Kurumuş göz pınarları, titreyen sesi, canının ne denli yandığını gösteriyordu. Her yılın acısı bir başka çizgi kondurmuştu yüzüne. Dile kolay, 32 yıl arkasını aradığı oğlunun kemiklerine bile ulaşamadı.
21 Şubat’ta da 105 yaşında iken hayata veda etti ve memleketi Ardahan’da toprağa verildi. Son sözü “Oğlumun kemiklerini bulmadan beni gömmeyin.” olmuştu. Vasiyetini yerine getiremediler; ama kabrinin yanı başına bir mezar daha açıldı oğlu için. Onca yıl yanından ayırmadığı oğlunun fotoğrafını da başucuna koydular.
Kırbayır ailesi Cemil’in alınıp götürüldüğü 12 Eylül darbesinden sonra da sürekli rahatsız edilmişti. Askerler her bayram Göle’ye bağlı Okçu köyündeki evlerine gelir “Firari Cemil geldi mi?” diye sorguya çekerdi.
Fatma Kırbayır yine böyle bir bayram günü aynı soruya muhatap olunca “Ağabeyimi siz götürdünüz. Siz söyleyin nerede olduğunu!” diye feryat eder. Asker, “Ne yapacaksın teröristi?” der. Fatma Hanım “Ağabeyim o benim, göğsüme basacağım. Cezası neyse çeker, terörist değil o!” cevabını verir. Onu da tutuklayıp götürüyorlardı ki amcasının oğlu engel olur.
Köyde itibarları kalmamıştır. Köylüler, Cemil’in babası İbrahim Kırbayır’ı aşağılamak amacıyla ‘Sosyalistin babası’ diye çağırır. Baba bu yüzden, sokağa çıkmaz, kahvehaneye uğramaz. Fatma Kırbayır, babasının evlat acısı ve bu baskılar yüzünden 1993’te öldüğünü söylüyor.
Bu kaybın ardından köyde yaşamak iyice zorlaşmıştır. Berfo Ana da ömrünü verdiği topraklardan ayrılmak istemez. Ne var ki, bir umut sesini duyurabilirdi. Bu maksatla evli kızı Fatma Gülmez ve oğlu Mikail ile 2003’te İstanbul’un yolunu tutarlar.
Berfo Ana’nın acısı İstanbul’da da dinmez. Her gün camdan bakar, “Belki Cemil İstanbul’a kaçmıştır; beni buradan görür, tanır mı?” diye sorar kızına. Kendi fotoğraflarını basıp çoğaltmayı, caddelere dağıtmayı bile düşünür, ‘Cemil görür de anasının peşine düşer’ diye. Cemil’in çok sevdiği mantıyı her yaptığında gözleri dolar, “Burada olsaydı da yeseydi” diye inler.
İstanbul’da oğlu için çalmadığı kapı kalmaz. Şubat 2011’de Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüşür, oğlunun bulunacağı sözünü alır. Bunun üzerine Meclis’te komisyon kurulur. Araştırmayı büyük oranda tamamlayan komisyon, seçimler yüzünden somut bir neticeye ulaşamaz. Ancak eski İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül “Cemil Kırbayır gözaltında iken öldü!” kanısına vardıklarını açıklar.
Bu ifadeleri duyana kadar Berfo Ana’nın bekleyişi sürer. Yıllarca oğlunun bir gün döneceği ümidiyle, geceleri kapıları kilitlememiştir. Köydeki evinin duvarlarını da ‘Cemil tanıyamaz’ diye boyatmamıştı. Cemil’ini 24’ünde bir delikanlıyken teslim alan ve hayat hakkı tanımayan devletten hiç olmazsa kemiklerini bulmalarını ister en son. En azından bir mezarı olsun, başına gidip Fatiha okuyabilsin… Ahir ömründe oğlunun kemiklerine sarılsın, mezara onlarla birlikte girsin ister; ama nafile...
12 Eylül’ün sembol isimlerinden biri hâline gelen Berfo Ana’nın oğlu Cemil Kırbayır, darbeden 24 saat sonra evinde tutuklanarak gözaltına alınmıştı. O zaman Kars’a bağlı Göle ilçesinde Dev-Yol üyelerinden biriydi.
Kars Askerî Gözetim Evi’nde yapılan sorgudaki işkencede hayatını kaybetti. Hukukun askıya alındığı, yakın tarihin en zalim, en kanlı askerî darbesi 12 Eylül, Kırbayır gibi binlerce gencin hayat hakkını ellerinden aldı.
Ankara Mamak Cezaevi, İstanbul’daki Selimiye ve Maltepe cezaevleri, Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi gibi önde gelen işkence merkezlerindeki sorgulamalar, ‘siyasi tutuklu’ diye nitelendirilen bir kuşakta derin yaralar oluşturdu.
Bugün hayatta kalan ve konuşabilenler, yaşadıkları vahşetin boyutunu tekrar tekrar anlatarak acıların bir daha yaşanmamasını istiyor.
Gelecek kuşakların içinden yeni Berfo Ana’lar çıkmasın diye 12 Eylül ve diğer darbelerle gerçek anlamda hesaplaşmayı bekliyor.