Tepkiler ve eleştiriler ağırlıklı olarak çözüm süreci üzerinden Başbakan, MİT ve PKK'ya yönelik olarak gündeme getirildi. Çözüm sürecinde Başbakan'ın aldatıldığı, Suriye'de PKK'nın devlet kurduğu, çözüm sürecinin PKK'yı güçlendirdiği,4 parçalı Birleşik Kürdistan Devleti'nin ikinci aşamasının tamamlandığı sıranın Türkiye ve İran'a geldiği, iddiaları çözüm süreci karşıtları tarafından ortaya atıldı.
PKK içindeki bazı grupların şehirlerde hakimiyet kurma amacıyla gerçekleştirdiği şiddet içeren yol kesme, adam kaçırma, iş makinelerini yakma, sözde asayiş birimleri kurma, şehitlik açma gibi provokatif eylemleri bu iddia ve tepkileri destekleyen Argüman'lar olarak gösterildi.
Üstelik 2013 Temmuz başında yapılan Kongra-Gel Genel Kurulu'nun 9. toplantısında ateşkes durumunun korunması ve geri çekilme planının uygulanması kararı ile birlikte hükümeti ikinci aşamaya zorlamak ve üzerinde siyasal baskı oluşturmak üzere halk 'serhildan'ları planlanıp uygulanması Halk İnisiyatifi Birimleri'nden istenmişti.
BDP eş başkanları ve bazı milletvekillerince de uzun zamandır, Öcalan'a özgürlük ve Kürdistan'a statü verilmesi konusunda çözüm sürecinin ruhuna aykırı açıklamalar da çeşitli platformlarda dillendiriliyordu.
Eylemsizlik ve silahlı mücadelenin bitirilmesi konusunda Öcalan'ın örgüt üzerindeki otoritesi ve çözüm sürecini devam ettirme iradesi ortada iken, bu eylemler ve söylemler, yetkili kurullarda alınan kararlar ne anlama geliyor?
Çözüm sürecinin ikinci aşamasında örgüte stratejik üstünlük sağlamak ve örgütün elinin güçlendirilmesine yönelik taktiksel bir strateji Kandil'in bilgisi dahilinde mi yapılıyordu? Yoksa çözüm sürecine karşı olan derin PKK mı devreye sokulmuştu. Çözüm sürecinin başarıya ulaşmasında bu sorunun cevabı hayati önem taşımakta olup ciddiyetle araştırılması ve gereken tedbirlerin alınması elzem görünüyor.
Kutuplaşma yaratma amaç ve stratejisiyle hareket eden DHKP/C terör örgütü Alevi Diasporası birlikte, Gezi Parkı kalkışmasının merkezine oturmuş vaziyette. Eylemler öncesi ve sonrasında, ülke genelinde Alevi vatandaşlarımızın yaşadığı şehir ve semtlerde evlerinin işaretlenerek, gerilim, kışkırtma ve tahrik amaçlı manipülasyon ve provokasyonların arkasında DHKP/C'nin varlığı, hükümete yönelik sivil darbe girişiminin Aleviler üzerinden başlatma stratejisini açığa çıkarmış görünüyor.
Gezi Parkı eylemlerine katılmak isteyen veya katılan PKK-KCK gruplarının, bazı BDP'li milletvekilleri tarafından eylemlere karışmamaları yönünde kontrol altında tutulması, Türk-Kürt çatışmasını hedefleyen derin yapıların kaos yaratma amaç ve yöntemlerini ortaya koyuyor. Bu anlamda çözüm sürecinin Kürt-Türk çatışmasını engelleyen bir paratoner işlevi gördüğü de açıkça anlaşılıyor.
Çözüm sürecinin başarıya ulaşması, birlik ve beraberliğimize yönelik tehditleri bertaraf edeceği gibi Ortadoğu'da ve küresel denklemde bir güç olmamızın önünü açabilecektir. Bu nedenle 'güçlü bir Türkiye istemeyen' odaklar tarafından çözüm sürecine yönelik saldırılar içeriden ve dışarıdan organize olmuş bir şekilde devam ediyor.
Esed'in çözüm sürecine darbe vurma amacıyla, Türkiye'ye karşı Kürt kartını oynaması bir piyon olarak kendisini aşan bir stratejiye işaret etmektedir.
Asıl mesele Türkiye'nin Ortadoğu'da kimlerin ayağına bastığı ile ilgilidir.