DR. DEVRİM AVŞAR: İYİ PARTİ SİYASİ PARTİ DEĞİL!
Emek ve Özgürlük İttifakı Ardahan Milletvekili aday adayı Dr. Devrim Avşar, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde yaşanan gelişmeler ve Meral Akşener’in Genel Başkanı olduğu İYİ Parti’nin tutumu ile ilgili bir makale kaleme aldı
Yayınlanma :
08.03.2023 10:19
Güncelleme :
08.03.2023 10:19


“Akşener’in siyasi tarihine baktığımızda, hiçbir zaman siyasi bir özne olmadığını, devletteki ittihatçı kliğin memuru gibi davrandığını görmekteyiz. Son olaylara bakalım, ne masadan kalkmasının ne de masaya tekrar oturmasının sebepleri kimseye makul gelmemektedir. Hatta yüz ifadesi bile aynıydı. Çokça duyduğumuz "kitlenin baskısına dayanamadı" tespitinin de bir geçerliliği yok. Akşener kitlelerin tepkisini önceden öngöremeyecek ya da bunu önemseyecek bir siyasetçi değil. Sadece son bir haftanın söylemlerine baktığımızda masayı sarsan depremin nedenlerini görebiliriz.
Kılıçdaroğlu, "Halil İbrahim sofrası" deyimini HDP için kullandı. Devlete bana bunu yaparsanız, ben de HDP'yi masaya çağırırım restini çekti. Bu yüzden de Meral Akşener apar topar masaya geri getirildi. Bunu yaptıran güç belli ki, bir iktidar değişikliğini kabul etmiş görünüyor. Evet, AKP gidecek ama devletin içerisindeki kozmik iktidar varlığını devam ettirecek. Şunu da belirtmek gerekir ki, vesayet sistemi henüz bitmiş değil, Kılıçdaroğlu’nun yardımcı kadrosuna baktığımızda, onun üzerine nasıl bir vesayet uygulayacaklarını şimdiden öngörebiliriz.
Siyasi söylemleri kimi zaman ırkçılığı bile geride bırakan İyi Parti, MHP gibi statükocu örgütlerin hiçbir zaman iktidara gelip devleti daha iyiye dönüştürme, çağa uygun değişimler yapma gibi bir amacı olmamıştır. Aksine devleti kutsayarak mevcut düzenin devamını isterler, bunun için de tüm hata ve aksaklıkları örtmek için hamasete, tehditte başvururlar. Bunlar her zaman mevcut statükonun muhafızı olmak istemişlerdir. Çünkü siyasi fikirleriyle devletin fikriyatı arasında tam bir uyuşma vardır, değişimi neden istesinler ki? Bu nedenle siyasi parti hüviyetleri tartışmalıdır.
KILIÇDAROĞLU'NA KAYYUM ATANDI
Akşener’in de neferi olduğu, devletin içerisinde bulunan kendini ülkenin tek sahibi olarak gören İttihatçı hizip, Kılıçdaroğlu daha seçilmeden kabinesine kayyum atadı. Belediye başkanlarının CB yardımcısı olması, çok anlamsız ve herhangi bir işleve sahip değil. Bu bir bakıma hedef şaşırtma girişimidir. Asıl önemli madde, 5 parti başkanın CB yardımcısı olmasıdır. Bunlar Kılıçdaroğlu'nun kabinesinde kayyum görevi görecek. Yine kararların millet ittifakının onayı ile alınması da CB makamını işlevsiz kılan bir maddedir. Devlet ancak yetkileri bu kadar kıskaca alınmış bir Alevi Kürt cumhurbaşkanına onay verebilir.
Kılıçdaroğlu'nun bazı sermaye çevrelerine yönelik "yargılanacaksınız, hesap vereceksiniz" tarzındaki söylemleri devlette gerilim yarattı. Şimdi sorarım, Davutoğlu ve Babacan'ın CB yardımcısı olduğu bir iktidarda, Kılıçdaroğlu kimden nasıl hesap soracak? İpin ucu bu iki kişiye dayanmayacak mı? İşte bu yüzden bu yardımcı kadrosu aynı zamanda kayyum görevi görecek. Göstermelik bir kaç dava olur belki ama 20 yıllık yağmanın ve adaletsizliğin hesabının sorulacağını beklemek hayalperestlik olur.
Ancak, halkın bu kıskacı etkisiz hale getirecek bir yolu var. O da yeni dönem meclisinde güçlü bir muhalefet bloku için milletvekili seçimlerinde HDP’nin içinde yer aldığı Emek ve Özgürlük blokunu desteklemektir. Değişimi zorlayacak, ülkeyi ileriye götürecek asıl güç ilkeli muhalefettir. İktidarlar çoğu zaman, halinden memnun bir şekilde mevcut düzenin devamından yana olur.
CB HÜKÜMET SİSTEMİ HDP'Yİ KİLİT KONUMA GETİRDİ, DEVLET BU YÜZDEN PARLAMENTER SİSTEME DÖNMEK İSTİYOR
CB sistemi sadece ekonomi, adalet ve toplumsal alanda krizler yaratmadı. İktidarı kutsayanlar için asıl sorun HDP'yi kilit noktaya oturtmasıydı. Bu nedenle devlet açısından merkez partilerin siyasi manevra alanları daralmış oldu. Bir bakıma Kılıçdaroğlu HDP için ideal adaylardan biriyken, devletin son manevrasıyla devlet için de ideal bir aday haline geldi. Oysa HDP ne önümüzdeki seçimlerde ne de 2018 yerel seçimlerde kendisine siyasi olarak avantaj sağlayacak hiçbir talep şart ortaya koymadı.
Tek istediği demokratik Türkiye’nin inşası ve bunun için de bu despotik kötülüğün sona ermesidir. İstanbul’da CHP’ye 1 milyon 200 bin blok oy ile destek verdi. Karşılığında tek bir meclis üyesi dahi almadı. Buna karşın oyu HDP’den az olan İyi Parti’nin İBB’de üyeleri var. Diğer büyükşehir ve il belediyelerinde verdiği destek de düşünüldüğünde HDP’nin Türkiye demokrasisine ve milyonların değişim umuduna yaptığı katkı, diğerlerinin toplamından kat be kat daha fazla olduğu görülecektir.
MİLLİ DURUŞ YEŞİL Mİ, JİTEM Mİ, BEYAZ TOROSLAR MI?
90’lı yıllardan beri siyasetin içerisinde bulunduğum için Beyaz Torosların ne anlama geldiğini iyi bilirim. Jitem’in kurucularından Cem Ersever dahi sonradan pişmanlık duyup itirafçı olmasına rağmen hala politik olarak 90’lı yılların karanlık cinayetlerini, faili meçhulleri ve o yıllara gönderimde bulunan simgeleri kutsayan ve sahip çıkanlar var. Bahçeli, Amedspor maçındaki saldırıyı sahiplenerek bu olaya milli duruş kılıfı giydirmekten hiç tereddüt etmiyor. Üstelik Amed diye bir yer olmadığını ve Amedspor kulübünün de kapatılması gerektiğini söylüyor.
Azıcık tarih bilgisi olan biri Amed’in neresi olduğunu bilir, tarih bilgisine de gerek yok aslında, bir Diyarbakır takımı olduğuna göre, Amed’in de Diyarbakır olabileceğini basit bir akıl yürütmeyle de çıkarabilir. Ama serde Kürt düşmanlığı varsa, Amed de Dersim de Erdexan da yok hükmündedir. Eğer siz derin devlet tetikçisi Yeşil’in posterini, Beyaz Toros’u, Jitem’i milli unsur olarak görüyorsanız, demek ki Kürtleri milli olanın dışına itiyorsunuz, hatta milli olanı Kürtlerin kaşıttı olarak konumluyorsunuz. Sorarım, milli duruş olarak tanımlanan bu simgelerin arasında Kürtler yer alabilir mi? Peki Amed ismi neden zorunuza gidiyor? Kürtçe olduğu için mi? Bahçeli’nin milli duruştan anladığı Kürt düşmanlığı, ırkçılık ve en safiyane tabirle bölücülük değil mi?
AKŞENER OLAYI İLE AMEDSPOR’A YAPILAN SALDIRI AYNI PLANIN BİR PARÇASIDIR.
Ülkemiz, büyük bir deprem felaketinin sorunlarıyla boğuşuyorken, Kızılay’ın çadır satma rezaleti gündemde hakkıyla tartışılmamışken, deprem bölgelerinde başta su sıkıntısı hat safhada iken bir anda Akşener gündemi değiştirdi. Akşener ve İyi Parti’nin amacı iktidarın değişmesi, yeni demokratik bir ülkenin inşası değil, aksine milyonların değişim umudunu bertaraf etmektir. Normal bir siyasi partinin hatta bakanlık yapmış sözüm ona “deneyimli bir siyasi aktörün” böyle bir tutarsız davranış sergilemesi beklenemez. Bunun bilinçsizce yapılan bir hata olduğunu da düşünmüyorum.
Öyleyse amaç belli değil mi? Devletin içine yerleşmiş, palazlanmış bir sermaye sınıfı iktidarı kaybetmek istemiyor. Kılıçdaroğlu’nun aday olduğu bir seçimde HDP’nin kilit rolü manipüle edilmek istendi. Endişemiz o odur ki, bu seçime Kürt karşıtı bir propaganda damgasını vuracak. Belki “Alevi cumhurbaşkanı olmaz söylemine cesaret edemezler ama PKK devleti ele geçirecek” söylemini dillendireceklerini şimdiden öngörmek kâhinlik olmaz. Bunun emarelerini Amedspor maçındaki terör saldırısında maalesef gördük. Terör kelimesini özellikle kullanıyorum. Çünkü kelime anlamı olarak terör: “siyasal sebepler ile girişilen, toplumu korkutmaya, yıldırmaya yönelik her türlü eylem”e denir. Bu olayda da böyle bir amacın aşikâr olduğu görülüyor.
Toplumda kimlikler üzerinden bir karşıtlık yaratılarak, gerçek sorunların çözümüne dair vaatler ve söylemlerin duyulması engellenecektir. Gerek Akşener olayı ve gerekse Amedspor’a yönelik terör saldırısının ortak paydası, Kürtleri ve HDP’yi karşıt bir konumda sıkıştırmaktır. Bu niyet sadece HDP’ye karşı değil, demokrasi ve değişim isteyen tüm güçleri de yalnızlaştırma operasyonudur. Asıl amaç HDP’yi bir ateş topuna dönüştürüp dokunanı yakmaktır.
HDP, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra bu güne kadar yaşadığı baskılardan deneyim edindi ve nasıl mücadele edeceğini gayet iyi biliyor. Sorun CHP’nin alışık olmadığı bu kıskaçtan sıyrılıp sıyrılmayacağıdır. Bunun aslında çok kolay bir yolu var, korkmamak, dik durmak, kendi iddiasının arkasında ilkeli bir biçimde durmaktır. Hiçbir güç halkın inadından daha üstün değildir. Mücadele de bir bakıma inat işidir. Mesele günü kurtarmak değil, geleceğimizi kurtarmak. Geleceği kaybetmek bir çocuğun en sevdiği oyuncağını elinden almaktan daha acı vericidir.”
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: