Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün varlıklar sessiz....
Bu büyüyü bozmuyor bir kez.
Buranın hali, insanlığın halidir sandım;
Dönüp geçmişe baktım, ne ayrılıklar, neler andım!
Taşarken beynimden, binlerce anı,
Gecenin göğsünden yayılan feryad,
O büyülü susuşu, birdenbire coşturdu:
Ki vadiden bütün, yer yer, ağlayışlar duyuldu
Ne dokunaklı nağmeler,Ya Rab, ne ürperten anlardı:
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, sanki Mahşer'in çağrısıydı
-Eşin var, yuvan var, baharın var ki beklerdin.
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?
O zümrüt tahta kondun, bir göksel saltanar kurdun,
Bütün dünya çiğnense, çiğnenmez senin yurdun!
Bugün bir yemyeşil vadi, yarın gül bahçeleri,
Gezersin yuvan şen, için şen, bütün dünyan şen!
İsterse solmayan bir zemin, senin ruhu
Ufuklar, sonsuz uzaklıkları mahkum eder kanatların,
Sen ki kayda sığmazsın, kanatlandın mı uzaklara
Hayatın en güzel hayaldir, esirler diyarında
Neden öyleyse yas tutarak, günlerin tükenmede?
Niçin bir damlacık göğsünde, denizler çalkalanıyor?
Hayır yas senin değil, yas benim hakkım;
Yüzyıllar var ki, aydınlık görmedi benim ufuklarım.
Kimse gideremez derdimi. Baharda bile sonbahardayım.
Bugün yersiz yurtsuz serseriyim, öz yurdumda.
Ne acıdır ki: Doğunun ben vefasız, kansız evlad
Batılı olma hayaline çiğnettim, gerçek atalarımı!
Hayalimden geçerken şimdi, kafam allak bullak yine,
Salahaddin Eyyübilerin, Fatihlerin yurdu.
Ne beladır ki, kilise çanları inlesin beyninde Osman'ın;
Ezan sussun, gökten silinsin çağrısı Mevla'nın!
Ne acıdır ki: koca bir maci hayal olsun!
O güç, o kuvvet harap olsun, toz toprak olsun
Çökmüş bir kubbe kalsın camisinden Yıldırım Han'ın;
Düşman ayağıyla çiğnensin, büyük mezarı Orhan'ın!
Ne büyük yıkılış ki, dinin yurdu devrilip taş taş,
Sürünrün şimdi milyonlarca yurtsuz kalan dindaş!
Yıkılmış ocalar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerde doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslam'ın yurdunda, İslam'ın düşmanları,
Benim hakkım, bülbül sus, senin hakkın değil yas!