Hemen demokratik reformlara girişirdim, hemen. Bugünkü gibi baskı içeren antidemokratik uygulamalara hiç kalkışmazdım.
Babacan'ı Newyork'a, Mehmet Şimşek'i Londra'ya gönderirdim. Yatırım ortamının iyileştirilmesini uluslararası finans başkentlerinin kalbinde güçlü biçimde gündeme getirirdim.
Volkan Bozkır ve 6/7 bakanla Brüksel'e "AB kararlılık çıkarması" yapardım. Hedefimdeki reformlarla vitrine çıkardım.
Hiç vakit kaybetmeden gerçek bir Alevi açılımı yapar, çok somut düzenlemeleri hayata geçirirdim.
Devlet kurumları arasında uyumu gözeten ve arayan bir zirve düzenlerdim. Yargı bağımsızlığını üstüne basa basa vurgular, derhal bunu sağlama alacak net değişikliklere giderdim.
CHP, MHP VE HDP liderleriyle 4'lü zirve yapar, en hayati 10 maddeyi tartışmaya açardım. Kısa ve açık, anlaşılır, demokratik bir anayasa için anlaşma sağlardım. Ama 'gizli ajandam olduğunu düşündürecek' uzlaşmayı zorlaştıracak hiçbir maddeyi masaya getirmeden..
Gazete ve TV Genel Yayın Yönetmenlerini toplar, evrensel gazetecilik kurallarına uygun yayıncılığa saygımı belirtir, "hiçbir konuda çekinmeyin" derdim. Danışmanlarım da o sırada yanımda olur, "bilgi ve haber akışı için sağlıklı mekanizmayı oracıkta" kurdururdum. Alo Fatih hatlarına ve patron diyaloglarının sözkonusu olmayacağını oracıkta deklare ederdim.
Bütün dikkat ve önceliğimi hukuk ve eğitim reformlarına verirdim. Zira, ülkenin 7 yıl sonra patinaj yapmasının ve orta gelir tuzağına yakalanmasının sebebi bu.
Rahmetli Özal gibi, ilk 100 günlük yapılacaklar listem işte böyle olurdu.
Bunların hiçbiri zor değil; dikkatinizi çektimi bilmiyorum; büyük bölümü de AK Parti iktidarının ilk döneminde yaptıklarından oluşuyor. İşte o nedenle diyoruz ya; "sizi alkışlayan dünya değişmedi, her seçimi size kazandıran Türkiye, sizi destekleyen aydınlar ve iş dünyası da değişmedi. Siz değiştiniz. 2002 dönemine dönünüz."
Kusura bakmayın...
Biraz akıl vermek gibi oldu ama...
Kendime saklayamadım.