Farklı siyasi parti mensuplarının benzer söylemlerde bulunması bu kadar ses getirmezken, Tanrıkulu'nun bu çıkışıyla şimşekleri üzerine çekmesi Cumhuriyet Halk Partisi mensubu olmasındandır. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan kendi Başbakanlığı döneminde dersim olaylarıyla ilgili olarak '' Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ben özür dilerim,, gibi sözler sarf etmiş olmasına rağmen bir iki cılız ses dışında asla böyle bir linçe tabi tutulmamıştı.
CHP Genel Başkan Yardımcılığı gibi çok önemli bir makamda bulunan Sezgin Tanrıkulu mertçe duygularını ifade etmesi, beklenildiği gibi siyasi ve ideolojik olarak farklı uçlarda bulunan kesimlerde tepkilere yol açtı. Farklı siyasi ve ideolojik düşüncedekilerin tepkisel refleksleri bir kenara, kendi partisi içindeki birçok yol arkadaşı tarafında bile hoşgörüyle karşılanmadı.
Birçok CHP'li milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun yaptığı özrün partilerini bağlayamayacağını, bu açıklamanın tamamen kendi bireysel düşüncesi olduğu tavrını ortaya koydular. Dolayısıyla Parti olarak Dersim olaylarıyla ilgili bir özürlerinin de söz konusu olamayacağı vurgusunu yaparak tepkilerini bu şekilde dile getirmiş oldular. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım...
Hadisenin cereyan ettiği o sancılı dönemde iktidar olan CHP tek başına sorumlumudur değil midir? İsterseniz geriye dönüp kısa bir göz atalım ve soykırım tarihinin söz konusu olduğu 1935 ve 1939 yıllarıyla ilgili zaman dilimini gözden geçirerek Tanrıkulu'nun yaptığı özürle ilgili itiraz eden CHP'lilerin bu tepkilerinde haklı olup olmadıklarını daha net görmeye çalışalım.
Nasıl mı?
Şöyle ki...
Yıllardır, 1937 ve 1938'de Dersimde devletin yürüttüğü kanlı harekâtın asıl sorumlusunun kim olduğuna dair tartışmalar bir türlü bitmek bilmiyor ve eğer bugüne kadar olduğu gibi bu mesele buzlukta tutulmaya devam edilirse yüz yıl daha geçse yine bitmeyecektir... Sağ muhafazakâr ve İslami muhafazakâr çevrelere göre, Tek parti döneminin önemli isimlerinden İsmet İnönü en büyük suçludur.
Oysa siyaset sahnesinde tek parti döneminin yaşandığı 17 Kasım 1937' de İsmet İnönü'den Başbakanlığı devralan ve 1946 yılında Demokrat Partiyi kuran Celal Bayar CHP'nin Başbakanıdır.
Yine Demokrat Parti ile adı anılan, aynı zamanda sağ cenahın gözdesi ve daha sonraki süreçte 10 yıl gibi uzun bir süre Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanlığını yapacak olan Adnan Menderes'te aynı partidedir. Bunun yanında Muhafazakâr kesimin çok önemsediği ve Doğu cephesinin kudretli Mareşali Fevzi Çakmak vardır ki, kendisi aynı zamanda Genelkurmay Başkanı unvanına sahiptir.
Refik Koraltan, Fuad Köprülü gibi uzun uzun listeleyebileceğimiz birçok önemli isim Dersim trajedisi yaşanırken CHP'nin çatısı altında siyaset yapmaktaydılar. Evet, doğrudur CHP tek partili dönemde ve olayların cereyan ettiği yıllarda iktidar, lakin dersimde yaşananlar iktidarın değil, Devletin resmi politikasıdır.
Devlet isyanları bastırmak için karar mekanizmasını hayata geçirirken, askeri ve siyasi bütün gücünü en acımasız şekilde kullanarak hiç bir iradeyi tanımamıştır. Kaçarak mağaralara sığınan yaşlı, kadın, çocuk demeden binlerce çaresiz insanın zehirli gazlarla öldürülmesine ve önüne çıkan çocuk, yaşlı, genç demeden süngüden geçirilmesine bizzat amir olmuştur.
Bombardıman uçaklarıyla havadan bütün yerleşim birimleri yerle bir edilmiş, eşi benzeri görülmemiş bir katliamla çaylar, dereler ve vadiler kan kırmızısı kesen insan cesetleriyle dolup taşmasına göz yummuştur.
Dersim ve civarındaki Kürt'ler üzerinde gerçekleştirilen bu felaket yetmezmiş gibi, on binlerce Kürt aile yerlerinden, yurtlarından edilerek ülkenin dört bir yanına sürgünlere tabi tutuldu, sersefil ve perişan edildiler.
Dersimde yaşanan ve sayıları 10 ile15 binlerle ifade edilen sivil insanın korkunç bir kırımdan geçirilerek öldürülmesi bile birilerini vicdanen rahatsız etmiyor ve ben yapmadım o yaptı mantığına saplıyorsa, demek ki hala yaşanan acılar o birileri tarafından anlaşılamamıştır.
Oysa CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu tarihe kara bir sayfa olarak düşen Dersim ve Dersim halkının on yıllar da geçse sönmek bilmeyen acısını yüreğinde hissetmiş, insani ve vicdani sorumluluğundan kurtulmaya çalışarak acının derin izlerini patlamaya hazır ve kaynayan bir volkan gibi bekleyen bu halka bir el uzatmıştır. Ve Dersimin acılar sarmalındaki Kürt halk'ının bir türlü kabuk bağlamayan yarasına çare olmak için bir ses, bir teselli olmaya çalışmıştır.
Gönül isterdi ki aynı duyarlılığı ve aynı sağduyuyu tüm siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve en önemlisi Dersim hadisesinin bir numaralı sorumlusu olan Devlet iradesi gösterebilsin. Demokrasi ve Evrensel İnsan Hakları normlarını bütün kurum ve kuruluşlarıyla hazmetmiş bir Sosyal Devlet olgunluğuyla özeleştirisini yapabilsin...
Ve bu bağlamda Dersim trajedisiyle yüzleşme cesaretini ortaya koyarak acı çeken bütün Kürtlere, Sezgin Tanrıkulu'nun hassasiyetiyle BARIŞ elini uzatabilsin... Ve yine devam etmekte olan BARIŞ SÜRECİ 'nin sürdüğü bir dönemde yepyeni bir sayfa açarak, kırgın ve kızgın olan Dersim halkı ile birlikte bütün Kürtleri bir baba şefkatiyle kucaklayabilsin...
22.11.2014 Osman Kamacı