Başta Deniz Gezmiş olmak üzere pek çok hareket lideri, Kemalizm ve ikinci Kurtuluş Savaşı vurgusunu coşkunlukla kayıtlara geçiriyordu. Bu eklemlenme, dünyadaki benzerlerinin aksine kendini yeniden üretme fırsatı verdi, solcularımıza. Ülkenin yararına olduğu tartışılır ama ulusalcılık formunda tekrar var olma sürecine girdikleri muhakkak.
Tabanını kemikleştiren, gerektiğinde harekete geçirebilen bir formül sağladı bu izdivaç. Siyasal ve sosyal gözlemcilerin söz konusu yeni biçimi bürokratik oligarşinin ürettiği yolundaki eleştirisini yabana atmamak lazım. Bilhassa 28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerinin bahsi geçen kemikleşme ve mobilizasyonda katkısı büyüktü.
Solun teorik açmazı ve doğal tabanı dışında halka açılamayarak gittikçe küçülmesi önemli bir sorun. Ancak onun kadar önemli ve belki de solu gittikçe marjinalleştiren problem şiddet. Şiddetle içli dışlı oluşu Soğuk Savaş günlerinde pek sırıtmıyordu.
Şimdilerde Kürt milliyetçiliğinin arkasına saklanan ve mağduriyet gerekçesiyle şiddet sarmalından kopmayan kol revaçta. Neredeyse bütün silahlı sol, PKK’dan sadece eğitim ve mühimmat almakla kalmıyor; onun gölgesinde varlığını sürdürmeye çalışıyor. Kanın durma ihtimali onları fazlasıyla tedirgin ediyor. ‘Sakın silahı bırakma’ diye tempo tutanlara baktığımızda gerçeği görüyoruz.
Yaşını başını almış, sola çektiği liberal boya ile tam burjuva hayatı yaşamaya başlamış kimi aydınların, PKK’ya sempatisini de çok yönlü analiz etmek gerekiyor. Bu sempati dalgasında yarım kalmış sol ütopyaların ve genlere işlemiş şiddetin payı yok sayılamaz.
Teröre bulaşanların çok azı gerçek anlamda nedamet getirip yeni çizgisinde sabitkadem olabiliyor. Büyük çoğunluk yaptıklarını meşrulaştırmak, hatta kutsallaştırmak peşinde. Sağda böyle olduğu gibi bugünkü konumuz olan sol da farklı değil.
Demokrasiyi kurtarmak için darbelerin otomatiğe bağlandığı bir ülkede insanlık adına insan öldürmek de normalleşiyor. Kapağımızdaki fotoğraf basınımızın en çok iktibas ettiği karelerden biri. 1996’da 1 Mayıs ‘kutlama’larında çekildi o kare. Öfkenin değil, bir zihniyetin ve hayatı algılama biçiminin dışa vurumuydu.
Basitçe Vandalizm diye değerlendirilemeyecek kadar önemli mesajlar içeriyordu. İleride bir ara sokakta ise sivil polis memuru F.E, sopa ve jiletlerle öldüresiye dövülüyor, linç edilmeye çalışılıyordu.
Nihayetinde biri T.C.’nin polisi, öbürü de lalesiydi. Aradan geçen 17 yıla rağmen değişen çok şeyin olduğunu ne yazık ki söyleyemiyoruz. Solun çıkmazı, aslında ülkenin çıkmazı; tek kanatlı uçmaya benziyor hâlimiz.