Mardin’de Bir Kadın Yolcunun Kaleminden: Türkiye Gerçekten Güvenli mi?
“Tek kolum çalışıyordu ama yine de Mezopotamya'yı tek başıma gezdim. Kimse beni kaçırmadı, korkutmadı. Aksine çantamı taşıdılar, çay ısmarladılar.”
Bu satırlar, 16 aydır Türkiye’de yaşayan Çinli bir kadına ait. Türkiye’yi, özellikle de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu tek başına gezmeye karar verdiğinde, çevresindekilerin neredeyse tamamı bu fikre karşı çıkmış. Ona göre Türk arkadaşları “20 yıl önce duydukları şeyleri” hâlâ geçerli sanıyor; Türk olmayanlar ise “kaçırılma” korkularından bahsediyordu. Ancak o yılmadı. Mardin’den Urfa’ya, Hasankeyf’ten Nemrut’a uzanan bu eşsiz Mezopotamya yolculuğu, yalnızca coğrafi bir keşif değil; önyargılarla, korkularla ve medyanın çarpıttığı algılarla bir yüzleşmeydi.
Mardin’de Başlayan Macera: Ağır Bir Kaza ile Gelen Cesaret
Çinli gezginin yolculuğu Mardin’de talihsiz bir kazayla başladı. Eski bir Müslüman Camii'ni ziyaret ederken dengesini kaybederek boş bir su havuzuna düştü. Sağ omzu çıktı, kafasını beton zemine çarptı. Acil şekilde hastaneye kaldırıldı, röntgeni çekildi. Neyse ki kırık yoktu ama sağ kolu tamamen işlevsiz hâle geldi. Buna rağmen “Bandajımla bir selfie çektim ve devam etmeye karar verdim.” dedi. Ve gerçekten de durmadı. Tek koluyla, sırt çantasız, yardım kabul ederek ama yılmadan, Mezopotamya’yı baştan sona gezdi.
Mardin’den Midyat’a, Dara’dan Hasankeyf’e
Kazadan sadece saatler sonra Mardin sokaklarını adımlamaya başladı. Yüzündeki acıyı ve kolundaki bandajı gören yerel halk, hemen yardımına koştu. Çantasını taşımaya çalışanlar, otobüste ona atıştırmalık sunanlar, yol gösterenler… Dara Antik Kenti’nde Suriye sınırına bu kadar yaklaşmasına rağmen korkmadı. Midyat’ta 1600 yıllık Mor Gabriel Manastırı’na gitti. Eski Süryani kiliselerinde ayinlere katıldı. Gittiği her yerde insan sıcaklığı ve misafirperverlik gördü. Dil bariyerini sadece mimiklerle ve kalpten gelen anlayışla aştı.
Urfa’da Çiğ Köfte, Harran’da Tarih, Nemrut’ta Gün Batımı
Şanlıurfa sokaklarında çiğ köfte aradı. Esnafla gülüştü, harita üzerinde güzergâh sordu. Harran Ovası’nda antik kalıntılarla karşılaştı, güneşin altında kolundaki bandajla gölgede dinlendi. Nemrut Dağı’na ulaştığında ise zorlu tırmanışlara rağmen hem gün doğumunu hem de gün batımını izlemeyi başardı.
Ve tüm bu yolculuk boyunca başına ne mi geldi?
Hiçbir şey.
Hiç kimse onu tehdit etmedi, korkutmadı, aşağılamadı ya da zarar vermedi.
“Pasaportunu Görebilir miyiz?”: Mardin Otogarında Bir Çay Molası
Yolculuğu sırasında Mardin Otogarı’nda polisler tarafından nazikçe ofislerine davet edildi. Hiçbir kötü niyet yoktu. Kimlik kontrolü kısa sürdü, ardından ona bir çay ikram ettiler. İngilizce bilen genç polislerle sohbet etti. “Sadece sıkılmışlardı. Yabancı birisiyle konuşmak istediler,” dedi. Bu da Türkiye’de güvenliğin nasıl yürütüldüğüne dair ilginç bir ayrıntıydı: Nazik ama dikkatli.
“Medyalar Yanıltıyor. Yerel Halklar Daha Fazlasını Hak Ediyor.”
Bu Çinli yolcunun altını çizdiği en önemli mesaj şu:
Medyalar, özellikle Batılı kaynaklar, Türkiye’nin doğusunu tehlikeli, geri kalmış, hatta vahşi gibi gösteriyor. Ama bu, büyük bir haksızlık.
Ona göre, gerçek yerel halk çok sıcakkanlı, yardımsever ve misafirperver. Terör, kaçırılma, radikalizm gibi kaygılar ise büyük ölçüde medya manipülasyonu. Üstelik o, yalnız bir kadın olarak ve tek koluyla gezdiği hâlde bu güveni iliklerine kadar hissettiğini açıkça söylüyor.
“Türkiye’ye Gelmekten Çekinmeyin”
Yazısını şu sözlerle bitiriyor:
“Eğer Türkiye’ye seyahat etmek istiyorsanız, tereddüt etmeyin. Doğusuna da gidin. Mezopotamya’yı hissedin. Bu insanlar, bu kültür, bu topraklar… Hepsi gerçek. Ve çoğu zaman televizyonda gördüklerimiz değil.”
Fotoğraflar da Var!
Gezginimiz, Mardin başta olmak üzere ziyaret ettiği her yerden fotoğraflar da çekti. Bandajlı hâliyle Mardin taş evlerinin önünde çektiği selfie, onun inancını ve kararlılığını simgeliyor. Hasankeyf’in tarihi kalıntılarında hüzün, Nemrut’un tepesinde ise hayranlık dolu pozlar var.
Türkiye Güvenli mi? Evet. Ama Daha da Önemlisi, Anlaşılmayı Hak Ediyor.
Bu hikâye sadece bir seyahat anısı değil, aynı zamanda ön yargıların, yanlış bilginin ve kültürel mesafelerin aşılabileceğinin de kanıtı. Evet, Türkiye hâlâ bazı bölgelerde dikkatli olunması gereken bir ülke olabilir; ama bu, dünyanın birçok ülkesi için geçerli. Esas olan, insanlarla bağ kurabilmek.
Ve bu Çinli gezginin ifadesiyle:
“Bazen sadece acı içinde gülümsersiniz. Ve insanlar yardım eder.”
“Bazen sadece çay içersiniz. Ve dostluk başlar.”
Yorumlar
Kalan Karakter: