Salı günleri bir kulağım hep Meclis’te olur. Ne konuşulduğuna bakmadan yazıya oturmam. Başbakan Davutoğlu, Hacıbektaş’ta başlattığı ‘Dersim-Kerbela’ tartışmasına devam etti. Hedefinde CHP ve MHP vardı. Dersim kadim bir tartışma, yeni değil.
AKP özellikle Kılıçdaroğlu’nu köşeye sıkıştırmak için sıkça gündeme getiriyor. 2011’de zirve yaptı. Erdoğan ‘başbakan’ sıfatıyla özür diledi. Arşivleri açtı.
Muhalefetin gündemi çok farklı. Bahçeli, Davutoğlu’na cevap verdi. İktidara sert eleştiriler yöneltti. Saraya tepki gösterirken şöyle dedi: “Gün gelecek mazlumların feryadı sarayın çatısını uçuracaktır.”
Davutoğlu’nun ‘modern Kerbela’ dediği Dersim’i yazmayı düşünüyordum. Zira modern Kerbelalar hâlâ yaşanmakta. CHP lideri, ‘Ebu Zerr’ çıkışıyla beklenmedik bir hamle yaptı. Kılıçdaroğlu önce ‘Ebu Zerr’i anlattı. “Dünya malına tamah etmeyen bir sahabe.” dedi.
Adıyaman’da ‘makamı’ olduğunu hatırlattı. Ve sözü saraya getirdi. Muaviye’nin Şam’da inşa ettiği Yeşil Saray’a. Allah’tan Ankara’daki saray bir başka renkle ‘ak’ olarak isimlendirildi. İlginçtir bugünlerde siyasete renkler egemen. Kırmızı Kitap, geçen haftanın en hararetli konusuydu. Saray ak ama kitap kırmızı.
Her ne kadar resmî adı olmasa da sarayın isminin sorunlu olduğu muhakkak. İktidar partisini çağrıştırıyor çünkü. Orasının partiler karşısında renksiz, tarafsız olması gerektiği konusunda şüphe yok. Sarayın her şeyi tartışmalı.
Devlet kesesinden yapılan harcamalar dünyanın her yerinde sokaktaki insanın ilgisini, haliyle tepkisini çeker. Çağdaş dünya bu konularda olağanüstü hassas. Ne yazık ki aynı duyarlılığı İslam coğrafyasında gözlemlemek zor. Saray, güç, iktidar ve zenginliğin ifadesidir.
Adı saraylarla anılan yöneticileri hatırlayın... Bir de İspanya’da yaşanan şu olaya bakın. Kralın en küçük kızı, hakim karşısına çıktı. Mahkeme gözünün yaşına bakmadı ve vergi kaçakçılığından dava açılmasına karar verdi. Kraliyet ‘Daha iddia aşaması, yargı kararını bekleyelim’ demedi, hemen harekete geçti, prensesi aileden uzaklaştırdı. Bundan sonra prenses, Kraliyet’in hiçbir ayrıcalığından yararlanamayacak.
Biliyorum bu örnek bizim dünyamıza çok uzak. 1000 odalı sarayın şu ana kadar izahı yapılabilmiş değil. Niçin 1000 oda? Oraya neden Başbakanlık değil de Cumhurbaşkanlığı taşındı? Bu sorular hâlâ cevapsız. Kocaman bir soru işareti olarak durmakta. ‘Milletin sarayı, devlete yakışır’ gibi beylik laflar ve ‘Cami de yapacağız, halkı da çağıracağız, muhtarlarla toplantı yapacağız’ gibi gerekçeler ikna edici değil.
Bir soru daha eklendi. Dün bir milletvekili Meclis’e ‘Kamuoyunda Ak-Saray olarak adlandırılan 1000 odalı Cumhurbaşkanlığı binasının altında gizli geçit olduğu iddiası doğru mudur?’ diye sordu. Şehir efsanesi mi, gerçek mi? Sadece üstü değil altı da merak konusu.
CHP liderinin ‘Ebu Zerr’ çıkışına dönersek... “Sevgili Peygamberimiz’in övgüsünü kazanmış Ebu Zerr” dedi Kılıçdaroğlu ve onun sözlerini hatırlattı: “Ey Muaviye bu sarayı kendi paranla yaptırıyorsan israf, halkın parasıyla yaptırıyorsan ihanet.” Aynı cümleleri AK-Saray için tekrarladı. Ebu Zerr’in Muaviye’ye saray çıkışı kitaplarda geçer. Bu anekdot, asırlar sonra siyasetin konusu oldu. Ve laik bir partinin lideri muhafazakâr iktidara hatırlattı.
Saray üzerinden ‘Ebu Zerr’le’ vurulmak çok ağır.