşağı çekiyor.
Süte zam yapılıyor yemci otomatiğe bağlamış gibi hemen zammı yapıştırıyor. Devlet ne yapsın yetiştirici ne yapsın. Şu konuya da değinmeden geçemeyeceğim et balık kurumunun ülkemizdeki kuruluş amacı nedir? Dünyanın hangi ülkesinde et balık kurumu vardır? Devletin et balık sattığı başka bir ülke var mıdır? Kuruluş amacı eğer hayvancılığı korumak ise şu an en düşük fiyata karkas alımını et balık kurumu yapıyor, eskiden bizi özel sektör boğacak, kesim yaparken etimizi çalacak diye et balık kurumuna sığınırdık şimdi besicinin mecbur kaldığında hayvanını kestirdiği bir kurum olmuştur.
Geçmişte bende çok kere et balık kurumuna hayvan kestirdim paramız güvende, fiyatları iyi, kesimi düzgün ve bir standardı vardı. İnanın birçok besici et balık kurumuna güvenerek hayvan beslerdi ve yatırım yapardı Bu günkü maliyetlerle karkas etin maliyetine et balık kurumu alım yapmakta ancak devletin verdiği 300 lira besiciye kalmaktadır. Dolayısı ile çiftçinin sırtından vatandaşa ucuz et yedirilmiş olmaktadır. Vatandaşın et kadar ekmek kadar akaryakıta da ihtiyacı var şimdi devlet dışarıdan bir kurumu aracılığı ile vergisiz akaryakıt getirse kendi istasyonlarını kursa düşük fiyata mazot benzin satsa aynı sektörün temsilcileri kaç gün ayakta kalabilir.
Bizden devletle rekabet etmemiz isteniyor bu mümkün değil benim anladığım et balık kurumu zarar etmeli kar değil piyasa hareketlerini iyi gözlemlemeli piyasa dengeleyici rolünü yeniden oluşturmalı olması gereken seviyede gerek alım gerekse satış yapmalı. Et balık kurumu besicinin kara gün dostu olmalı devletin şefkatli kolları olmalı zor günlerinde yanında olmalı. Sektörümüzde eğitimli eleman sıkıntısı vardır. Bakıyorum devlette çalışmak için can atan veteriner ve teknikerler her türlü sosyal haklara ve iyileştirmelere rağmen özel sektörü tercih etmemektedirler. Bir apartman görevlisi bile kalorifer yakabilmek için belli bir eğitimden geçme zorunluluğu var.
Bizim sektörümüz en vasıfsız adama bile razı olmuşken onu da bulamıyoruz. Gerçekten bu hayvancılık bu kadar önemsiz bir iş mi neden bize lazım olan ara elemanı üretmek için hiçbir çalışma yok. Üniversitelerden çıkan her öğrenciye neden devlet kapısı hedef gösteriliyor. Tarım il Müdürlüğü hayvan sağlığı şubede personel yetersizdir. Bu bölümde çalışan personeller kendi mesleklerinden çok kırtasiye işiyle uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. Onların yaptığı masa başı kırtasiye işlerini herhangi bir memur rahatlıkla yapabilir.
Ancak bir memur bir veterinerin yapabildiklerini yapamaz. Varolan deneyimli personel verimli alanlarda kullanılmalıdır. Sürdürülebilir bir hayvancılığın tek yolunun maliyetler üzerinde odaklanmak olduğunu belirtir, yem bitkileri ekim alanlarını genişletmeden besleme maliyetlerini düşürmeden ürün fiyatlarını yükseltmenin bizim için çözüm olmadığını belirtmek isteriz. Kısıtlı zamanıma sığdırabildiklerim bu kadar tarıma ve hayvancılığa verdikleri emek ve gayretlerinden dolayı öncelikle Sn Bakanıma kıymetli bürokratlarına, daire başkanlarına, genel müdürlerine teşekkür ederim. Bize zaman ayırıp problemlerimizi dinledikleri için bütün katılımcılara teşekkür ederim” ifadelerine yer verdi.